Peşin
peşin belirteyim bu bir futbol yazısı değildir. Fakat bazen meramı daha iyi
anlatabilmek için futbol üzerinden yürümek gerekiyor. Sonuçta, Dar Alanda Kısa
Paslaşmalar filminin efsane repliğinde de ifade edildiği gibi “Hayat fena halde
futbola benzer.”
Gençliğinde kalecilik de yapan ünlü
filozof Albert Camus der ki “Ahlaka
dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum, çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi”. Bu sözün
derinliğine hiç girmeden, tamamen yüzeysel anlamda hangi kaleci Camus’la aynı
kaderi paylaşmamıştır ki? Bunlardan biri de, oynadığı dönemde dünyanın en iyi
kalecileri arasında gösterilen Danimarkalı file bekçisi Peter Schmeichel’dı.
Tarih 20 Ekim 1993. Ben o zaman daha
ilkokul 5. sınıftaydım. Galatasaray’ımız Old Trafford’da Manchester United’la
Şampiyonlar Ligi ön eleme maçına çıkmıştı. Galatasaray sahaya iyi bir mücadele
için, İngiliz ekibi ise tarihi bir fark atmak için çıkmıştı. Nitekim maçın daha
14. dakikasında Manchester United 2-0 öne geçmişti bile. Artık herkes
Manchester’ın fark atmasını bekliyordu. Ta ki maçın 16. dakikasında
Galatasaraylı Arif sahneye çıkana kadar.
O anı unutmak imkânsız. Tam her şey
bitti derken, maçın 16. dakikasında
Hakan Şükür’ün pasını alan Arif’in yaklaşık 30 metreden çektiği şut “doksan”
tabir edilen köşeye gidip ağlarla buluşurken sadece İngilizlerin “fight back”
dediği geri dönüşlerden biri gerçekleşmiyor, aynı zamanda İngiliz kibrinin
suratına okkalı bir Osmanlı tokadı iniyordu. Maçtan önce fark atma peşinde olan
İngilizler mağlubiyetten son anda kurtulmuş ve maç 3-3 sona ermişti.
İstanbul’daki ikinci maç da 0-0 sona erince Manchester United elendi ve
Şampiyonlar Ligi’ne katılan takım Galatasaray oldu. Bu maç sadece bir eleme
maçı olmakla kalmadı. Bu maç nedeniyle Manchester United Şampiyonlar Ligi’nden
elendiği için bir sonraki sene Şampiyonlar Ligi’nin statüsü değiştirildi.
“Arif”ini Arayan Türkiye
Bugün millet olarak çok sıkıntılı
bir dönemin içindeyiz. Ülkeyi 19 yıldır yöneten iktidar bu 19 yılda ülkenin
eğitim sistemini, yargı sistemini, ekonomisini, güvenlik sistemini mahvetti ve
ülkenin sorunlarını çözebilecek beceriye sahip görünmüyor. Milletimiz geleceğe
dair ümitlerini kaybetmiş durumda. Ancak geleceğe dair ümidini kaybeden aynı
millet adeta efsunlanmışçasına hala mevcut iktidarın peşinden gidiyor. İşin
daha acısı ise sebep-sonuç ilişkisi açısından baktığımızda ülkenin sorunlarının
çözülebilmesi sonucunu doğuracak bir sebep görünmüyor.
İşte tam da burada ve bu zamanda
bize topu doksana gönderecek bir Arif lazım. Çünkü gitgide tükenen ümitlerin
yeniden canlanması, milletin üzerindeki o kahredici şokun ve ölü toprağının
kalkması için gerekirse 30 metreden gönderdiği şutla rakip kaleciyi acziyete
düşürecek bir Arif lazım. Attığı golle kibir dağlarının suratına sağlam bir
Osmanlı tokadı aşkedecek bir Arif lazım. İşin doğrusu bize bir tane Arif
yetmez, ülkenin yükselişe geçebilmesi için seçmenin yarıdan bir fazlasının
“arif” olması lazım. Vesselam…