Bir: Kimsenin askeri olmamaya çalıştık; bir defa
Devletin Ordusunun askeri olalım-kalalım dedik, onda bile sorunlar çıktı. (Hâşiye:
Hasan Sağındık – 30 Yıl Önce:)
İki: İdealist
öğretmenler nesil hamurkârıdır; sevgili Sabahattin Hocamızın bizim kuşağı
ve evvel-âhir diğerlerini sevgi mayasıyla yoğurduğu gibi. Dolayısıyla bizler derece derece Sabahattin Gencal’ın versiyonlarıyız. Zira insan
neyden etkilenirse biraz da odur.
Değerler manzumesiyle dopdolu bir aile ortamında
yetişen hassas bir kişiliğin ilme ve erdeme susamışlığının Cumhuriyet idealiyle
ve onun heyecan verici eğitim sistemiyle buluşmasıyla oluşan orijinal sürümde ise okuma aşkı, insan
sevgisi, yüksek sorumluluk hissi, meslekî sadâkat, ders metodolojisinin ortak
düşünüş ve yürüyüş üzerine inşası, yol
göstermenin sabırlılık ve teşvikçilik sütunlarıyla desteklenmesi, analitik
düşünmeyi sevdirme ve güzele özendirme, kitabî kaynaklılık alışkanlığı ve
hepsiyle konfigüre, hepsinden ziyade ahlâkî
örneklem olma durumu sözkonusu.
“Yavrucuğum”[1]
hitabıyla, ilkeli yaklaşımıyla ve herkese sürekli yararlı olma çabasıyla Bahçecik Ortaokulu’nun 80’lerdeki her
bir öğrencisine dokunmuştur Sabahattin
Hoca. Birinin yazısı mı güzel; “Yavrucum,
ne kadar güzel yazıyorsun!” teşvikleri o birini zamanla kaligrafiye ve
resme yönlendirecektir. Birisinin yazısı kötü, yazdıkları iyiyse; “Yavrucum, ne güzel yorumlamışsın!”
takdirleriyle o birini de yazmaya ve yorumlamaya yönlendirecektir. Biri evinden
okula gelirkenki yaşadıklarını anlatsa; Sabahattin Hoca’nın tebriğiyle anı ve
öykü yazmaya başlar. Ve hep başka biri, başka biri olarak devam eder. Tıpkı sahile vuran denizyıldızları
hikâyesinde olduğu gibi..
“Okumaya, çalışmaya ve değer üretmeye doyamayan”;
“Öğrenme ve üretme azmiyle her dem genç kalmayı başaran”; “38-40 yıllık
Öğretmenim olan ve 7’den 77’ye ‘oku’maktan, ‘öğren’mekten ve ‘yaz’maktan milim
şaşmadan ilerleyen” diye değişik zamanlarda tariflemeye çalıştığım Hocam’ın Türkçe Öğretmenliği ve Eğitim
Yöneticiliği, TODAİE’den kamu yönetimi mastırı, İstanbul Hukuk bitirilerek
kazanılmış avukatlığı haricinde kurslardan bloglara, yazarlıktan sosyal medya
organizasyonlarına değin geniş bir etki alanı var.
Bendeki etkisi o kadar büyüktü ki 2010 yılında Afrasya – Alternatif Eksenler adlı ilk
dış politika kitabımı O’na ithaf etmiştim; O da bu esere 22 sayfalık zeyl yazmış, üstelik yazdıklarını hem kitapçık haline
getirerek hem CD olarak elektronik ortamda sunmuştu.
“Yetiştirdiğiniz veyahut yetişmesine vesile
olduğunuz talebelerinizin yetişen yada yetişmekte olan talebeleri de ‘Sebep olan yapan gibidir’ sırrınca sizi
– varsa – onların iyiliklerinden her daim hissedar edecektir. Kutlu
yürüyüşünüzün Kâinatın Kullanma Kılavuzu’ndaki ‘Festakim kema umirte!’ hitabına tekabül ettiğine inanan ve
tanıklık edenlerdeniz. Gerek hayat yükü paylaşımlarınız ve başta aileniz olmak
üzere insan sevginiz, sanal ve sosyal ortamlardaki yararlı olma cehdiniz,
denemeden tefsire kitabî gayretleriniz arkadan gelenlere de örneklik teşkil
edecektir” diyerek O’nun ilk kitabının (eşinin anısına yazdığı) önsözünde hakkını
teslime çalıştık.
Şimdilerde 24’ü buldu kitapları: Akıl Hakk’ın
Elçisi Midir? Alâk Suresi Tefsiri, Anahtar Deliği Günlük, Atatürkçü Düşünce
Denemesi, Baba ile Oğul Arasında Elektronik Mektuplaşma, Dünya Labirentinde
Ben/Biz, 7-Düşünce Ufantıları ve Diğerleri, En Çok Yalnız Olmadığım Vakit
Yalnızım, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Fatiha Suresi Tefsiri, Gönlümde
Açılıyor Sevgiyle Umutlar, Hayatım’dan Sonra, İnsan Manzaraları veya İkindi
Sohbetleri, Kalıpları Kıran Denemeler, Kendimizi Görme Denemesi veya Bilimsel
Dedikodu, Kitaplara Sığdırılamayan Farklı Yazılar, Kalem Süresi Tefsiri,
Mürekkep Lekeleri, Orda Bir Köy Var Uzakta veya Ak Günler Yakındır, Öylesine
Yazılar, Pazar Günlerine Özel Sandviç Denemelerim, Yeni Yeni Tazeleniyorum Ben,
Yok Say, Yunus Emre.
“Atatürkçü düşüncenin
kuşaktan kuşağa geçmesi dileği ile ‘Atatürkçü
Düşünce Üzerine Deneme’ adlı bu eserimi sevgili öğrencim şair, yazar ve
akademisyen Süleyman Pekin’e ithaf ediyorum” demesiyle ayrı, ithaf ettiği
eserin derin mânâsıyla ayrı iftihar ettim. Sonunu da 24 Kasım’a bağlayayım:
“Devlet,
idealist öğretmenin elini öpmelidir.”[2]
Öptürmediğiniz ellerinizden öperiz.