‘Göktürk Kitâbeleri Işığı Altında Türk Yönetim Düşüncesi’ Prof. Dr. Feyzullah Eroğlu Açıklıyor.

107

Oğuz Çetinoğlu: Milletlerin sosyal
ve iktisaden geri kalış sebepleri hakkında çeşitli faraziyeler ileri sürülüyor.
Coğrafya ve iklim, inanç ve kültür gibi unsurları sebep olarak gösterenler var.
Fakat hiçbiri inandırıcı değil. Bu durumda, gelişmişlik ve geri kalmışlık olgularının
yönetimle alakalı olduğu tezi ön plana çıkıyor.

Yönetimle
alakalı genel bir değerlendirmenizle sohbetimize başlayabilir miyiz?

Prof. Dr. Feyzullah Eroğlu: İlim adamları, evrenin yaratılışını ve
varoluşunu ‘Büyük Patlama /  Bing Bang’* teorisi ile
açıklamaktadırlar. Bu teori, başlangıçta evrenin hacimsiz ve sonsuz yoğunlukta
bir nokta olduğunu ve bu sonsuz büyüklükteki noktanın patlamasıyla birlikte,
son derece kontrollü,  düzenli ve dengeli
bir şekilde, yine sonsuz büyüklükte bir genişlemenin meydana gelerek ‘yönetilmekte’
olduğunu göstermektedir. ‘Büyük Patlamanın’, sonsuz bir ‘Kudret’ tarafından
kontrollü ve dengeli bir şekilde yönetilmiş olduğu tespiti, aynı zamanda ilahî
ve semavî dinlerin de onayladığı bir ifadedir. Burada, en dikkat çeken husus,
‘güç’, ‘yaratma’ ve ‘yönetim’ kavramlarının birbirini tamamlayacak şekilde
kullanılmış olmasıdır. Şu halde, kozmik âlemde ilâhî gücün ‘yaratma’ ve
‘yönetme’ fiillerindeki kudret ve düzene bakıldığı zaman, yeryüzündeki
insanların kendi aralarındaki yönetim ilişkileriyle ilgili eylemlerinin önemi
çok açık bir şekilde ortaya çıkacaktır.

‘Büyük Patlama’ sonucunda oluşan,
sonsuz çeşitlilik ve farklılıktaki öğelerin, birbiriyle çarpışmadan ve hatta
birbirini tamamlayarak, kontrollü, düzenli, dengeli ve hareket hâlinde olması,
bütün evrenin ezelden ebede mükemmel bir tasarımla teşkilatlandığı ve
yönetildiği hakîkatini ortaya koymaktadır. Bu anlamda, kozmik evrenin
kontrollü, düzenli, dengeli ve hareket hâlindeki işleyiş sisteminin,
yeryüzündeki insan topluluklarındaki her türlü yönetim ilişkilerinin de, mümkün
olduğunca dünya ve insan ölçeğindeki yönetimle alâkalı bir izdüşümü olması
beklenir. Böylece, yönetim faaliyetleri, yöneticilerin yönetilenler üzerinde
bir iktidar aracı ve bir ayrıştırma mekanizması olmak yerine, insanlar arasında
adâlet merkezli bir barış ve esenlik ortamı oluşmasına vesile olacaktır.

Çetinoğlu: Muhteşem bir giriş.
Teşekkür ederim. Kozmik düzeni, beşeriyete tatbik etmek mümkün olabilir mi?

Prof. Eroğlu: İnsanların, evreni, dünyayı, kendilerini ve bütün
varlığı anlama ve kavrama çabası içerisinde iken karşılaştıkları ve yaşadıkları
en çetin problem, sonsuz bilinmezlikler ve belirsizlikler içerisinde
ilişkilerini isâbetli ve doğru bir şekilde düzenleyebilmektir. İnsanların ve toplumların,
kendilerini ve hayat alanlarını anlama çabaları içerisinde edindikleri ve
kazandıkları temel düşünce ve zihniyet kalıplarına genel olarak ‘evren tasavvuru’ denilmektedir. Esas
itibarıyla evren tasavvurunda ele alınan konuların merkezinde, insan daha
doğrusu insanın varoluşu ile tabiat ve hayat içerisindeki konumu yer alır. Her
toplumun ve kültür sisteminin evren tasavvuru, ilgili olduğu toplumun temel
düşünce yapısını, zihniyetini, kurumlarını, değerlerini ve geleneklerini
yansıtır. Bu bağlamda, insanların ve toplumların, tabiatla ve çevreyle uyum
çabaları kapsamında her türlü varlıkla olan ilişkilerinin algılanması ve
kavrayışı ile kendi dışındaki insanlarla olan ilişkilerin düzenlenmesi
anlamında sosyal çevreye uyum kapsamındaki bütün yönetim ve organizasyon
etkinlikleri, o insan ve toplumların evren tasavvurları veya zihniyet
yapılarıyla yakından ilişkilidir.

Bütün evreni tek ve holistik* bir
bütün olarak algılamak ve değerlendirmek, sistematik düşüncenin temel
metodolojik yaklaşımlarından biri olduğuna göre, yeryüzündeki yönetim
sistemlerinin yönetimi konusundaki temel kanun ve ilkelerin, cihanşümul varoluşun
ve yönetilişin temel parametrelerinden* bağımsız olmaması gerekir. Bu
çerçevede,  her toplumun evren
tasavvurunu, o toplum mensuplarının, başta kendileri olmak üzere, bütün evreni,
dünyayı, insanları ve her türlü varlığı algılayış ve kavrayış şekli ile her tür
iktidar ve yönetim ilişkilerine yönelik tavırları olarak görmek mümkündür.

Çetinoğlu: Türklerin evren
tasavvuruna bakacak olursak…

Eroğlu: Türk toplum yapısının ve kültür sisteminin özünü ve temel
eksenini oluşturan Türk evren tasavvuruna dair en önemli kaynakların başında,
Türk destan ve efsaneleriyle birlikte Göktürk kitâbeleri gelmektedir. Göktürk
kitâbelerinin ortaya koyduğu veriler ışığı altında, Göktürk yönetim
düşüncesinin zihniyet arka planında, büyük ölçüde Türk evren tasavvuru vardır.
Türk evren tasavvuruna göre, bütün evrenin ve varlığın merkezinde, ‘ezelî ve ebedî, ulu, güçlü, her şeyi yaratan
ve düzenleyen bir Tengri (Tanrı)
’ bulunmaktadır. ‘Tanrı’ kavramı, Türklerin inandığı bütün dinlerde yerini korurken,
Türkçenin bütün lehçelerinde de varlığını devam ettirmiştir. Tanrı’nın yüce
yaratıcılığını ve görkemini ortaya koyan en önemli örnek Göktürk Kitabelerindeki
şu veciz ifadedir: ‘Üstte mavi gök, altta
yağız yer yaratıldığında, ikisinin arasında kişioğulları yaratılmış;
kişioğulları üzerine atalarım İstemi ve Bumin kağanlar tahta oturmuşlardır
.’
Aynı metinde, ‘Tanrı’dan olmuş Türk Bilge
Kağan
’ denilmek suretiyle dünyanın, devletin ve toplumun düzenlenmesinin
zihniyet temeli ile evrenin varlığı arasında mânevî ve ‘Gök’ ile bir bağ kurulmaya çalışılır. Aslında, Türk evren tasavvurunda
hâkimiyetin kaynağının ‘Gök’ olduğu,
Hunların zamanında da egemen bir düşüncedir. M.Ö. 176 yılında, Hun hakanı Mete
Han, ‘Tengri Kut’ unvanını taşır ve
Çin İmparatoruna gönderdiği mektupta, ‘Ben,
Tanrı tarafından tahta çıkarılmış büyük Hun hakanı -Tanhu veya Tanju’su
-’
diye kendini tanıtır. Bu çerçevede, Türk yönetim düşüncesinin ve sisteminin temel
öğeleri, ‘Tanrı’dır, ‘Gök’tür, ‘Yer’dir
ve ‘Gök ile Yer arasında kişioğulları
olarak ‘Hakan-yönetici’ ve  ‘Türk
budun
’dur. Türk evren tasavvuruna göre, evrenin işleyiş sistematiğini ‘düzen ve denge’ ile ‘hareket ve değişme’ kavramları
oluşturur. Türk yönetim düşüncesinin en dikkat çeken temel ilkeleri olarak belirtilen
dört ilkeden, ilk üçü ‘düzen ve denge
tasavvuru ile ilgili iken, dördüncüsü ise ‘hareket
ve değişme
’ öğeleriyle ilgili kavramlardır. 
Bu durumda, ‘Hakan-yöneticiler’,
Türk budunu’ yâni Türk Milletini
yönetirken, Tanrı’nın yaratmış olduğu evrenin işleyiş düzeni ve ilkeleri
çerçevesinde yönetmelidir.

Çetinoğlu: Türk yönetim felsefesi ve kültürünün özellikleri hakkında ne
tür bilgiler var?

Eroğlu: Türk yönetim felsefesi, sosyal düzen ile cihanşümul düzenin
birleştirilmesinden oluşmuştur. Türk Milletinin, târihî süreç içerisinde
Göktürkler zamanında yaratmış olduğu Türk yönetim felsefesi ve bu kapsamda
oluşan yönetim kültürü,  dünya yönetim
sistemleri içerisinde, en özgün bakış açılarından biridir. Türklerin, hareketli
ve yarı göçmen bir halk olması sebebiyle çok farklı olaylar ve değişken
durumlarla karşılaşmalarının bir sonucu olarak, kendi varlıklarını devam
ettirme konusunda dinamik ve dengeli yönetim ilkeleri yaratmışlardır. Çin gibi,
sâdece şimdiki zamanda değil, târih boyunca en kalabalık ve yerleşmiş bir
topluluğu ile komşu olmak, ayrıca çoğunlukla da savaş ve mücâdele içerisinde
bulunmak, Türklerin disiplin ve tutarlılık içerisinde birçok etkili yönetim
ilkeleri geliştirmelerini adetâ teşvik etmiştir. Ayrıca, çok sayıda Türk ve
diğer Asya kökenli toplulukların birleşiminden meydana gelen Türk Milleti’nin
kontrollü, dengeli ve düzenli bir şekilde teşkilatlanması ve yönetilmesi, ancak
çok sağlam ve doğru ilkelerin varlığını kaçınılmaz kılmıştır.

Teorik temeli Oğuz Kağan efsânesinde
atılan Türk yönetim düşüncesinin somut uygulaması, İkinci Göktürkler zamanında
şekillenmiştir. Bu bağlamda, Türklerdeki yüksek devlet düşüncesinin ve
bilincinin köklerini Göktürk devlet tecrübesinde ve kültüründe görmek mümkündür.
Büyük Türk Hakanı ve Önderi Bilge Kağan, kardeşi Gültekin ve Vezir Tonyukuk
tarafından dikilen Göktürk Kitâbelerinden elde edilen veriler ve bulgulara
bakılacak olursa, Türk devleti, hakanların şahsında temsil edildiğinden,
hakanın Tanrı’yla ilişkisi, devlet yönetiminin temel eksenini oluşturmaktadır.
İş başına gelen hakanların ilk işi, Türk Milletinin devletini ve yasalarını
düzenlemek ve bu yasalara göre milleti yönetmek olmuştur. Burada, hakan olan
kişilerin, gök ve yerin yaratılışıyla birlikte ele alınmış olması, hem
yöneticiliğin hem de yönetme işinin, rastgele bir etkinlik olmayıp,  tamamen evren düzeninin bir parçası olarak
kabul edildiğini göstermektedir.

 

AÇIKLAMALAR: Oğuz Çetinoğlu

Büyük
Patlama – Bing Bang:

Kâinatın yaklaşık 13,8 milyar yıl önce aşırı yoğun ve sıcak bir noktadan
meydana geldiğini savunan kozmolojik model. İlk defa 1920’li yıllarda Rus
kozmolog ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi papaz Georges
Lemaître tarafından ortaya atılan ve kâinatın bir başlangıcı olduğunu varsayan
bu teori, çeşitli delillerle desteklendiğinden ilim insanları arasında,
özellikle fizikçiler arasında geniş ölçüde kabul görmüştür.

holistik: Birbirinden ayrı
parçaların bir araya geldiği bir bütünlük gibi düşünülüyor. Fakat bu bakış
açısı kabataslak bir ifâde ve yetersiz. ‘Newtoncu
Düzen
’ denilen, dünyada var olan birimlerin, birbirlerinden ayrı ve tek
başlarına olarak evrende yer aldıkları algısına dayanan bir bakışın ürünü.
Aslında bu; bizim normal, üç boyutlu algılarımızla da örtüşen bir durum.
Kâinattaki birimler; insanlar, dağlar-taşlar, masalar-sandalyeler
birbirlerinden ayrıdır ve bizim algılarımız da bunu doğruluyor. Ama 20.
Yüzyıl’ın başlarında yapılan araştırmalar, atom altını inceleme fırsatı
verince, bilim insanları, maddenin temel bir yapıtaşının olmadığını fark
ettiler. Bu, onları çok şaşırttı. Bu devasa dağları-taşları, dünyayı oluşturan
maddenin temelinde bir yapıtaşı yoktu da ne vardı? Çok şaşırtıcı bir sonuca
vardılar: ‘Maddenin temelinde, aslında her şeyin temelinde dev bir enerji
okyanusu vardı ve bu salınan bir hareket sergiliyordu. İşte bu yapı, holistik
yapıdır.

parametre: Birden fazla
değişkeni bağlayan ortak değişken, parametre olarak adlandırılır. Parametreler
matematikte bilinmeyene ulaştıran araçlardır, net bilgiler ifâde ederler ve
denklem veya fonksiyon içinde sâbit değerler alırlar. Parametre terimi
neredeyse bütün programlama dillerinde kullanılan önemli bir terim
durumundadır.

Prof. Dr. FEYZULLAH
EROĞLU

1955 yılında Osmaniye’nin Hasanbeyli ilçesine bağlı
Çolaklı Köyü’nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş’ta tamamladı.
1978 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu.

1980’de Atatürk Üniversitesi İşletme Fakültesi’ne Sevk
ve İdare Asistanı olarak göreve başladı. 1984 yılında
d
oktorasını tamamlayıp 1989 yılında Yönetim ve Organizasyon
Anabilim Dalı’nda Doçent oldu. 1995 yılında Pamukkale Üniversitesi İktisâdî
ve İdârî Bilimler Fakültesi İşletme Bölümüne Profesör olarak tâyin edildi.
Halen aynı fakültede öğretim üyesi olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Yönetim ve organizasyon sahasında
d
aha çok yönetici davranışları, yönetim ve kültür
etkileşimi ile toplu davranış konularında çok sayıda makaleleri
bulunmaktadır.   

Önceki İçerikMirasımız Ne Olmalı?
Sonraki İçerikDeprem İşini Yapıyor
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.