Geçirdiğimiz her seçim dönemi, bir öncekine rahmet okutur vaziyet aldı. Galiba toplum mühendisleri, propogandistler, işin dozunu biraz daha, biraz daha diyerek artırmakta kararlılar. Ta ki nereye kadar derseniz, inanın bunu ben bile tahayyül edemiyorum. Düşüncelerimin en son noktası ise; şunu mu merak ediyorlar acaba sorusunu soruyor: “Allah korusun, ileride nasıl bir toplum patlaması yaşanacak!
Öyle ya daha dün denecek kadar yakın zamanda birbirlerine “alçak, namussuz, şerefsiz diye meydanlarda bas bas bağıranlar, şimdi birliktelik sağlayıp karşı tarafa aynı hakaretlerle saldırıyorlar.
Saldırılarında kullanmadıkları enstrüman yok, ellerinde ne varsa, akıllarına ne gelirse karşı tarafa boca ediyorlar. Hatta zamanında kendi yaptıkları hataları ve kusurları dahi onlara yükleyerek.
Sanki “çözüm süreci” denilen musibeti, Kemal Kılıçtaroğlu, Meral Akşener, Karamollaoğlu başlattı.
Sanki Yurda girmesi yasak olan Şivan Perver denen teröristle birlikte “megri megri”(öldürülen PKK’lı teröriste yakılan ağıt) ağıtını ve İmralı’daki bebek katilinin bildirisini okuyan başkalarıymış gibi,
Valilere, askerlere: “PKK’lıları görmezden gelin, gördüğünüzde başınızı çevirin” diyen kim, kimlerdi acaba? Bu görmezlikten gelmenin bedeli 743 vatan evladının canına mal oldu, şehirler yakılıp yıkıldı. Bütün bunların sorumluluğu vebali kimlerin üzerinde dersiniz?
Bugün gerçekten de Türkiye’nin bekasını tehdit eden en büyük tehlike, Cumhuriyet Bayramında Kuzey Iraktaki PKK’lıları, Suriye’nin kuzeyine Kobani Kantonu denilen yere nakleden hangi güçtü acaba?
Bir zamanlar, “FETÖ Terör örgütü mensuplarıyla birlikte kol kola: “Beraber yürüdük biz bu yollarda, Beraber ıslandık yağan yağmurda” şarkılarını söyleyen Meral Akşener’le Kemal Kılıçtaroğlu olmasın sakın?
Bu misalleri uzatmak mümkün ama bu aşamada faydasının olacağını hiç sanmıyorum çünkü bu güne kadar gördüklerimiz de gösteriyor ki, seçimlere kadar böyle devam edip gidecek.
– – –
Türkiye’yi yönetenler iç politikada birbirlerini yiyedursunlar, dışarıdan kuşatılıyoruz kimsenin umurunda değil. Ege’de Türkiye’ye ait olan 18 ada Yunanistan’ın işgali altında. Bizim olan Taşoz adasından Yunanistan her gün yüzlerce varil petrolümüzü çalıyor.
Kıbrıs’ın etrafı, petrol ve doğalgaz yatakları sayesinde Rumlarla birlikte Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve ABD ortaklı şirketlerle adeta örülmüş vaziyette.
Kuzey Akdeniz de enerji savaşı çıkmasına ramak var lakin zamanında tedbir almadığımız için her zaman olduğu gibi korkarım inisiyatifi kaybediyoruz.
Kıbrıs Gazisi emekli Yarbay Atilla Çilingir’in bildirdiğine göre dörtte üçü Türkiye’ye ait olan Girit adasına İsrail Radar üssü kuruyor ve biz hala rahmetli Arif Nihat Asya’nın dediği gibi “oyunda oynaştayız.”
– – –
Bu arada kutsal dinimizi de siyasete alet etmekten geri durmuyorlar, nihayetinde beş yıllığına Belediye Başkanları seçilecek, bunun için Allah’ın dinini kullanmak, ona şirk koşmak, günah değimli?
Ne diyordu Sivas’ta aday tanıtım toplantısında Milli Eğitim ve Milli savunma Bakanlığı yapmış İsmet Yılmaz: “Hilmi Bilgin’e desteğinizi bekliyorum vereceğiniz her destek yarın ruzi-mahşerde beraat belgeniz olacak.“
Peygamberlere dahi verilmeyen böyle bir yetkiyi, İsmet Yılmaz nereden alıyor şaşılacak iş doğrusu.
Gene bir başka AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Kasım Gülpınar:
“AK Parti’ye oy verirseniz Allah sizden mahşer günü hesap sormayacak”
Gülpınar, dini siyasete alet ettiği, dini kullandığı suçlamalarına karşılık bakın kendini nasıl savunuyor?
“Neden kullanmayayım ki arkadaşlar! Siz de kullanın, din benim tekelimde değil ki…”
Haşa Sayın Gülpınar, biz kutsal dinimizi kullanmayız, Allahtan korkarız.
Yapılacak yerel seçimin Türk Milletine hayırlar getirmesine vesile olması dileklerimle: Kalın sağlıcakla….