‘ırak’ın; mecburî göçlerle oluşan sun’i yapısı önce normalleştirilmeli, sonra da türklerin can ve mal güvenliği sağlanmalıdır.’
Oğuz Çetinoğlu: Osmanlı Cihan Devleti’nin bölgeden çekilmek mecburiyetinde bırakıldığı 1918 yılından günümüze kadar geçen zaman içerisinde Irak’ta yaşayan ve bölgenin aslî unsurlarından biri olan Türkmenlerin nüfusu daima olduğundan az gösteriliyor. Bir akademisyen olarak sizin belirlemelerinize göre durum nedir?
Doç. Dr. Kutluk Kağan Sümer: Kerkük’ün nüfusu 1947 sayımında 286.005 (ülke nüfusunun % 5.9’u), 1957 sayımında 388.939 (nüfusun % 6’sı), 1965 sayımında 473.626 (nüfusun % 5.8’i), 1977 sayımında 495.425 (nüfusun % 4.15’i)dır. 17 Ekim 1987’de yapılan sayımda ise Iraklı yetkililerce, sadece genel nüfusun 16.000.000 olduğu açıklanmıştır
1981 yılı istatistik tahminlerine göre 1.227.25 nüfuslu Musul, 402.067 nüfuslu Selahattin, 567.957 nüfuslu Kerkük, 637.778 nüfuslu Diyala ve 632.252 nüfuslu Erbil gibi Türkmenlerin bulunduğu vilayetlerin nüfus toplamı 3.467.269’dur. Aynı tahminlere göre Irak’ın toplam nüfusu 13.669.689’dur. Irak’ta yayınlanan kaynaklarca Türk nüfusun % 2’lik bir nispet ettiği iddia edildiğine göre, bölgede bulunan 3.467.269 nüfusun sadece 273.393’ü Türk’tür ki, bu da bölgeye göre % 7.88’lik bir oran demektir. Yani Irak’ın Türklerle meskûn vilayetlerinde her 100 kişiden ancak 8’i Türk’tür anlamına gelir. Ancak bölge gezildiği zaman bu rakamların gerçeklerden ne kadar uzak olduğu hemen göze çarpmaktadır. Hatta bazı vilayetlerde bunun tersini iddia etmek daha doğru ve daha mantıklı olur. Ayrıca 1960’a kadar Kerkük nüfusunun % 95’in Türk olduğu bilinmektedir. Ancak daha sonra güdülen Araplaştırma politikası sebebiyle on binlerce Arap ailesi Kerkük’e yerleştirilmiştir. Bunun yanı sıra Kürtlerle meskûn civar illerdeki köylerin yıktırılması, Kürtlerin de Kerkük’e göç etmelerine sebep olmuştur. Dolayısıyla 1980’li yıllarda Kerkük’te ezici Türk yoğunluğu zedelenmiştir ve % 95’lik oran % 75’e düşürülmüştür.
Eldeki mevcut bilgiler ışığında istatistikî bir hesap yapılacak olunursa. 1957 Krallık dönemi’nde yapılan sayımda Irak’ta 500.000 Türkmen yaşadığı belirtilmiş ve 1959’da yayınlanan sayım verileri, sayılarını 567.000 olduğunu göstermiştir. Irak’taki yıllık nüfus artış hızı yapılan hesaplamalara göre % 3.296’dır. 1959 yılını baz alarak bu verilere göre 1994yılında Irak’ta yaşayan Türkmen sayısı ise 1.764.029 olarak bulunur. Bu da Irak’ın iddialarını başka bir yöntemle çürütmektedir. Dolayısıyla, Irak’ta gelmiş geçmiş iktidarlar ve hâlen iktidarda bulunan rejim her ne kadar Türk nüfusunu gizlemiş ve az göstermiş olsa bile, Kerkük, Erbil, Musul vilayetleri, Selahattin ile Diyala’nın ilçe ve köyleri ile Bağdat’ta yaşayan 300.000 civarındaki Türkmen nüfusunun en düşük bir rakamla 2.000.000’un üzerinde olduğunu ispatlamaktadır.
Irak Türkmen Cephesi de resmî internet sitesinde de Irak’ta en az 2.000.000 Türkmen’in yaşadığını söylemektedir.
Irak’ta son nüfus sayımı 2009 yılında yapılmıştır. 31.000.000 kişidir.
Çetinoğlu: İnanç kültürü açısından bakıldığında ulaşılan rakamlar nelerdir?
Doç. Dr. Sümer: Dinî demografik yapıyı incelediğimizde şu rakamlara ulaşıyoruz: % 55-60 Şii Müslüman (Arap-Türkmen) nüfus: 17.050.000-18.600.000
% 37-40 Sünni Müslüman (Arap-Türkmen) nüfus: 11.470.000-12.400.000
% 2-3 Hıristiyan (Süryani, Keldani, Asuri-Şabak ve diğer) nüfus: 620.000-930.000
Çetinoğlu: Etnik kökenlere göre durum nedir?
Doç. Dr. Sümer: Etnik Demografikler ile ilgili rakamlar şöyledir:
% 51-54 Şii Arap, nüfus: 15.810.000-16.740.000
% 20-21 Sünni Arap, nüfus: 6.200.000-6.510.000
% 16-20 Kürt, nüfus: 5.250.000-6.250.000
% 8-9 Türkmen, nüfus: 2.500.000-3.000.000
%3 Hıristiyan, (Süryani, Keldani, Nasturi, Asuri), nüfus: 620.000-930.000
Çetinoğlu: Irak Türklerinin, bölgede yaşayan en mağdur topluluk olduğu biliniyor…
Doç. Dr. Sümer: Evet. Irak’ta on yıllarca dünya emperyalistlerinin kurgulayıp yönlendirdiği etnik kompleksli Molla Mustafa Barzani, Saddam Hüseyin gibi despotların zulmüne uğrayan Türkler, büyük bir sevgi ve ümitle bağlandıkları Türkiye’nin yöneticileri tarafından hep yalnız bırakılmıştır. Maalesef bu ihmal ve neme lâzımcı / batı güdümlü hatâlı uygulama bugün de devam etmektedir.
Çetinoğlu: Dünya emperyalistlerinin kurgulamaları ile nasıl bir Irak oluşturuluyor?
Doç. Dr. Sümer: ABD’nin Birinci Körfez Savaşı’ndan başlayarak Irak’ı, ‘Uçuşa Yasak Bölge‘, ‘Çekiç Güç‘ gibi uygulamalarla aşama aşama fiilen ikiye böldüğü, koruması altına aldığı Kuzey Irak’ta kukla bir devlet oluşturmaya girişmiştir. Bir zamanlar, ast rütbeli bir subayımızın bile muhatap almadığı Kürtçü liderlerin, Türkiye’de yüksek protokolle ağırlanmaktadır. Türkiye’de terörist başı muhatap alınmaktadır. Ancak Türkiye’nin Güneydoğu’sunu müstakbel Kuzey’leri görenler, bu derece itibar görürken, Türkmenler, Türkiye ve dünya tarafından görmezden gelinip makûs kaderleriyle baş başa bırakılmaktadır.
Kuzey Irak’taki kukla yönetimin, öz be öz Türk şehirleri olan Erbil, Kerkük, Tuzhurmatı gibi şehirlerin nüfus yapısını değiştirip, buradaki Türkmenleri baskı ve şiddetle sindirme politikası uygulamaya devam etmiştir. Türk milletinin geleceğine yönelik siyaset yapanların bu durumu âcilen görmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Türkmenlerin haklarını korumayı millî bir vazife olarak görmeyen Türkiye’ye bunun faturasının çok ağır ödeyecektir.
Çetinoğlu: Irak Türklerinin durumunu iyileştirici uygulamalar gerektiğini belirtiyorsunuz. Teşhis yanlış ise, tedâvi mümkün olmaz. Önce teşhisinizi lütfeder misiniz?
Doç. Dr. Sümer: Dikkate alınması gereken hususları kısaca ve maddeler hâlinde şöylece özetleyebiliriz:
1- Bölgedeki Türkler özellikle Lozan’da ve daha sonrası İngilizler tarafından Türkmen diye adlandırılarak Türkiye’den koparılmaya çalışılmıştır.
2- Bölge Saddam döneminde ve sonrasında önce Araplaştırılmaya sonra da Kürtleştirilmeye çalışılmıştır.
3-1958 yılında Kürtler Kerkük’te katliam yapmış. Irak Türklerinin önde gelen kişileri katledilmiş, şehitlerin cesetleri günlerce arabaların arkasına bağlanıp sürüklenerek Kerkük’ün mahallelerinde dolaştırılmış ve Kerkük Türklüğüne gözdağı verilmiştir. Kaynak: Fotoğraflar merhum Kemal Çapraz’ın arşivindedir)
4- 1983 yılında Diktatör Saddam rejimi Kerkük ve Tuzhurmatudan Irak Türklerinin önde gelen aydınlarını idamlar etmiştir.
5- Bölgedeki Türkler arasında dinî ve mezhep tabanlı ayrışmalar ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu başarılı olamamıştır.
6- Bölgede gerek Amerika’nın gerekse daha öncesi ve sonrasında peşmergelerin müdahalelerinde bölgenin nüfus yapısı ve tapu kayıtlarıyla ilgili belgeler tahrip ve tahrif edilmiştir.
7- Bölgede Amerika’nın müdahalesi sonrasında özerkleştirme, bölünme faaliyetlerine devam edilmiş, Irak Türkleri hiçe sayılmış; Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerin nüfus dengeleri değiştirilmiş ve sözde özerk bölgeler geliştirilmiş, Kürtler silahlandırılmıştır.
8- Irak Cumhurbaşkanlığı makamı dahi, ödül olarak Kürtlere peşkeş çekilmiştir.
9- Kürt guruplar arasında gelişen anlaşmazlıklar hiçe sayılmış bu zaman diliminde Türkiye dâhi mahallî Kürt yönetimini muhatap alma hatâsına düşmüş ve bu htâlı durum devam ettirilmiştir.
10- Birkaç ay zarfında gelişen İŞİD baskıları sonrasında Türk nüfus üzerinde yoğun baskılar artmış Türk nüfus yaşadığı bölgeleri terk ederek çöllerde kaçkın hayatı yaşamaya başlamıştır.
11- Musul’un işgali sırasında Musul da bulunan Irak Ordusunun bütün askerî mühimmatı İŞİD’a, bir kurşun atmadan terk etmiştir.
12- Türkiye Cumhuriyeti Devleti olup bitenlere seyirci kalmış sınırlarını Suriye ve Iraktan gelen Mültecilere açarak kendi doğusundaki nüfus dengelerini dahi Arap ve Kürt nüfus lehine değiştirmeye başlamıştır.
13- Ezidi – Yezidi, Peşmerge ve Araplar ve hatta İŞİD Türkiye de cirit atarken ve devlet politikalarıyla korunurken Türkmenler hâlâ çöllerde kaçkın hayatı yaşamakta ve hattâ kırılmakta ve ölmektedir. Türkler yine iki ateş arasında bırakılmıştır. Kuzeyden peşmergeler sınıra yığılarak Türkiye’ye geçişi engellemekte ve sınırdaki Nüfus yoğunluğunu değiştirmekte, Güneyden de silahlı İŞİD militanları katliamlar yaparak gelmekte ve bölgedeki Türkleri perşmergelere doğru sürmektedir.
14- İŞİD, Telaferi tarumar etmiş, yüzde yüz Türk olan Telaferliler göçe zorlanmıştır. Bu insanlık dramı karşısında gerek Türkiye’deki gerekse dünyadaki sözde demokrasi, insan hakları savunucuları susmuşlardır. Bu trajik durumun önlenmesi için hiçbir girişimde bulunulmamış ve Türklere yapılanlar göz ardı etmiştir. Telaferli Türkler Kerbela ve Necef’e çok zor şartlar altında varmışlardır ve çöllerde yaşamaktadırlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti, peşmerge, ezidi v.s. halklara gösterdiği misafir perverliği Telaferli Türklere gösterememiş Ovaköy sınır kapısı açılamamıştır.
15- ABD; ‘Bölgede Türkmen mi kaldı ?’ Diyebilecek kadar alçalmaktadır.
16- ABD hava kuvvetleri, Telafer ve Tuzhurmatı’nun işgal edileceğini bilmesine rağmen, kılını kıpırdatmamış, buna rağmen Erbil’i işgal edebileceği ihtimaline karşılık Erbil’e lojistik destek vermiş, bombardıman uçuşlarına başlamıştır.
17- PKK ve peşmerge İŞİD bahanesiyle silahlandırılmaktadır.
18- Bu hengâmede Türkiye’nin garantörlük hakkına varıncaya kadar birçok milletlerarası temayül hiçe sayılmaktadır.
Çetinoğlu: Teşhisleriniz bunlar. Tedâvi için neler düşünüyorsunuz?
Doç. Dr. Sümer: Yapılması gerekenler konusunda şunları söyleyebilirim:
1- Bölgedeki mahallî Kürt yönetiminin hiçbir meşruiyeti yoktur. Muhatap dahi alınmamalıdır.
2- PKK her ne sebeple olursa olsun muhatap alınmamalı ve bir terör örgütü olduğu asla unutulmamalıdır. Üçüncü ülkelere de bu konuda gerekli bilgi ve gerekirse ültimatomlar verilmelidir.
3- Silahlandırmada bölge Türklüğü de gözetilmeli en azından silah dağıtımında eşitlik ilkesi gözetilmelidir.
4- En önemlisi bölgede yaşanan nüfus dengelerinin değişimine dikkat çekilmeli bölgenin milletlerarası anlaşmalarla da varlığı tanınan ana unsuru ve köklü halkı olan Türklerin gerekirse milletlerarası hukuktan doğan self determinasyon hakkı dillendirilmeli ve hatta uygulamaya konulmalıdır.
5- TBMM’ deki ‘Çözüm yasası‘ olarak adlandırılan ‘Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Barışın Sağlanmasına Dair 6 maddelik Kanun‘, PKK’yı meşrulaştırmak ve Birleşik Kürdistan’ı kurma yolunu açmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Baştan aşağı hatâdan ibârettir. Bu hatâdan dönülmelidir.
6- Irak Anayasasının 58 maddesinin uygulanması sağlanmalıdır. Kerkük’ten göç ettirilen Kürtlerin sayıları iddia edildiği gibi yüz binler değil, on bin kadardır. 2003 yılından sonra Kerkük’e göç eden ve Türkmenlerin arazi ve yerlerine yerleştirilenlerin sayısı en az 700-800.000 kadardır. Nüfus yapıları derhal normalleştirilmeli, ‘işgal edilen emlak ve arazilerin sahiplerine iadesi‘ sağlanmalıdır.
7- Kerkük ve diğer ihtilaflı bölgelerde; Birleşmiş Milletler Teşkilatı gibi milletlerarası kuruluşların, başta Türkiye olmak üzere gözlemci ülkelerin gözetiminde nüfus sayımının yapılması ve ondan sonra referanduma gidilmesi sağlanmalıdır.
8- Barzani’nin kontrolündeki Habur sınır kapısı dışında, Telafer yakınındaki Ovaköy’de bir sınır kapısı açılmalıdır.
9– Türkmenlerin yaşadığı bölgeler ‘Güvenli Bölge’ içine alınmalı ve korunmalıdır.
10- Erbil’in Havler, Kuzey Suriye’nin Rojava, Sincar’ın Şangal, Diyarbakır’ın Amad ve Amet isimleriyle anılması kasıtlıdır. Devlet organları ve medyanın bu tâbirleri kullanmamasına dikkat edilmelidir.
11- Her şeyden önce de Musul ve Kerkük’ün Misakı Millî sınırlarımız dâhilinde olduğu unutulmamalı ve unutturulmamalıdır.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Sayın Sümer. İlgililer, bu söylediklerinizi yaparlarsa, bölgeye barış ve huzur gelir. Yapılmazsa, bütün Orta Doğu kan gölü olma konumundan kurtulamaz. Kurtulamayışının vebâli, utancı ve insanlık suçu da, tavsiyelerinizi tutmayanlara ait olur.