Türkiye’nin başına yeni bir Sevr belasını taşımak ve ülkemizi Irak ve Suriye yapma tuzakları devam ediyor. Bizzat iktidar destekli Yeni Anayasa ve Yeni Türkiye denen ülkeyi tanınmaz hale getirecek tuzaklara düşürme çabaları bölücü terör arttırılarak sürdürülüyor. Aslında Balyoz, Ergenekon ve Casusluk davalarıyla askeri hedef alma, ona güç ve itibar kaybettirme bu oyunun bir parçasıydı.
Devlete başkaldırıyı, ayrı egemenlik peşinde koşmayı, özerklik ve sahte barış taleplerini demokrasi diye kimse yutturmaya kalkmasın. Bazı siyasilerin suç kapsamına giren davranış, söz ve tehditleri adeta teşvik görüyorsa; sözde barış ve komik çözüm süreci! zedelenmesin diye türlü siyasi hokkabazlıklar yapılıyorsa, bu ülkenin savcıları ve hakimleri görevlerini yapamaz bir ortama sürükleniyorlarsa, bu kötü gidişten sorumlu olanlar vardır. Bunun sorumlusu ülkeyi yönetenlerdir. Genelkurmay başkanının terör örgütü başı olmakla haksız bir şekilde suçlandığı, askerin darbe yapmakla itham edildiği, Sayın Arınç’a suikast iddialarıyla TSK’nın kozmik odasına girildiği, yanlış politika ve tavizlerle çatışmasızlık kandırmacasıyla oyalanan,silah bırakmamış bir kanlı örgütle pazarlık yapan siyasetçiler baş sorumludur.
Siz hala çözüm süreci diye ısrarcı iseniz; malum çevrelerin alay konusu olmuşsanız; çözüm değil ama artık iyice anlaşılan çözülme sürecini buzdolabına koyma fıkraları anlatıyorsanız, doğru siyasi irade ortaya koyamazsınız. Bugün olup bitenler karşısında barış, özgürlük, açılım, çözüm ve demokratikleşme diye aldatıldık diyemezsiniz. Bir ara Sayın Mehmet Ali Şahin’in “Ya bölünecektik, ya da taviz verecektik” şeklinde bir beyanatı vardı. Bu kadar taviz, iç güvenlik yasası dâhil birçok yasa değişikliğinden sonra bölünmüşlük sorunu ile karşılaşmamız, bu ve benzeri ifadeleri kullananları tekzip etmektedir.
“Güvenlikçi politikalarla olmuyor, artık analar ağlamasın” gibi yanlış yönlendirmelerle kendi elimizle onlara göre kurmak istedikleri sözde devletin bir parçasını neredeyse takdim edeceğiz. Ülkeye karşı psikolojik harekât yoğun bir şekilde sürdürülüyor; zihinler karıştırılmaya ve vatandaşlar birbirine düşürülmeye çalışılıyor. Bu zaten PKK’nın hedefidir. Her Kürt vatandaşı örgüt üyesi gibi görmemeliyiz. Dağdan şehre inenler, bu fırsat kendilerine verilenler, çoğu yerde halkı güvenlik güçlerinin hedefi yaparak onu teröre çekmek istiyor ve destek arıyor.
Maalesef bazı önemli askeri kuruluşlar ya lağvedildi, ya etkisizleştirildi yada MİT’e bağlandı. Teröre öyle bir özgürlük tanındı ki; çatışmasızlık aldatmacasıyla yollara mayınlar döşendi ve yönetenler seyretti. Askerin alacağı kararları AKP il başkanı gibi çalışan valiler aldı. Operasyonlar engellendi ve sonuçta bütün Türkiye -sadece analar değil- ağladı ve acı çekti. Şehitler hepimizindir, ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. Terör örgütü ile iç içe olan terörist tabutu taşıyan teröre her türlü imkânı sağlayan bazı belediyeler, “silahlar sussun, ölümler olmasın” diye kamuoyunu oyalayan ve aldatan, hakaretin her çeşidini yapan malum parti mensupları bugünkü manzaranın sorumlusu değiller mi?
Türkiye terör ve ekonomi dâhil iç sorunları ile boğuşurken Belçika dâhil bazı ülkelerin parlamentoları mahkeme gibi çalışıp haksız ve köksüz Ermeni iddialarını kabul ediyor. Koalisyon ortağı HDP’li iki bakan bu iddiaları tasvip ediyor.
Kıbrıs’ın geleceği ile ilgili müzakereler gizli ve sessizce yürütülüyor. KKTC tarafında yer alan görüşmecilerin bir kısmının yakın tarihi bilmedikleri konusunda endişelerimiz var. Kıbrıs’taki esas sorun zaten bu. Rum oyununa ve tuzağına bundan dolayı sözde dostlarımızın dayatmalarıyla her an düşebiliriz; çünkü geçmişten ders almıyoruz. Yavru Vatan denilmesinden bile bazıları rahatsız. Yeni neslin bir kısmı AB simidine sarılarak kurtuluşu arıyor, oysa AB nimetlerinden eşit faydalanamayacağı petrol arama krizinde ortaya çıktı. Anlaşılan KKTC’de birçok ticaret erbabı tezgâhtar yapılacak, bazılarının sahibi oldukları mal ve mülkler ellerinden alınacak, Rum nüfus kuzeye yerleşecek, Türkiye’nin garantörlüğü kaldırılacak, KKTC yok sayılacak. Bir ara Ankara destekli Annan Planına soydaşlarımızın yarıdan fazlası evet dediler ve kurdukları devletten vazgeçtiklerini haykırdılar. Şimdide bazıları azınlık olmaya ve yine adreslerinin toplu mezarlar olacağını fark etmeden yeni planlara evet demeye hazırlanıyorlar. Devletini reddeden ondan vazgeçen sözde devlet adamları gördük ki bunları Rum kesiminde şef garson bile yapmazlar. Birleştirilecek Kıbrısbir tarafta, zorla Batı tarafından ayrıştırılacak ülkeler diğer tarafta. Bu büyük bir çelişkidir. Bazıları anlamalıdır ki, milli bağımsızlığın piyasa fiyatı yoktur. Artık onları kurtaracak rahmetli Rauf Denktaş gibi yiğit ve kaliteli milli davayı kucaklamış liderler de yoktur, ver diyecekler fazlasıyla verecekler; git diyecekler bazıları koşarak adadan uzaklaşacaklar. Böyle bir çöküşe evet diyecekler.