“Ordu, Türk ordusu. İşte bütün milletin göğsünü itimat, gurur duygularıyla kabartan şanlı ad. 1937”
“Ordumuz, Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. 1937”
“Sizin gibi kumandanları, subayları ve erleri olan bir millet için yâd elleri altında köle olmak mümkün değildir. 1925”
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN sadece üç parçasını aldığım bu sözlerin muhatabı Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun ana karargâhı olan Genelkurmay Başkanlığı’dır.
Genelkurmay Başkanlığı, bu sözlerin muhatabı olarak gerekeni yapmak zorundadır.
Genelkurmay Başkanlığı, ATATÜRK’den bahsedecek ise, onun emirlerini yerine getirecektir.
Türk Milleti, çocuklarını, ne Recep Tayyip ERDOĞAN’a, ne de Ahmet DAVUTOĞLU’na teslim etmektedir.Çünkü, Türk Milleti, Rabia’ya hüngür hüngür ağlayıp, Tük Şehidine kelle diyenlere canı çocuğunu emanet etmez. Çünkü Türk Milleti, canları çocukları Şehit olurken, maça gidenlere, 400 milletvekilinin hesaplarını yapanlara zaten teslim etmez.
Bu gerçeği, Adana’daki son iki ŞEHİT Cenazesi dahil Şehitlerin gözlerden kaçırılarak defnedilme gayretlerinden anlıyoruz. Toplum Mühendisliği, Algı Yönetimi bu sefer tutmamış ve Şehitlerin vebali olarak teröristlerle görüşüp onları besleyen ve güçlenmelerine göz yumanların kimler olduğu her cenaze töreninde açıkça ortaya konmaktadır.
Bu yüzden, Türk Milleti, gözbebekleri, canlarının parçası çocuklarını Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim etmektedir.
Genelkurmay Başkanlığı, bu aşamadan sonra, mutlaka, ama mutlaka terör örgütünün yok olmasını sağlamak zorundadır.
Bunu yapmamanın hiçbir bahanesi yoktur.
Bu kadar çocuğumuz şehit olurken, bu kadar canımız yanarken, bu kadar içimiz kavrulurken vur emri var-yok, validen izin aldık-almadık gibi bahaneleri kabul etmek, artık mümkün değildir.
Türk Milleti’nin artık tek güvencesi kalmıştır: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, hiçbir engel tanımadan, hiçbir bahane üretmeden terör örgütünü yok etmesidir.
Bu aşamadan sonra, Türk Milleti’nin tek beklediği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin neye mal olursa olsun, akan kanların yerde kalmamasını sağlamasıdır.
Bu aşamadan sonra, yeniden barış süreci, çözüm süreci gibi oyalama, kandırmaca, yutturmaca ve soytarılıklarına kulaklarını tıkamalı ve gözlerini kapamalıdır.
Terör örgütü ya bitecek, ya bitecektir.
Türk Milleti, bütün yaşananlara rağmen, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan güvenini sürdürmeye devam etmekte ve bu güvenin artmasını arzu etmektedir.
Tarihi bir dönemeçten geçiyoruz.
Bu dönemeçte kimin ne yaptığı tarihe bir not olarak düşecektir.
Genelkurmay Başkanlığı, Türk Milleti ile irtibat halinde olacaktır.
Bu aşamadan sonra, hesabın sadece Türk Milleti’ne verilebileceği düşünülerek hareket edilmelidir.
Devletin yönetiminde, Tük Milleti’nin üstünde bir güç yoktur, olamaz.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran irade, Türk Milleti’ne güvenerek yola çıkmış ve Türk Milletini kurtarmak ve korumak üzere hareket etmiştir. Sonuçta “HÂKİMİYET, KAYITSIZ ŞARTSIZ TÜRK MİLLETİNİN” olmuştur.
Bugün de gelinen nokta budur.
Türk Milleti’nin yaşaması ve yücelmesi için var olan ve onun bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri, Türk Ordusu, yine Türk Milletini korumak ve kollamak noktasına gelmiştir. Bunun geri dönüşü yoktur, bunun durması ve tereddüdü yoktur.
Balyoz, Ergenekon yutturmacaları yaşanırken bugünlerin geleceğini gören bizler, o gün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin arkasında dimdik durduk. Hem de, TSK’nın en tepesinde olan bazılarının bizim gibi dimdik durmamalarına rağmen…
Bugünlerin geleceği çok belli idi.
Keşke, bugünler gelmese idi.
Ama perşembenin gelişi çarşambadan belli idi.
Sayın Genelkurmay Başkanlığı; bugüne kadar ne oldu ise, oldu, olanlar oldu. Artık, bu aşamadan sonra, çığırından çıkmış olan bu kanlı gidişi durdurmak, hiçbir engel tanımadan sana bağlıdır.
Türk Milleti, Ali-Veli ile değil, canlarının yanmaması ile ilgileniyor.
Bu arada hemen belirtelim ki, bu açık mektupta TÜRK POLİSİ ihmal edilmiş değildir. Devletin ve Türk Milleti’nin bekası deyince bütün kadrolar, Türk Silahlı Kuvvetlerine dâhildir anlamında bir anlayışla hareket edilmiştir.
Yani, tarihî ORDU-MİLLET kavramı göz önüne alınarak yazılmıştır.
Bütün bu yazdıklarımdan sonra, HER ŞEYE RAĞMEN Hukukun üstünlüğü ve Hukuk Devleti olma özelliğimiz gereği, Hukukî altyapının da hazır olduğunu söylemeliyim.
Buyrun; 1982 Anayasası’nın 120 ve 122. Maddeleri hukukî altyapı için tamamen uygundur.
Olağanüstü hal ile ilgili olarak 120. Madde ve Sıkıyönetim ile ilgili olarak da 122. Madde hukukî altyapıyı tamamen hazırlamakta ve beklemektedir.
Şimdi değil ise, ne zaman?
Bu maddeleri, yürürlüğe koymamanın bu aşamadan sonra, yürürlüğe koymayanlar açısından ne anlama geleceğine Türk Milleti karar verir.