15 Temmuz’un yaralarını Olağanüstü Hal ile sarmaya çalışan ‘yalnız ve güzel ülkem’in 17 Ağustosvari bir olağanüstü felaket daha yaşamaması niyazıyla 17 yıl önce ‘seveni olmayan şehir’ İzmit için yazılan ve Âhenk Dergisi’nde yayınlanan yazımı takdimimdir:
“Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir Kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa Yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa O şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir”
İzmit, İsmet Özel… Ve güzelliğin radyoaktif ürpertisi. İnfilâk kazanında kaynayan tarih. Ki bu şehrin sarmaşığı dua değil miydi? Bir iç hoplama yetmez mi kuru kuru kanayan ruha paratoner?
Bağçeşme’de mezar taşlarını öpüyor şair. Evrensel gündem sabit ayaklarıyla serviler arasında gezinip duruyor.. Alnına bakıyorum, gün ışımış.
Gecenin koynundan çıkıp geliyorsun, yüzünde mahşer uçuğu.. Ayağında sarı çizmeler, gırtlağında muşta gölgesi.. Geliyorsun ve gelmenin anlamı değişiyor. Seninle birlikte anılacak bundan böyle merhamet. Konvansiyonel bir korkusun çünkü sen. Hiroşima rüzgârısın.
120 atom bombalık sevgi serpintisiydi çığlığın. Tarihini yazdık ve notunu düştük Hâbil’den sonra. Şimdi kalbimizin çeperlerini tavaf eden şu sıcaklık senin.. Nasıl da yüreklerimizi sevda aralığı saygı hizasına soktun sen.. Gönlümüz imzalı geziyoruz.. İmzan kana karışıyor..
Vur mührünü defterdar! Yazalım kelimelere sığmayan ve öz ülkemizden bir sabah esintisi gibi geçen bu akışkan duyguyu aşk diye.. Heyecan diye heyecanı kadavra kıldık yazılı metin sehpalarında.. Ellerimizde harflerden makaslar, bisturiler…
Meğer hastayı ameliyat masasından zıplatacak elektroşok, kulağına doktor kılığına girmiş tek bir hecenin söylenmesiymiş.. İşte o kelimeye Musa bile dayanamaz..
Şimdi damarlarımızı zamansız bir secdede bırak ey mermerlerin Rabbi! Bırak çöllerimiz hamsinlerinle coşsun.. Ebabillerin ağzındaki o yalımı ciğerlerimize yağdır.. Ki haşyetinden erir gibi olduk, rahmetini gönder Allah’ım..
Bir şehrin titreşimi onun folklorik silkinişidir.. Halaybaşı, çek bizim hoyratlarımızdan bir nefes iliklerine! O soluk senin simurg misal dirilişindir.. Ve ‘bir gül bahçesine girercesine’ Bağ-ı İrem’e girişindir..
İzbe bir hıçkırık gibi düşüme girme İzmit! Bilirim, sen acının firak bilmez mekânısın geceler ötesi.. Coğrafyan mezarbaşlarına dikili direnç bayraklarıdır.. Gönderin bir buluttur ve gözyaşlarıyla karışık nisan nisan yağacaktır.. Seni seviyorum diye gözyaşlarından öpüyorum.
Titremek, kendine dönmektir Bilge’ce bakış açısıyla.. Bir şehrin dönüşü onun için için yanışı, aydınlanışıdır.. Ve bu şehrin titreşimi onun muhteşem dönüşüdür..