Yalana Dolana Talana Ödül

125

Cumhur İttifakı adayı R. T. Erdoğan’ın
Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasında Millet İttifakı partileri hakkında
söylediği itham, hakaret ve iftira içerikli paylaşımlar çok etkili oldu.

“Onlar Kandil’den emir alıyorlar, biz Allah’tan
emir alıyoruz.”

“Onlar LGBT’ci.” “Onlar Öcalan’ı serbest
bırakacaklar”

gibi sözlerle rakiplerini meydanlarda, cami avlularında yuhalattılar.

CHP adına yapılmış gibi “Sana Söz: Güneydoğu Anadolu ve Doğu
Anadolu’da özerklik ilan edeceğiz.” “Sana Söz: İktidara gelirsek oğlun isterse
erkek arkadaşıyla evlilik yapabilecek” şeklinde iftira içeren sahte
afişlerle bilboardları doldurdular.

Bu akıl almaz sözleri İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu meydanlarda seslendirdi. Hatta “Onlar insanlarla hayvanları
evlendirecekler”
boyutuna kadar taşıdı.

Koskoca Cumhurbaşkanı, montaj olduğunu
bilerek,
Kılıçdaroğlu ile PKK liderini birlikte “haydi” dedirten video
izletti.
Bu videonun montaj olduğunu itiraf ettikten sonra da (Kısıklı’daki
zafer konuşmasında) aynı suçlamada bulundu.

Bunların hepsinin yalan olduğunu, hem
kendileri biliyordu. Ve hem de onlara oy verenler.

Gelişmiş demokrasilerde toplumun hiç kabullenemediği olay
kendisini yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların yalan söylemesidir. Çünkü
başka bir konuda da yalan söyleyerek kendilerini kandırabileceği ve millete
yaptığı kötülükleri gizleyebileceğini düşünürler.

Bu ülkelerde yalan söyleyen, iftira eden
ve yolsuzluklarla adı anılan kişilerin siyasi hayatı biter.

Bizde tam tersi oldu. Vatandaşlarımızın
yarıdan çoğu bunlara ödül verdi.

“Sadece bir ihalede 1 milyar dolarlık
rüşvet”
iddialarının bile, daha
önceki yolsuzluk iddiaları gibi, iktidara hiç zarar vermediği görüldü. Kimileri
“iftira” saydı, kimileri “çalıyorlar ama çalışıyorlar”, kimileri de “bizden
olan iktidara zarar verecekse görmemek lazım” diye düşündüler.

Bunu yapanlar ise kendilerini herkesten
daha Müslüman, daha milliyetçi, daha yerli ve milli
saymaktalar.

*************************

Beklenen Zam Sağanağı

Seçim sonrası su, akaryakıt, sigara,
zeytinyağı gibi onlarca kalem tüketim kalemlerine zamlar başladı. Dolar, Euro
ve Altın fiyatları tırmanışa geçti.
Uzun süre 19 TL mertebesinde
baskılanan dolar kuru
üç gün içinde 20,77 TL’ye, gram altın 1250 TL’den
1320 TL mertebesine çıktı.

Bunlar “beklenen” gelişmelerdi. Çünkü
bütün ekonomistler ağız birliği etmişçesine, bu iktidar kazanırsa şerhiyle, seçimden
sonra olacakları söylemişlerdi. “Daha bunlar iyi günlerimiz” diyorlardı.

Erdoğan ve Cumhur İttifakı kazandığı için
aynı yönetim anlayışının devam edeceği varsayılıyor. Bu varsayımla “bunlar
iyi günlerimiz”
sözü halen geçerli.

****

Herkes biliyordu ki seçim öncesi, hükümet
SEÇİM EKONOMİSİ uyguluyordu.
Seçim yaklaştıkça dozu artan bir seçim
ekonomisi ile ekonominin dengeleri bozuluyordu.

“Seçim ekonomisi” Mahfi Eğilmez’e
göre, siyasal iktidarın gelecek seçimlerde yeniden iktidara gelebilmek
için, ekonominin araçlarını bu amaçla kullanması ve yönlendirmesi

olarak tanımlanabilir.”

“Memur maaş zamları, emekli maaşlarının
artırılması, asgari ücretin yükseltilmesi, tarımsal destekler, vergi
oranlarının düşürülmesi, vergi cezalarının affedilmesi, vergi ödemelerinin
ertelenmesi, maliye politikasının seçim ekonomisine alet edilmesinin temel
araçlarını oluşturuyor. Yüksek enflasyona karşın faizlerin artırılmaması, kredi
genişlemesini teşvik edici uygulamalar, para arzının artırılması gibi
uygulamalar da.

Bu uygulamalar demokrasinin fazla
gelişmediği, şeffaflığın, hesap verilebilirliğin azaldığı ekonomilerde oldukça
fazla yer tutuyor.”

Bu düzenlemeler toplumda geçici rahatlama
sağlıyor, enflasyonun tahribatını belli bir süre için kısmen hissettirmiyor.
Elbette özellikle dar gelirlilerin böylesi krizlerde korunması gereklidir.
Ancak yapılanlar belli bir hesaba kitaba dayanmadan sadece seçim kazanmaya
yönelik
düzenlemelerdi.

****

Seçim öncesi, dolar kurunu 19 TL
mertebesinde sabit tutabilmek için
, BAE, Katar gibi ülkelerin depo ettiği
ödünç dövizler yanında hazinedeki altınlar bile satıldı. Ödünç döviz
depolamalar (swap) ve Rusya’nın doğalgaz alacaklarını ertelemesinin maliyetinin
ne olduğunu bilmiyoruz. Ama ağır bir maliyeti olduğunu tahmin
edebiliyoruz.

Bunu niye yaptılar? Seçim sürecinde
devletin kontrolü dışındaki her şeyin fiyatı döviz fiyatından çok arttı. Yani enflasyon
oranının altında kalan döviz kuru artışının mevcut yerinde kalamayacağı
belliydi.

Nitekim şimdi piyasalar dolar kurunun
25-28 TL olacağını
kabul etmiş görünüyor.

Türk Lirası sonbahardan sonra daha da
hızlanan bir değer kaybı yaşayacak.
Şimdiden
1 dolar eşittir 40 TL’yi telaffuz edenler var.

****

Bunlara Emeklilikte Yaşa Takılanlar
(EYT)
için yapılan seçim düzenlemesi gibi konuları da ekleyebiliriz. Bence
de EYT düzenlemesi bir hakkın teslimidir. Ancak RTE’nin daha önceki ifadeleri farklıydı.

“Tutturmuş erken emeklilik,
İskandinav ülkelerinin çoğu bu yöntemle battı. Niye erken emeklilik, ne zaman
emekli olacaksa o zaman olsun. Hak ettiği parayı alsın. Bu hesap yanlış
hesaptır, seçim kaybetsek de ben bu işte yokum. Biz bunu politik hesaplarla
yapmayız ve yapmayacağız da.”

Erdoğan bu ve “Biz ekonomide
kurtuluş savaşı verdiğimiz dönemde böyle bir yükü ülkemizin sırtına bindirmeye
hakkımız yok”
gibi sözlerini seçim kazanabilmek uğruna unuttu.

*************************

BEKA Sorunu

Depremzedelere bir yıl içinde verileceği
belirtilen 650 bin konut, İstanbul’da 1 milyon depreme dayanıksız konutun
yenilenmesi
ve enflasyonun bir yıl içinde tek haneye düşürüleceği
vaatlerinin gerçekleşme ihtimali yok gibi.

13 milyon civarındaki sığınmacılar ve
kaçak gelenlerin
ülkelerine gönderilmesi de bu iktidar döneminde mümkün
olmayacak.

Hukuk devleti, güçlü ekonomi, ileri
demokrasi hayallerimiz de bir başka bahara kalacak; eğitilmiş insanlarımızın
yurtdışına göç gayretleri devam edecek.

Bunları RTE’ye oy verenler de biliyor.

Toplumdaki “Orta Direk” kaybolmak üzere,
bunlar yeni yoksul sınıfı oluşturmakta. “Açlık sınırı” mertebesinde
yaşayanların oranı yükselmeye devam ediyor. Çocuklarımız iyi beslenememekten
dolayı zekâ geriliği ve sağlık sorunları artıyor.

Bunlar sanki bir “Beka Sorunu” değilmiş
gibi….

“Aç kalırız, ülkemizin bölünmesine izin
vermeyiz” gibi mesnetsiz bir slogana kapılıp oy verdiler.

Ne diyelim, “hayırlara vesile olsun.”

Önceki İçerikKurucu Değerlere Dönme Zorunluluğu
Sonraki İçerikStalin ve Yolunmuş Tavuk Hikâyesi
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.