Türkiye’nin ilk sigorta dedektifi Atilla Çilingir ile Sigortalı Hayat hakkında konuştuk.

98

 

‘İhtiyaç duyulduğunda, satın alınamayacak yegâne ürün sigortadır.’

Oğuz Çetinoğlu: Sektörde çalışmaya başladığınız 1987 yılından günümüze kadar geçen zaman dilimi içerisinde sigortacılık iş kolunda meydana gelen olumlu-olumsuz gelişmeleri, Türkiye itibâriyle özetlemeniz mümkün mü?

Atilla Çilingir: 1988 yılında Türk Sigorta Sektöründe yaşanan en önemli gelişme, hayat sigortaları dalında meydana gelmiştir. Sigorta şirketleri arasında üst seviyede rekabetin yaşandığı bu bölümün, sigortalı sayısında ve toplam primdeki artışı % 100 civarında olmuştur. Yabancı şirketlerin de Türk pazarına girme hazırlıkları sonucu, özellikle Hayat Sigortaları dalında yeni ürünler üzerinde çalışmalar hız kazanmıştır.

Bu sebeplerle ve sigortacılık mevzuatında yapılan düzenlemelerle sigortacılık sektörünün kendine çeki-düzen verdiği ve daha itibarlı bir konuma yükseldiği rahatlıkla söylenebilir.

Sigorta sektörü 1988 yılında toplam 572 milyar 100 milyon liralık direkt prim tahsilâtını, 1989 yılında yaklaşık 1 trilyon 065 milyar liraya yükseltmiştir. 1989 yılındaki prim artış oranı % 86,2 olmuştur. Bu oran, % 69,6 olarak gerçekleşen enflasyon oranının üzerindedir. Bu gelişmeye etki eden en önemli husus, sigorta sektöründe son zamanlarda yapılan düzenlemelerdir.

Bu arada, Türkiye’deki sigorta şirketlerinin sayısında bir artış olduğu görülmektedir. Bu artışın sebebi; ‘şirket kurulmasına yönelik mevzuat değişiklikleri ve teknik kârlılığa imkân veren Türk tarife sisteminin, yeni pazar arayışında olan yabancı şirketlere cazip gelmesi‘ şeklinde açıklanabilir.

1990 yılında ülkemizdeki ekonomik gelişmelere paralel olarak, Türkiye sigortacılık sektörünün direkt prim üretimi; 2 trilyon 219 milyar lira olmuştur. Bir önceki yıla göre % 112’lik bir artış gösteren toplam prim üretimine en çok hayat dalı katkıda bulunmuştur. Hayat dışı dallarda direkt prim üretimi toplamının % 97,5’lik büyüme göstermesine karşılık hayat sigortası alanında büyüme oranı % 196,9 olmuştur.

Sektörü ilgilendiren önemli bir gelişme de, Hazine Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından hazırlanan Sigorta Denetim Kanunu tasarısıdır. Bu tasarıda yer alan önemli değişiklikler şöyledir:

1-Hayat sigortalarının mecburî olarak ayrı şirketler tarafından yürütülmesi,

2-Sigorta şirketlerinin malî yapılarının güçlendirilmesi,

3-Sigorta şirketlerinin yatırımlarının serbestleştirilmesi ve menkul yatırım fonu kurabilmeleri. Olarak sıralanabilir.

Üniversitelerimizde sigortacılık hakkında özellikle lisansüstü programların çoğalması ve sigorta alanında yeni bir derginin yayın hayatına başlaması, sigorta sektöründe olumlu gelişmeler olarak dikkati çekmiştir.

Çetinoğlu: Teferruatlı ve tatminkâr bilgiler lütfettiniz. Teşekkür ederim. 2000 yılına geçebilir miyiz?

Çilingir: 2000 yılında ülkemizin sigorta sektöründe gelişen en önemli uygulaması; 17 Ağustos ve 12 Kasım depremleri sonrasında yeni bir sigorta ürününün mecburî olarak hayata geçirilmesidir. 27.12.1999 tarihinde yayınlanan 587 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK) kurulmuştur.

Depremler sonrasında ortaya çıkan ikinci sigorta türü olan ‘Yapı Denetimi Malî Sorumluluk Sigortası’ 10 Temmuz 2000 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

2000 yılında Türkiye’de yaşanan ekonomik sıkıntıları en yoğun hisseden sektörlerden birisi de sigortacılık olmuştur.

2000    yılının son çeyreğinde ekonomik krizin doğurduğu nakit sıkıntısı sebebiyle; gerçekçi olmayan fiyatlarla önemli portföyler oluşturan küçük sigorta şirketleri, hasar ödemelerinde önemli sıkıntılar yaşamıştır

Sigortacılık tekniğine uygun fiyatlandırma yapmadıkları için yüksek malî gelirlerin olduğu dönemde bile, hasar ödemede zorlanan bazı şirketlerin, teknik kârın ön plana çıktığı 2000 yılında sektörde problem yaratabilecekleri en önemli konulardan birisi olmuştur. Bu sebeple, 2000 yılının sonuna doğru Hazine Müsteşarlığı, Türkiye’de faaliyet gösteren 62 sigorta şirketinden 26’sında malî problem bulunduğunu tespit etmiş ve bu şirketlerden 15’ini yakın takibe almıştır.

Bir süreden beri vergi indirimine ilişkin düzenlemeler sebebiyle Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığı yetkilileri arasında tartışmalara sebep olan Bireysel Emeklilik Tasarısı, Aralık ayında TBMM alt komisyonlarında görüşülmeye başlanmıştır.

Sigorta sektöründe verilen hizmetin giderek rekabetçi bir ortama kayması sebebiyle, ek hizmetler, poliçelerin vazgeçilmez teminatları haline gelmeye başlamıştır. Kesin olmayan rakamlara göre yaklaşık 4 milyon kişi bu hizmetlerden yararlanmaya başlamıştır.

Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan tıbbî yanlış uygulamalar ile ilgili kanun tasarısı, sağlık personeline ‘Malî Sorumluluk Sigortası’ yaptırma mecburiyeti getirmektedir. Bu ürün yaklaşık 400.000 sağlık personeli için mecburî olacaktır.

Çetinoğlu: Sigorta sektörünün ekonomideki yeri nedir?

Çilingir: 2010 yılında yapılan tespitlere göre Türkiye’deki faal sigorta şirketi sayısı 58’dir. Sektörde 16.029 kişi çalışmaktadır.

Çetinoğlu: Hayat sigortası pazarı ekonomik gelişmeye hangi alanlarda katkı sağlıyor?

Çilingir: Güçlü bir hayat sigortası pazarının ekonomik gelişmeye katkıları aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:

1-Hayat sigortası, sosyal alanda kararlı bir ortam oluşturup, kişileri stresten ve endişeden korur.

2-Hayat sigortası, gelir sâhibi kişinin ölümüne, çalışmazlığına bağlı olarak finansal açıdan yardıma muhtaç veya yaşlı vatandaşların bakımı ile ilgili yüksek mâliyetlerin oluşturduğu açmazı önler.

3-Binlerce poliçe sâhibinin yaptığı ufak katılımların oluşturduğu bikrim, yatırıma yönlendirilmek suretiyle kamu sektörü ve özel sektöre finansal kaynak oluşturur.

4-Müteşebbisler için istihdam imkânı sağlar.

5-Hayat sigortası primleri, kredi fonlarında değerlendirilir.

6-Şirketlerin kilit noktadaki çalışanlarını kaybetmelerine bağlı olarak uğrayacakları zarar telafi edilir.

7-Sigorta şirketleri, çalışanlar için çok çeşitli teminatlar oluşturarak, çalışan işveren arasındaki ilişkiyi geliştirmekte ve düşük maliyetli planlar ortaya koyar.  Korunamayacak kişilere bir sosyal güvence imkânı sağlar.

Çetinoğlu: Sigorta sektörünün sağladığı kaynaklar finansal çevrime yönlendirilebiliyor mu?

Çilingir: Gelişmiş ülkelerde sermayenin büyük ağırlığını finansal değerler oluşturmaktadır. Sigorta şirketleri de kişilerin birikimlerini finans piyasalarına çevrime yönlendiren ara birimlerdir. Bu durumun finansal pazara ve poliçe sahiplerine sağladığı avantajlar şunlardır:

1-Finansal aracılar olarak sigorta şirketleri, tasarruf sahibi ve yatırım bekleyen platformları bir araya getirmek için gerekli masrafları azaltmaktadır.                                                                                          2-Sigorta şirketleri likidite sağlar. Şirketler uzun vadeli ve kısa vadeli borç alır ve oluşan fonu poliçe sahipleri için uzun vadeli yatırımlara yönlendirir.                                                                                       3-Sigortacılar ölçek ekonomisinin oluşturduğu potansiyeli yatırımda kullanırlar. Yatırım projeleri çok büyük olmakta, özellikle yeni gelişen pazarlarda bulunan finansal kapital hedeflenmektedir.

Ülkelerin finansal sistemleri geliştikçe pazara olan güven artmakta ve aracı kurumlara olan güven azalmaktadır. Bu göstergeye bağlı olarak yeni gelişmekte olan pazarlarda öncelikle sigorta şirketlerinin faaliyet göstererek ekonomik gelişmeye katkıda bulunması hedeflenmektedir.

Şirketlerin uzun vâdeli yatırımları ve istikrarlı nakit akışı, devlet ve iş çevreleri için uzun vadede kaynak teşkil etmektedir.

Çetinoğlu: Türkiye’de geçmişi çok da eskilere uzanmayan hayat sigortasının faydaları neler söylemek istersiniz?

Çilingir: Hayat sigortası poliçeleri ülkemizde özellikle 50 ve 70’li yıllardaki furyalardan sonra, 80’li yıllarının son 3 yılında da fazla miktarda satılmıştır. 88 – 89 yıllarında ayda 70 – 80 bin poliçe civarında yüksek adetlere ulaşılmıştır.

Bu bölgelerde yapmış olduğum araştırmalarda tespit ettiğim en önemli husus; bu hayat poliçelerinin satış aşamalarında yaşanan olumsuzluklardı!

Çetinoğlu: Olumsuzluklar ve sebepleri nelerdi?

Çilingir: O yıllarda hayat sigortalarının satışının patlamasının en önemli sebebi, satışı gerçekleştirenlerin daha önce başka konularda teşkilatlanmış pazarlamacıların veya şirketlerin, bâzı sigorta şirketlerinin acenteliklerini almaları ve kullandıkları olumsuz satış yöntemleridir! Mesela çelik tencere satmak için kurulmuş büyük ve bilinen bir pazarlama teşkilatının, hayat sigortacılığı yapmak için acente kurması ve o dönemde Türkiye’nin neredeyse en büyük Hayat Sigortası acentesi sıfatını kazanması, bu döneme damgasını vurmuştur! Bu dönemdeki satışlar, genellikle Anadolu’nun kasaba ve köylerindeki sosyal güvenlik kapsamında olmayan düşük gelir grubundaki kişileri hedef almıştır! Yapmış oldukları çok az sayıdaki doğru satışların yanı sıra çok fazla hileli satış yaparak çok fazla para kazanabilmek maksadıyla, bu hayat poliçelerinin asıl özelliklerini geri plana iterek 2 senede emeklilik varmış gibi yanlış yönlendirmeli satışlar yapmışlardır!

O dönemde Anadolu’nun küçük bir kasabasına yakın bir köyünde, bir sigortalının vefatından kaynaklanan tazminat talebi dosyasını incelemeye gittiğimde, yapmış olduğum şu tespitim; bu acı gerçeğin en önemli ispatıdır. O incelemem sırasında yanıma gelen köylü vatandaşlar, satın almış oldukları hayat poliçesini satan sigortacıların o yıl yapılacak çekiliş ile kendilerine traktör dağıtılacağı vaadini yaptıklarını, ancak aradan geçen uzun bir süre olmasına rağmen kendilerine herhangi bir şey ulaşmadığını söyleyerek, bu konuda benden yardım talebinde bulunmuşlardı!

Yine o dönemde araştırma maksadıyla gittiğim pek çok bölgede bu poliçeleri satın alan yurttaşlarımız; poliçelerini satın alalı iki yıl olduğunu ve emekli olabilmeleri için ne yapmaları gerektiği yönünde de pek çok soruya muhatap olmuştum! Bu olumsuzlukların ortaya çıkması ile birlikte, pek çok sigorta satıcısı, hayat sigortası satmak için gittikleri bu yerlerden taşla, sopayla kovuldukları haberlerini de gittiğim bu yöre insanlarının bizzat kendilerinden dinliyordum!

Bu satışlar sonucunda ilk tahsilatından sonra prim ödemesi yapılmayan on binlerce poliçe ve iki sene sonunda da emekli olmak için başvuruda bulunan büyük bir mağdur kitle yaratılmıştır!

Çetinoğlu: Hayat sigortacılığı bu hâdiselerden darbe aldı mı?

Çilingir: Şâhidi olduğum bu olaylar sebebiyle en büyük darbeyi hayat sigortası yaptıran insanlarımız yemiştir. Hayat sigortası poliçesine güven büyük ölçüde sarsılmıştır.

Çetinoğlu: Peki suiistimaller durdurulabildi mi?

Çilingir: Bu olumsuz başlangıçtan sonra sigorta şirketleri hayat branşında yeni yapılanmanın da etkisiyle, acenteler konusunda daha seçici davranılmış, Anadolu’nun pek çok yöresinde, o yörenin en çok bilinen, tanınan kişileri sigortacılık eğitimi olmamasına rağmen, tâli acente sıfatı ile hayat poliçeleri satmışlardır! Örnek vermek gerekirse: emekli öğretmenler, emekli askerler, kuaförler, muhasebeciler ve diğerleri…

Aslında o dönemde satış tarafında görev alan bu kişiler, iyi niyetle satmaya çalıştıkları bu poliçelerin özellikleri hakkında yeteri kadar açıklama yaparak sigortalıları eksiksiz bilgilendirebilmiş olsalardı bu olumsuzluklar yaşanmazdı.

Çetinoğlu: Olumsuz hava ne kadar zamanda dağıtılabildi?

Çilingir: Olumsuz hava 10 yıl boyunca devam etmiştir. Bu dönemde, hayat poliçelerinde otomatik prim ve teminat artışı uygulaması başlatılmış. Daha sonra ülkemizde yaşanan enflasyon oranındaki yükseklik dikkate alınarak, enflasyona endeksli poliçelerin üretimi başlamıştır. Yine bu dönemde hayat poliçelerine kısmî ve tam maluliyet teminatları eklenmiş, dövize endeksli yeni hayat poliçeleri çıkarılmış ve 90’lı yılların sonunda da kritik hastalık, tam ve meslekî maluliyet gibi ek teminatlar, hayat sigortacılığına getirilen yenilikler olmuştur.

Geride bırakılan bu uzun süreçte, hayat sigortacılığı, sigortalılarına sağladığı düzenli tasarruf alışkanlığı ile pek çok sigortalısını mutlu etmiş ve etmeye de devam etmektedir.

Çetinoğlu: O halde özel sağlık sigortasının geliştirilmesi gerekir. Neler düşünüyorsunuz?

Çilingir: İnsan hayatının en önde gelen iki temel unsuru: güven içerisinde ve sağlıklı bir hayat yaşama ihtiyacıdır. Hayatımız boyunca hastalık, kaza, sakatlık gibi riskler sebebiyle uğrayabileceğimiz fizikî zararın yanı sıra, bunların tedâvisi için hem kendimizi, hem de yakınlarımızı teminat altına almaya yönelik arayışlarımız vardır. Bu husus da bireylerin karşısına öncelikli olarak devlet teminatını akla getirmektedir. Kişiler de kendi çabaları ve maddî imkânları ölçüsünde bu güveni arttırmayı düşünmektedirler. Bunun sonucunda karşımıza ülkeden ülkeye değişik uygulamalar gösteren sağlık sigortası modelleri çıkmaktadır.

Çetinoğlu: Örnek verebilir misiniz?

Çilingir: Gelişmiş ülkelere baktığımızda, sağlık sigortacılığı son yirmi yıl içerisinde büyük bir gelişme göstermiştir. Çünkü bu ülkelerde, sosyal sigorta sisteminin tamamlayıcısı olarak sistemde yer alan özel sağlık sigortaları; denetleyici ve merkezî bir otoriteye bağlı olan modelleri, veya başka bir ifadeyle sosyal sistemi ve pazar sistemi birleştirilmiş modelleri ile daha etkin ve verimli olmaktadır.

Çetinoğlu: Mesela?

Çilingir: Sağlık sistemlerinin çatı modelleri ile desteklendiği ve gelişmiş ülkelerin başında gelen İngiltere, Kanada ve İskandinav ülkelerinde; devlet himayesinde olan özel ve sosyal sistemin birbirini tamamladığı bir yapı çerçevesinde sağlık hizmeti verilmektedir.

Almanya’da ise özel sağlık sigortasına, devletin mecburî sağlık sigortası programının tamamlayıcısı olarak bakılmaktadır.

Fransa’da ülkede yaşayanların tamamı sosyal sigorta kapsamındadır. Bunun yanı sıra bütün teminatları içeren nitelikteki özel sağlık sigortasından faydalananların sayısı, nüfusun % 15’ini teşkil etmektedir.

Kısacası dünya genelinde birçok ülke, merkezî bir çatı altında birbirlerini tamamlayan sağlık sistemini uygulamaktadır.

Çetinoğlu: Türkiye’de durum nedir?

Çilingir: Türkiye’de ise rekabete açık organize olmuş bir sağlık sistemi ne yazık ki hâlâ yoktur. 2000’li yılların ortasına kadar Türkiye’nin sosyal güvenlik sistemi dağınık ve karışık bir yapı içerisindeydi! SSK, Bağ – Kur, Emekli Sandığı, Özel Sağlık Yardım Sandıkları gibi kuruluşlar vardı.  Ancak ülkemizin yine AB uyum kanunları süreci çerçevesinde uygulanmasına geçilen ve son altı yıldan beri etkin bir şekilde uygulanan yeni Sosyal Güvenlik Kanunu ile bireylerin sosyal güvenlikleri ile ilgili bütün kurumlar bu çatı altında birleştirilmiş olup 01.01.2012 tarihinde yürürlüğe giren Genel Sağlık Sigortası ile de bütün vatandaşlarımız devletin sağlık şemsiyesi altında güvenceye alınmıştır.

Çetinoğlu: Yakın bir gelecekte, hayat ve sağlık sigortalarında yapılan kötü niyetli işlemlere ait meseleleri konuşmak üzere, bu gün için bu kadarla yetinelim derim. Çok teşekkür ediyorum Atilla Bey.

(Not: TL olarak belirtilen üretim rakamları, ilgili dönemin TL değeri üzerindendir.)

ATİLLA ÇİLİNGİR:

Sigortacılık mesleğine; 1990 yılında, Halk Sigorta Hayat Bölümünün vefat servisinde istihbarat şefi olarak başladı. Daha sonra aynı grup içerisinde Halk Yaşam Sigortası’nın faaliyete geçmesi ile birlikte bu görevine; Türk Sigorta Sektöründe, burada ilk defa  ‘Hayat ve Sağlık Sigortası Suiistimalleri Araştırma Bölümü’nü kurdu ve yönetti.

 

İlerleyen yıllarda; Hayat ve Sağlık Sigortaları Araştırma Bölümünün yöneticiliğini de yaparken, sektörde özel sağlık sigortacılığının pek çok ilklerine imza atan bu şirketler grubunda; aynı dönemde grubun Anlaşmalı Özel Sağlık Kuruluşları Bölümü’nün kuruluşunda görev aldı ve bir süre bu bölümün yöneticiliğini de yaptı.

 

Daha sonra bu şirketler grubunda, sektörde ilk defa uygulamaya konulan ve Yapı Kredi Bankası’nın vadesiz mevduat sahiplerine Türkiye genelinde sunulan sigorta güvencesi kapsamındaki, acil ambulans hizmeti sisteminin (kara-hava) kuruluşunda, ayrıca 1996 yılından itibaren faaliyete geçen Telemed 24 merkezinin’ (Alarm Merkezi – Âcil Tıbbi Danışmanlık) kuruluşunda da görev aldı.

 

1 Ekim 2000 tarihinden itibaren, ‘Halk Yaşam Sigorta’ adının; ‘Yapı Kredi Yaşam Sigorta’ olarak değişmesiyle birlikte, yine bu şirketin araştırma bölümünün yöneticiliğine devam eden Çilingir; Yapı Kredi Bankasının 2005 yılında Koç Grubu tarafından satın alınmasını müteakiben, Koç Yapı Kredi Sigorta’da 2007 yılına kadar ‘Sağlık Sigorta Suiistimalleri Araştırma Bölümünde’, 2007-2009 yılları arasında da, ‘Rücu İşlemleri Bölümünde’ görev aldı ve bu bölümleri yönetti.

2009 yılında Koç Yapı Kredi Sigorta’dan ayrıldı.

 

Halen ‘CGM Türkiye’ grubunda, ‘Dosya ve Hasar Araştırma Müdürü’ olarak sigortacılık mesleğine devam etmektedir.

Çilingir Evli ve 2 çocuk babasıdır.

 

Yayınlanmış Eserleri:

*Kırılmadık Ne Kaldı? *10’ların İzleriyle Türkiye, *Sigortalı Hayatın Gerçekleri, *Tarihten Gelen Çığlık, *Andımız Olsun ki O Topraklar Bizim, *Elveda Kıbrıs, *Unutanlar-Unutturulanlar-Hatırlayamadıklarımız, *Girne’den Doğan Güneş, *Özgürlük Nefesi.

 

 

Önceki İçerikBabalar ve Çocuklar
Sonraki İçerikMevlânâ’nın Mesnevîsi (8)
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.