AKP’nin, iktidar ömrünü uzatmak için, Atlantik ötesinden gelen dayatmalara boyun eğerek hazırladığı ve ilk ismi ile ‘Kürt Açılımı’ nın geldiği noktayı, dehşet içinde izliyoruz.
PKK’nın sivil uzantıları, bir tarafta ‘iki dilli yaşam’ projesini hayata geçireceklerini söylerken, diğer taraftan ‘Demokratik Özerklik Taslağı’ nı hazırladıklarını kamuoyuna deklare ettiler.
Diğer taraftan da Cumhurbaşkanı‘na sundukları raporla birlikte, bu üç ayaklı proje, aslında Türkiye‘yi bölme projesinin fiilen hayata geçirilmesine yönelik adımlardır.
Fiili bir durum yaratılmaya çalışılmaktadır.
Kendilerine ‘demokrat aydın’ denilen bir takım zevat da, televizyonlardaki programları adeta işgal ederek, bu konuda kamuoyunu ısındırmaya çalışıyorlar.
Onlara çanak tutan programlar yapan ‘televizyon programcıları’ da, bu ihanetin bir başka ayağını oluşturuyorlar.
Dikkat ettiyseniz, kanunlara ve Anayasaya, adeta meydan okuyan söylemleri kullanan bu sözde aydınlar, bir ayaklanma hazırlığının işaretlerini vermektedirler.
Söylemler, bunca yıldır kan döken PKK söylemleri ile bire bir örtüşmekte.
Türk Milleti‘nin dışında, ayrı bir Kürt Milleti‘nin kabulünü istediler önce.
Bunun da devletin kurucu unsuru olarak, Anayasa‘da tescil edilmesini istiyorlar.
Kürtçe‘nin kamuda statü kazanmasını ve eğititim dili olarak kullanılmasını istiyorlar.
Bu aşamada da, önce Baydemir, sonra Ahmet Türk, şimdi de, oluşturdukarı bir kurul ile birlikte, ‘demokratik özerklik’ adı altında, ayrı parlamentosu, ayrı bayrağı, ayrı savunma gücü olan, bir eyalet yapısına kavuşma talepleri geldi.
Bunda başarı sağlanabilirse, nihai hedef olan Irak, Türkiye, İran ve Suriye’yi de içine alan, Bağımsız Kürdistan Devleti aşamasına geçmek gibi, bir plan içindeler.
Takip ettikleri bu yol ile, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 87 yıl sonra, ‘tek millet-tek devlet’ esasına dayanan üniter yapısı, yok olacaktır.
Üniter yapının yerine, etnik temelde ayrıştırılmış, çok milletli, çok kimlikli, çok dilli ve coğrafi temelde özerk bölgelere ayrılmış, parçalı, ucube devlet kurma hayalindeler.
Taleplerinin, masum birl kültürel hak talebi olmadığı gün gibi aşikar iken, içimizden bir takım hainler, bunu, meşru bir hak olarak gösterme çabalarından, bir an bile olsun vazgeçmemekteler.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ifadesi ile; “Türkiye’nin milli birliğini, Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini ve milli varlığını hedef alan hain bir suikast” ile karşı karşıyayız.
Bütün bu gelişmeler karşısında, Başbakan Erdoğan’ın sessiz kalmasını da yadırgamıyorum.
İmralı Canisiile yapıldığı iddia edilen pazarlıkların içinde, bütün bunlar konuşulmuş olmalı.
‘Kürt Açılımı’ bunlar için hazırlandı.
Her geçen gün adım adım takvim işlemeye başladı.
CHP‘nin çiçeği burnunda Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütün bunlar karşısında, aynı Başbakan Erdoğan‘da olduğu gibi sessizliğini muhafaza ediyor olmasını da, umuyorum milletimiz bir kenara not edecektir.
Hem bölücülerin, hem AKP’nin, hem de Kılıçdaroğlu‘nun unuttuğu bir gerçeği hatırlatmak istiyorum.
Bizler çaresiz değiliz.
Tarih, henüz nihai hükmünü vermemiştir.
Türk Milliyetçileri,henüz son sözlerini söylememiştir.
Aydınlığın en yakın olduğu an, karanlığın en kesif olduğu zaman dilimidir.