Siz Diktatör müsünüz?

109

Turgut Özal’ın iktidar olduğu yıllar, Türkiye’de iktidar gücünün gelebildiği noktayı görmek açısından önemli yıllardı.

Özal, hem İş Hayatı’ndan gelmiş olmanın farklılığı, hem de o dönemin en önemli İş Adamları ile kurduğu diyalog sonucu, ülke yönetiminde rastlanan her sorunu, ticari bir sorunmuş gibi algılayarak, o yönde çözümler geliştirirdi.

Her olayı basite indirger, halkın da öyle görmesini isterdi.

O’na göre PKK’nın çıkışı bile, üç beş çapulcunun işiydi.

Kendine olan aşırı güveni, Özal’a birçok konuda yanlış adımlar attırdı, Türkiye’de.

İlk Körfez Krizi esnasında takındığı üslup da, uluslararası bir sorunun çözümünden ziyade, bir tüccar tavrıydı.

Hatırlayın, Cumhurbaşkanı olduğu o dönemde, ‘bir koyup, üç almak’tan bahsedecek kadar, tüccar terzi gibi davranıyordu, aradan geçen 20 yılda, bölgedeki coğrafyayı değiştiren bu olay karşısında.

O da Başbakan Erdoğan gibi, halkın kendine olan teveccühünü yanlış yorumlamış, Başbakan olmanın yetmeyeceğini düşünerek, Başkanlık sistemine geçişin alt yapısını hazırlamakla meşguldü.

Ömrü vefa etseydi, Mesut Yılmaz gibi yanlış bir tercih yapmasaydı, bu konuyu belki de kendince halletmiş olacaktı.

Özal’ın da Başbakan Erdoğan gibi muhaliflere düşmanlık beslemek gibi bir özelliği vardı.

Muhalif basına hiç tahammül edemiyordu.

Bakmayın siz Nazlı Ilıcak’ın şimdilerde kendini Özal’ın devamı gibi gösteren R. Tayyip Erdoğan ile aynı safta buluştuğuna.

Aynı Özal, o dönemde, Nazlı Hanım’ın eşi rahmetli Kemal Ilıcak‘ı batırmak için nasıl çaba harcamıştı.

Sıkılmasa, mahalle bakkalına bile, “ekmek vermeyin bunlara” diye haber salabilirdi.

Dedim ya, Özal da Başbakan Erdoğan gibi muhalif sevmezdi.

Onların ekmekleri ile oynamaktan, çeşitli şekillerde tehdit etmekten imtina etmezdi.

Eşi Semra Hanım’ı İstanbul’a İl Başkanı yapmak uğruna bile, Cumhurbaşkanı olmanın tüm avantajlarını, Hükümet’in tüm imkânlarını kullanmaktan imtina etmedi.

İş Adamları’nı toplayıp, eşine nakdi yardım yaptırmanın yanı sıra, delegeleri, bu İş Adamları’nın bağlantıları ile sıkıştırıyordu.

Tüm kabineyi seferber etmişti.

O dönemim İstanbul Emniyet Müdürü Mehmet Ağar‘ın, makamına çağırdığı Semra Hanım muhaliflerine neler söylediğinin tanıklarından biriyim ben.

O dönem Özal’ın Koruma Müdüru olan, sonradan da milletvekili olan Musa Öztürk de, canlı tanıklarından biridir bu olayların.

İşte muhaliflerine bu kadar acımasız olan Özal‘ı, bir gün televizyona çıkartmıştı Uğur Dündar.

Dündar sordu Özal’a:

– Siz Diktatör müsünüz?

Özal’ın cevabı şöyleydi:

– Ben Diktatör olsam, siz bana bu soruyu sorabilir miydiniz?

Şimdi gelelim bugüne.

Başbakan Erdoğan’a bu soruyu sorabilecek cesarette bir gazeteci görebiliyor musunuz?

Böyle bir soru sorma cesaretini gösteren gazetecinin, soruyu sorduğu anda karşılaşacağı tepkiyi bir kenara bırakın, sonrasında başına neler gelebileceğini düşünebiliyor musunuz?

‘Evet’oylarının çıkması için artık her şeyi göze almış bir görüntü veren İktidar‘ın, istediği değişiklikleri çıkartması halinde, başımıza gelebilecekleri, lütfen bir daha düşünün derim ben.