Oyunu Görelim

76

Osmanlı, vatandaşlarını müslim ve gayri-müslim şeklinde bir ayırıma tâbi tutmuştur. Cumhuriyet yönetimi de Milli Mücadeleye katkıda bulunan ve bağlılık gösteren kimseyi ne dışlamış, ne de reddetmiştir.


Gerek 1982 Anayasasının 66. Maddesinde, gerek 1924 Anayasasının 88. Maddesinde “vatandaşlık bağı”nı milli kimlik olarak kabul etmiştir.


1924 Anayasasında “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur” denmiş; 1982 Anayasası aynı şekilde insanlarımızı kucaklayarak “Türk Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesine yer vermiştir.


Burada hukukilik ön plânda olmasına rağmen, mensubiyet şeklinde bir kültürel belirleyicinin de hesaba katıldığı görülmektedir.


Türk vatandaşlığı Türk soyundan olanlar ve olmayanlar ayırımı yapılmaksızın bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına atfedilen yasal ve siyasi bir statüdür. Kimseyi dışlama veya ötekileştirme söz konusu değildir. Yeter ki; bazıları kendi kendilerini ötekileştirmesin.


Türkiye herhangi bir ayırım yapmamış, çoğu dış etkilerle ve Türkiye’nin iç dinamiklerinden oluşmamış Güneydoğu’daki bazı isyanlara ve ayaklanmalara, Milli Mücadeleyi kırma hareketlerine karşı her devletin yapması gerekeni yapmış, milli devletin ve hukuk devletinin gereğini yerine getirmiştir.


Kürt asıllı bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının mensubu olduğu milli devletin milliyeti, siyasi ve ekonomik çıkarlarını koruması, kollaması, paylaşması vatandaş olmanın bir gereğidir.


Ortadoğu’da Hamasla El-Fetih’i, Şii ile Sünni’yi çatıştıran gücü görelim. Oyunu fark edelim. Kürt ile Kürtçü’yü ayıralım. Etnik taassup bizi topluma ve millete kapanma anlamını taşıyan dar bir etniklik koridoruna sokabilir.


Modern etniklik bu değildir. Milliyetle etnisiteyi rakip gören bir anlayış ilkel etnikliktir (primitive ethnicity).


Dün bazılarını Osmanlı milletinin ayrılmaz bir unsuru olarak görmek, örf-âdetlerinin tanınacağı ve haklarının gözetileceği demek; onların genç Cumhuriyetin de eşit ve anlamlı fertleri yapılacağı demektir. Bundan ayrı millet, ayrı devlet anlayışını çıkarmak maksatlı bir bakıştır.


Milli Mücadele ve kurulan Cumhuriyet iki ayrı millet, iki ayrı devlet için yapılmamıştır. Türk Milli Devleti izinle kurulan bir kavimler ittifakı olmamıştır. Sosyal ve kültürel bir mensubiyet şuuruyla, katılma ve paylaşmayla ortak iradenin şekillenmesidir.


Milletleşme de boy, kabile, aşiret, etniklik taassubunun aşılarak milli seviyede ortak paydalara ve milli kültür anlayışına varmaktır.


Milli ve üniter devletin ortadan kaldırıldığı, fertlerin neden ve niçin bir arada bulunduklarını fark edemedikleri bir durumda demokrasinin ve demokratik hakların, laikliğin tartışılması da çok teorik kalır. Demokrasi, milli mutabakatlar, sosyal ve kültürel bütünleşme ve milli devlet anlayışı üzerinde yükselir.


Demokrasinin temeli bunlardır. Bunlar olmadığı yerde demokrasi bulutlar üzerinde gezinmektir. Demokrasi kendisiyle uyuşmayan, ırk, dil veya dine dayalı ayrılıkçılığın kamuflaj örtüsü olarak düşünülmemelidir. Böyle bir yaklaşım demokrasiyi yıpratmaktır.


Demokrasi tesadüfen bir araya gelmiş kalabalıkların veya insan sürülerinin değil; milletleşmiş, milli mutabakatlarını geliştirmiş ortak paydaları şekillenmiş belirli bir gelişmişlik seviyesine gelmiş toplumların rejimidir. Toplum milletleşmeden geriye çekilip parçaların egemenliğine, boy ve kabile asabiyetine ve etnik taassuba döndürüldüğünde etnik ırkçılık ortaya çıkar ve milletleşme yara alır.


Böyle bir durum demokrasiyle çelişen bir ilkelliktir. Emperyalizme el sallamaktır.


Milli devlete karşı alternatif, mahalli egemenlik alanları açmak, demokratikleşme değil; egemenliğin paylaşılması ve devridir. Hiçbir ciddi milli devlet bunu kabullenemez. Milli devlet milli mensubiyet bilinci arar. Bu, mahalli değer ve özelliklerin reddi de değildir.


Farklılıklar bütünü tamamladığı ölçüde anlam taşır. Bir ülkede hakim kültür reddedilerek farklılıkların bütünü zenginleştirebileceği ileri sürülemez. Parçanın bütünü dışlaması etnik taassuptur veya “etnosantrizm”dir. Küreselleşme süreci son yıllarda etnik farklılaştırmayı ve çatıştırmayı ideolojik çatışmaların önüne geçirmiştir.


Türk, milli devletin ve milliyetin adıdır. Dün de bugün de Türk, bir etnik grup değildir. Türkü etnik grup seviyesine indirmek, Anadolu’da XI. yy.dan da önce var olmuş bir kültür ve medeniyeti egemen kültür olarak reddetmenin bir başka adıdır.

Önceki İçerikSüngü ve Yürek
Sonraki İçerikMahalle Baskısı (mı?)
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)