Nüfus Cüzdanım

47

 

Nüfus Cüzdanımı önüme koyup, uzunca bir süre üzerimde düşündüm.

Bu kimlik beni, ben olarak ne kadar temsil ediyor diye?

Ayni kimlikte babamda var.

Annemde,

Kardeşlerimde de,

Komşunda, diğer mahalledekinde velhasıl-ı kelam, bu coğrafyada ki her vatandaşta aynı kimlik var.

Benim gibi, sizlerin de bu kimlikte yazılı olmayan daha başka kimliklerimiz de var.

Ben bir takımı tutuyorum.

Kardeşimin biri başka, diğer kardeşim bir başka takımı tutuyor.

Babam bu işlerden hiç anlamıyor.

O bu konuda bitaraf.

Her birimizin spor kimliği farklı,

Benim üyesi olduğum vakfın kapısından erkek kardeşim geçmiyor.

Ben de onun üyesi olduğu vakfın yolunu bilmem.

Ana tarafından büyük ninen Kürt asıllı, dedemse Gürcü asıllıymış.

Baba tarafından ninem Çerkez asıllı, dedemse babamın ifadesi ile “yer mantarı” yani yerli Ahıska Türklerinden.

Gelinimizin, eniştemizin de büyük anneleri be büyük babaları, Abaza, Karapapak, Boşnak asıllı.

Ama biz bir aileyiz.

Can arkadaşlarımdan biri kiliseye bir diğeri havraya giderdi. Sair zamanlarda beraber olurduk. Birlikteyken bir diğeri ezan okunduğunda camiye gider, ibadetini yaptığında tekrar aramıza dönerdi.

Bir diğer arkadaşım lahmacunu, çiğ köfteyi ballandıra ballandıra anlatırken, bir diğeri mantıdan, bir diğeri de künefeden bahseder, bende çağ kebabını ağızlarının suyunu akıtırcasına methederdim.

Bir arkadaşımın babaannesi Süryani, bir diğerinin anneannesi bir tarikat mensubu, dedesi bir başka cemaat mensubuydu.

Ama biz arkadaşız.

Nüfus cüzdanıma bakarken bunları aradım.

Benim, komşumun, komşumun komşusunun hemşerilerimin ve tanıdıklarımın hemşerilerinin hiçbirisinin;

Cüzdanları üzerinde,

Spor kimlikleri yok,

Sosyal kimlikleri yok,

Kültürel kimlikleri yok,

Lezzet kimlikleri,

Zevk kimlikleri,

İnanç kimlikleri yok,

Yok oğlu yok.

Ne var?

Sadece; cinsiyet kimliğimiz var, birde doğum yeri kimliğimiz.

Hani;

Halaydaki, horonumuz, barımız.

Nerde;

Hüzündeki, ortak gönül ağrımız.

Say say bitmez diğer kimliklerimiz.

Hele, ayrılığa türkü, sevgiliye şarkılarımız;

Akşam olur güneş gider şimdi buradan
Garip garip kaval çalar çoban dereden
Pek körpesin esirgesin seni yaradan”

Nağmelerine,

Gir sürüye kurd kapmasın gel kuzucuğum”

Birlik çağrısı uyarısında bulunarak devam eden Nikogos Ağa’yı

“Akşam oldu hüzünlendim ben yine,

Gel mehtabım gel sevdiğim gel yine”

Yakarışlarında ki Semahat Özdenses’i hep aynı zevkle dinlediklerimiz.

Efkârımızın ayrı gökkuşağı gibi yuvalarımızda ayrı alışkanlıklarımız, ayrı zevklerimiz ile giriftliğimiz;

Farklılık içinde birlikteliğimizin harcıdır.

Bu birlikteliğimiz ile biz bir milletiz.

Hem de öğle bir millet ki;

Birlikteliğimiz için can vermişiz, kan vermişiz.

Bağımsızlık sembolümüzü kanımızın rengiyle renklendirmiş,

Özgürlük aşkımızın ateşi ile hilalini çizmişiz,

Uçları farklılıklarımızı, gövdesi beraberliğimizi, tek yürek oluşumuzu ifade eden yıldızı, oturtmuşuz ortasına.

Ve böylece oluşturmuşuz, Türkiye Cumhuriyeti Kimliğimizi.

Bu kimlik ki; üzerinde yazılanlardan daha derin mana ifade eden mukavelemizdir.

Mukavelemiz;

“Ne Mutlu Türküm Diyene”

Ortak paydasıdır.