Bir helikopter kazası, Türkiye’nin seçim öncesi “demokrasi şöleni” de denilen, heyecanlı, atışmalı, sataşmalı atmosferini bir anda hüzne çevirdi. BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu ve beş vatandaşımızın kaybıyla sonuçlanan dramatik kazanın sonunda hanelerimize bir acı çöktü.
Muhsin Yazıcıoğlu için, her kesimden gelen sevgi ve saygı dolu ifadeler, samimi ve içten acı paylaşımları bazılarını şaşırtacak boyutta idi.
Muhsin Yazıcıoğlu’na seçimlerde aldığı oy oranı ile mukayese bile edilemeyecek bu sevgi ve saygının sebebi ne idi? O ne yapmıştı da “Baki kalan kubbede hoş bir sada” olduğunu anlatan saygı ve duygu dolu ifadelerle anılıyor?
Hangi siyasi görüşten olursa olsun, O’nu tanıyan herkesin tanımlamalarındaki ortak noktalar: “O büyük bir vatan ve millet sevdalısı idi. O siyasetin kirletemediği, bozamadığı sağlam karakterli bir dava adamı idi.” “İnançlarından taviz vermeyen”, “dik durmasını bilen”, “yiğit bir Anadolu evladı idi.”
TV’lerde kendi sesi ve görüntüleri ile verilen bir konuşmasında söyledikleri O’nun bu karakterini çok güzel yansıtmaktaydı: “İçimizden herhangi birinin bir saniye içinde ölmeyeceğinin hiçbir garantisi yok. Bir tek nefeste canımızı verebiliriz. Bir saniyesine hükmedemediğimiz bir ömrün içinde fırıldak gibi yaşamanın ne manası var, düz olmak, dümdüz yaşamak lazım.” Aklımda kaldığı kadarıyla yazabildiğim bu sözler, inanmadan söylenmesi mümkün olmayan içten, yürekten sözler.
Tıpkı sonucunda beraat ettiği bir dava sebebiyle, 7,5 yıl hapis yattığı Mamak hapishanesinde yazdığı şiirde dile getirdiği, milyonların göz pınarlarını ıslatan mısralar gibi içten, yürekten. Şimdi bu mısralar soğukta, karlar içinde sona eren bir ömrün de ifadesi olarak sevenlerinin dilinde.
“Huzur dolu içimde/ Ben sonsuzluğu düşünüyorum/
Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum/
Durun kapanmayın pencerelerim/ Güneşimi kapatmayın/
Beton çok soğuk üşüyorum.”
“Acı düştüğü yeri yakar” derlerdi. Bu defa acı yüreklerimizi üşüttü.
O, nerede bir Türk varsa, oranın derdi ile dertlenen, sevinciyle sevinen, dünyadaki bütün Türk topluluklarıyla dostluk kurmuş bir Türk Milliyetçisi idi.
Kazakistan gezisi sırasında, Hazreti Türkistan Ahmet Yesevi’nin türbesini ziyaret eden Muhsin Yazıcıoğlu, büyük velinin çilehanesinde bir saat yalnız kalır. Çıktığında gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüş ve bütün gün gözlerinden akan yaşlara mani olamadığı bir ruh hali içinde kalmış. Bu gezide beraber olduğu dostunun anlattığına göre, o geceleri de ibadet eden samimi bir Müslüman’dı.
Yedi milletvekili ile Refahyol hükümetine destek olduğu dönemde, dış baskılar ile çıkarılması istenen, ancak Türk milletinin faydasına olmayan bazı yasal düzenleme çalışmalarına direnmeyi bilmiş, Türk milletinin tam bağımsızlığı ülküsüne adanmışlığını icraatı ile ispatlamıştı.
28 Şubat sürecinde demokrasi dışı baskılara karşı dik durmayı bilmişti. Sürecin en hararetli noktasında Yazıcıoğlu’nun Meclis’teki odasına gelen iki sivil, mesaj getirdiklerini belirterek, ‘Hükümetten desteğini çekmezsen, başına iş açılır’ diyor. BBP liderinin buna cevabı sert olur: ‘Demokrasinin yanındayız. Bana tehdit sökmez. Bizim Allah’tan başka kimseden korkumuz yok.’
O’nun Ülkü Ocakları Genel Başkanı olduğu yıllarda, ülkücü gençler “Milliyetçi Türkiye“, İslamcı gençler “Müslüman Türkiye“, devrimci/solcu gençler “Bağımsız Türkiye” sloganlarını kullanırdı. Muhsin Başkan hem milliyetçi, hem Müslüman, hem demokrat ve de tam bağımsızlıkçı olmanın çelişen değil, birbirini tamamlayan kavramlar olduğunun yaşayan örneği oldu.
Mustafa Çalık’ın tespiti çok etkileyici idi: “Ülkücü camia (Ülkü Ocakları, Alperen Ocakları ayırımı yapmadan söylüyorum) bu güne kadar çok vatansever, karakter sahibi, yüksek ahlaklı, İslami ve manevi değerleri yaşayan çok sayıda kıymetli insan yetiştirdi. Öyle inanıyorum ki hiç birimizin, bu vasıfları taşıma konusunda, Muhsin Bey’le yarışması mümkün olamaz.”
Siyaseti de temiz yaptı. Ne rakipleri, ne de partisinden ayrılan eski arkadaşları hakkında küçültücü hiçbir söz söylemedi. Çirkef siyasetin fırıldak ve dalaverelerinden uzak kaldı.
Onun içindir ki rakip siyasi parti temsilcileri bile sanki sözleşmiş gibi, “adam gibi adamdı” ibaresini kullandılar. Kazadan sonra bütün siyasi partiler, seçime üç gün kala en kritik zaman diliminde, bütün miting ve toplantılarını iptal ettiler.
“Güzel yaşamak nedir?” diye sorana, ‘ölümünden sonra her kesimden insana böyle güzel sözler söyleten bir ömür sürmektir’ demek yeterli olur sanıyorum.
“Muhsin Başkan” ve aynı kazada vefat eden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, sevenlerine sabırlar diliyorum.