Mitolojiden Postmodernizme Yeni(den)leşme: Değişme ve Kadın -1

49

 

Mitoloji, masal veya hikaye demek olan mitos ile söz anlamına gelen logos kelimelerinden oluşmuştur. Eski zamanlarda yaşayan milletlerin inandıkları tanrıların, perilerin, devlerin, kahramanların hayatlarını anlatan, maceralarından bahseden hikayelere mitoloji denir (Can, 1994: 1).

Mitoloji bir toplumun istek, beğeni, korku, nefret, beklentilerinin abartılı sunumlarıdır. Abartı ne kadar çoksa söz konusu duygular da o kadar kuvvetlidir.

Mitoloji içinden çıktığı milletlerin inancını, düşüncesini ve hayatını anlatırken aslında evrenin, yaratıcının, toplumun ve insanın dolayısıyla kadın ve erkeğin nasıl algılandıklarının, nasıl anlamlandırıldıklarının da ipuçlarını vermektedir.

Yaratılış hikayelerinden başlayarak insanlık tarihine baktığımızda, Tanrılar-Tanrıçalar, Yin-Yang, Hürmüz-Ehrimen, Eril-Dişil, Adem-Havva nitelendirilmelerinden hareketle; ister kozmik, ister ilahi varlık olsun, insanı oluşturan cinslerin kadın-erkek çerçevesinde işlendiği görülmektedir. Çok farklı şekillerde işlenen bu tablo, bazen farklılığın ve karşı oluşun bazen de birlikteliğin ve tamamlayıcılığın göstergesi olarak nitelendirilmiştir.

Mitolojilere baktığımızda hayatın ve onun devam ettiği mekanların ve varlıkların yaratılmasının ana tanrıça figürünün etrafında döndüğünü görürüz. Nitekim Yunan mitolojisinde ana ilke ve toprağın temsilcisi olan Gaia, oğlu Pontos ile birleşerek yaratmayı devam ettirmiştir (Erhat, 1984: 124). Bu anlayışta anne ile büyükanne, baba ile dayı aynı varlıklar olmaktadır.

Postmodernlik bazen modern olandan kopuşu, bazen modern olanın şiddetini arttırması, bazen de modern olanın ötesine hamle yapmaya işaret etmek üzere kullanılmaktadır. Lyotard’a göre modernin bir parçası olarak postmodernlik, modernliğin ileri bir aşamasını oluşturmaktadır. Böylece postmodernizm amaç itibariyle değil ama oluşumundan dolayı modernizmdir (Lyotard, 1997:156).

Boudrillard anlamın ve modernliğin kalıplarının yıkıldığı bir süreç olarak değerlendirdiği postmodernizmi “tüm geçmiş kültürleri, insanların yıktıkları her şeyi; insanların neşeyle yıktıkları ve şimdi yaşayabilmek, ayakta kalabilmek için üzüntü içerisinde yeniden inşa etmeye çalıştıkları her şeyi geri getirme” (Best-Kellner, 1998: 158-159) çabası olarak ifade eder.

Postmodernlik, enformasyon teknolojileri, finanssal pazar ve kamu faydalarının düzensizleşmesi, hiper- tüketicilik, küreselleşme, hayat tarzlarının farklılaşması ve geleneksel hayat seyri ile toplumsal deneyimin bir sonucudur. Postmodernizm ise, büyük anlatıların felsefi eleştirilerini yapmaktır (Turner, 1999: 51).

Mitoloji eski devirlere, modern âna, postmodern ise ân’dan sonrakine işaret etmek üzere kullanıldığına göre; bildiride, kadın ve değişme konusu yukarıdaki çizgi takip edilerek ve yeni olan ile yeniden olan çerçevesinde tartışılmaya çalışılacaktır.

REKLAMLA GELEN GÜZELLİK: TÜKETİME DAVETİYE

Üretici ile tüketici arasında iletişimi sağlamak maksadıyla ortaya çıkan reklam, bir mal ya da hizmetin tanıtımını üstlenir. Reklam bir taraftan aynı tür mal ve hizmetin çokluğundan dolayı birinin tercihi, öte yandan çok çeşitli mal ve hizmetler içinde kendine en uygununu seçip, bunu nereden, nasıl ve ne fiyatla alabileceğinin öğrenilmesini sağlar (Kocabaş-Elden, 2001: 14-15).

Ancak tanımda dikkat edilirse, mevcut olan bir ihtiyacın temini ve tatmini üzerinde durulmaktadır. Oysa reklam günümüzde bir anlam ve uygulama kayması yaşamakta ve yaşatmaktadır. Zira üretim ve tüketim çizgisinde ihtiyacın karşılanmasını aşarak reklam, ihtiyacın türetilmesi, hatta dayatılması sürecine girmiştir.

Reklamın inceliği ve kurnazlığı yüzünden insanlar her tür bağlamından koparılarak, adının özgürleşme konduğu, her türlü yönlendirmeye açık ve neredeyse sadece tüketici sıfatıyla yetinir hale gelmiştir. Böylece yalnız istek ve ihtiyaçları ile tanımlanan evrensel tüketiciler kabilesi olmuş veya bu sıfatı hak eder hale gelmişlerdir (Barber, 2003: 29).

“Nerede olursa olsun insanlar önemli olmak isterler. Tüketim maddeleri ve imgeleri de kültürü yönlendirmek ve değiştirmek için gerekli kaynaklardır” (Lull, 2001: 106). İnsanların önemli olmak, beğenilmek, takdir edilmek, fark edilmek gibi isteklerinin mevcudiyeti anlaşılabilir. Ancak bunun yolunun reklam vasıtasıyla tüketime çıkartılması ile insanın “insan olma” iddiası ve iradesi de ıskartaya çıkarılmış olmaktadır. Çünkü neyi, nerede, ne zaman, nasıl, neden seçeceği başkaları tarafından belirlenmekte; sadece bunları gerçekleştirmek ona kalmaktadır. Üstelik seçme hakkımı kullandım tesellisiyle avutulmakta ve avunmaktadır.

Modern öncesi dönemlerde zevk güzellikle, güzellik de iyilikle bağlantılıydı. Ancak modern zamanlarda zevk sahibi olmanın yolu modayı takip etmekten geçmeye başlamış, bu durum modern tüketiciliğe, o da hedonist bir tarzın benimsenmesine yol açmıştır. Zira aslolan artık bireysel fantezilerdir. Somut gerçeklikten ziyade bu fanteziler önemli olmaya başlamıştır. Daha doğrusu fantezilerin “flash” bir şekilde sunulması önem kazanmıştır. Dolayısıyla hiçbir zaman doyurulmayan ve doymayan bir tüketim anlayışı, yaratan ve tatmin olmayan yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmıştır (Ritzer, 2000: 96-97).

Dünyayı algılama, anlama ve anlamlandırmanın ona ve kendine şekil vermekle ciddi bağlantısı vardır. Bu konuda Grek tapınakları ile camilerin mimari şekli ve onun insan gövdesi ile kurulan münasebeti ilginç bir örnek olacaktır. “Yunan tapınaklarının içinde yalnız bir hücre olması fakat dışarısının sütunlarla işlenmesi gibi, iç mekanın tanınmaması yalnız dışarının fizikselliğinin bilinmesi” (Campbell, 1992: 332) söz konusu iken cami onu yapanlar tarafından içerisi olarak algılanmış ve “evrenin ruhsal formunun uygun simgesi” (Campbell, 1992: 332) olarak görülmüştür.

Mimarideki bu anlayış, insanın bedeniyle ilgili algılama ve buradan hareketle uygulamalarında da kendini göstermektedir. Güzellik anlayışı tam da bu noktada karşımıza çıkmakta ve işlenmeyi hak etmektedir. Türk dil kurumu sözlüğünde güzel, “biçimindeki uyum ve ölçülerindeki denge ile hoşa giderek hayranlık uyandıran” şeklinde tarif edilmiştir. Güzellik, beğenilen arzulanan bir değer olarak kabul edilmekte ve daha çok kadınlarla ilişkili olarak kullanılmaktadır.

Günümüzde birçok şey gibi güzellik de bir tüketim konusu haline gelmekte ve dayatma halini almaktadır. Güzel olarak sunulan örneklere baktığımızda, sarışın, renkli gözlü, ince ve uzun olduğu görülmektedir. Saçların sarıya, yüzün “trendlere” uygun hale gelmesinde kozmetik yardımcı olabilmektedir. Perhiz ya da açlıkla incelik de sağlanabilmektedir. Ancak boy farkının ortadan kaldırılması, en azından günümüz şartlarında aşılabilmesi yüksek topuklara rağmen mümkün görülmüyor: Bir taraftan kabul edilen ve içselleştirilen, öte yandan dayatılan ama temin ve tatmin edilmesi imkansız bir güzellik anlayışıyla baş etmek zorunda kalan kadın! Bu durum hem maddi açıdan, hem kendine güven duymak ve iyi hissetmek noktasında hem de kendini ifade etmek açısından önem arzetmektedir.

Çünkü güzellik artık içsel olmaktan ya da içselle bağlantı kurmaktan kopmuş, tıpkı Yunan tapınaklarındaki gibi görüntü ile ilişkilendirilip, görünene indirgenmiştir. Böylece güzelleşmek uğrunda bazen eziyete varabilen bütün bu gayretler görünene ve görünmek için sarfedilmektedir. Zira birçok şeyin olduğu gibi “güzellik anlayışının da değişmesiyle gece saçlı, hilal kaşlı, ahu gözlülerin ya da gözlerin yerini, güneş saçlı, açık tenli ve renkli gözler, göz dikmeye, nihayetinde gözde olmaya başlamıştır” (Tatar, 2003: 127).

Kendi toplumumuz açısından meseleye bakacak olursak, bir güzellik dayatmasının karşısında üstelik sonuca yüzde yüz ulaşmanın imkânsızlığına ve bütün didinmelere rağmen kendi güzellik anlayışını inşa ve ifade etmek yerine bir de geçmişte var olan güzellik anlayışını ironik bir üslupla ele almak makul görülmeye başlanmıştır.

Divan şiirinde bireysel olmayan ve çeşitli mazmunlarla sembolize edilen bir güzellik anlayışının varlığı söz konusudur. Divan şiirine atıfla elbette karikatürize edilmiş haliyle “elma yanak, kiraz dudak”tan oluşan bir güzellik anlayışı ileri sürülsün veya mevcut olan günümüze taşınsın denmek istenmiyor. Amaç bir dönemde bir güzellik anlayışı ortaya konulabilmişse günümüzde de yapılabileceği hususunda ilham verebilir noktasına işaret etmektir. Kaldı ki buradaki maksat sadece güzelliğin kendisi değil, kendini ifade edebilme şartlarının sağlanacağı, cesaret, kudret ve kabiliyet gösterilebilmesidir.

Devam edecek…