Avrasya’ya Yön Verenler

97

 

İstanbul Üniversitesi Avrasya Enstitüsü’nün Vezneciler’deki merkezinde Avrasya’ya Yön Verenler (3) Programına taşradan da onca aydınımız iştirak etmişti. Salon lebaleb dolu, antrede ise kitap sergileri açılmıştı.Enstitü Müdürü Doçent. Dr. Bekir Günay’ı kutlarım. Oysa artık bu tür toplantıların ana ekseni medeniyet, kültür, düşünce, ilim, edebiyat ve sanat olunca salonlarda boş yer arttıkça artıyordu. Yok eğer etkinliğe bir bakan falan konuk ise, onunla birlikte bir kalabalık oluyor, ayrıldığında ise salon eski haline rücu ediyordu. Programlarında çeşitlilik ve kalite ile, her zaman herkese büyük bir vefa gösteren Kocaeli Aydınlar Ocağı yöneticileri ve mensupları da oradaydı.

Yerli, yabancı akil adamların bile görüşüne ihtiyaç hissettikleri bir bilge kişi, alim,  akademisyen, diplomat, yönetici, düşünce adamı, sorumluluk kabullenebilen bir aydın Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’a vefa gösteriyordu öğrencileri, dostları, halkımız ve kadri kıymet bilen münevverlerimiz. Nevzat Yalçıntaş’ın kolları o kadar geniş bir alanı kapsıyordu ki önce ailesi, gönüldaşları, sonra Türk Dünyası, islam coğrafyası ve nihayet bütün dünya içine giriyordu sevgiyle, şefkatle, bilgiyle, ferasatle ve sağduyu ile donatıyordu. Herkesle bilgisini, birikimini paylaşıyordu bu aziz insan. “Hep bana değil, herkese” diyordu. Moral, şevk,  yol salık veriyor, yüreklendiriyordu.

ÇINARLAR TOMURCUĞA DURDU

Birkaç gün önce devlet ve işadamı Sayın Ali Coşkun dahil hep birlikte Bursa ve Mustafakemalpaşa’da idik. Yerel yöneticiler Sadi Kurtulan, Şehabettin Harput ve Recep Altepe’nin konuğu olduk. Böylesi etkinliklerin bir başka türlüsünü daha yaşadık. Panel vardı, sohbet ve muhabbet vardı, müzik vardı, tanışmalar oldu Sami Özey’in moderatörlüğündeki dostlar meclisi’nde.

Önce Muş’a uçtu üniversiteye, gençlerle buluşmaya Nevzat Hoca. Sonra Şah Süleyman ve Gedik Üniversiteleri’nde buluştuk. Kaçıncı defa blmem ama bu sefer ayağımızın tozuyla Avrasya Enstitisü’nde aldık soluğu, hafta sonu da ESKADER’in Fatih Ali Emiri’deki aynı amaçlı toplantılarından birinde daha aklımız, yüreğimiz yenilenecek. Devamı da gelecek. Çünkü bahar ya; çınarlar tomurcuğa durdu, ekinler boy atmaya, başaklar bereketlenmeye başladı. Böyle fotoğraf bir de mekanı cennet olsun Prof. Dr. Sabahattin Zaim Hocamızla görmüştüm. Nur içinde yatsın.

MÜNEVVER OLMAK VE ADAM YETİŞTİRMEK

Nevzat Yalçıntaş’ın doktora öğrencisi İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren Avrasya Enstitüsü’ndeki vefa toplantısında dedi ki ;

-Kendisinden bir hocanın nasıl olması gerektiğini öğrendim. Hem kültürlü, hem insani münasebetleri yüksek, ülke meselelerine duyarlı olmayı belledi bizlere. Politikanın dizaynını ve stratejilerin olmazsa olmazının fotoğrafını gösterdi. Hele insani münasebetlerdeki yüksekliği, sivil toplumdaki sorumluluğu, bilimdeki gerekliliği, DPT, TRT, İKB, TOBB, İş Dünyası ve özel elçilik tecrübeleri ders gibidir.

Prof. Dr. Halil Yunus Ersöz tespitleri dikkat çekiciydi;

-Nevzat Yalçıntaş Hocamız topluma değer yargıları öğreten, insanları yönlendiren, biçimlendiren bir akademisyendir. Özelliği münevver olmak, adam yetiştirmek, sosyal siyaseti geliştirmek, hizmet alanını üniversite ile sınırlı tutmamak ve alanları geniş tutmak ve yeni bir nesil yetiştirmektir. 1974 Kıbrıs Savaşı’nda ülkemize malzeme bulunmasında katkısı vardır. Cemiyet yöneticilerinden fazla sivil topluma hizmet verdi, kuruluşlarında bulundu. Türk Cumhuriyetlerindeki öğrencilere kol kanat gerdi. Türk ve İslam coğrafyasına hizmet verdi.

ÇOK İYİ BİR DİNLEYİCİ

Halil Yunus Ersöz İÜ İktisat Fakültesi Dekanı. Bir gelişmeyi çok iyi yakalamış hocasına ait; ” Türk Cumhuriyetleri’ndeki bayraklara hilal konulmasında  öncü oldu. Kırım’ın, Ahıska’nan ağabeyi oldu. Mabetler kurdu ve açtı dünyanın dört bir yanında. Çok iyi ilişkiler geliştirildi. Sevgi ve yakınlaştırmayı öğretti. Nerede hizmet varsa oraya koştu.”

Salondaki herkes buna imza attı, alkış verdi. Aynen öyle, hiç bir abartma yok tam tersi eksik bile.

Öğrencilerinden Prof. Dr. Süleyman Özdemir’e göre de Nevzat Yalçıntaş model bir insan, başarılı bir idareci, önemli bir aydın, yazar, diplomat, politikacı, alim. Beşi bir yerde  güzel ahlaklı münevver. Topluma değerler kattı. Uluslarlarası düzeyde akil adam ve çok iyi bir dinleyici.

İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Sedat Murat bir asistanlık hikayesini sona bıraktı, ben öne alayım bari.

-Yeni asistanım. Arkadaşlarla aramızda zaman zaman telefonla bile olsa laubali konuşmalarımız oluyordu. Bir defasında arkadaşım diye hocamın telefonunu çevirerek, laübali konuşmamı sürdürmüştüm. Farkettiğimde ise iş işten geçmişti. Bu hareketimi hiç bir zaman yüzümüze vurmadı, olmamış gibi davrandı. Belki kendisi de ilk defa bu anlatımımla hatırladı bu olayı.

Sedat Murat hocasını anlatmayı şöyle sürdürdü;

-Etrafını aydınlatmıştır. Bu millete borcunu ödemiştir. Yoldaki yürüyüşüne yetişmek mümkün değildir. Alimliğini Allah vergisidir. Eskiler buna ilm-i vehbi derler. Hiç kimsenin sözünü kesmez. Eleştirilerinde kimseyi kırmaz. İlmiyle amel eder. Görünen kahramanların insan harcında katkısı vardır. Asrını iyi tanır. Çok değerli dostları vardır. İhtiyaç sahiplerine verdiği borcun senedini alır, ama tahsil etmez. İnancımızda üç şey önemlidir. İyi evlad yetiştirmek. İlim Sahibi olmak ve sadaka-i cariye. Nevzat Hoca bu üçünü de başarı ile geçti. Oğlu Murat’ın o çok kötü gününde bir babanın çırpınışı vardı.

DÜRÜSTLÜK, VEFA, MERHAMET VE İYİMSER OLMAK

Nevzat Hoca da konuştu ve dedi ki;

-Biz hocalarımızın sohbetlerinde yetiştik. İstifade ettik.  Arapça’da aydın karşılığı, yontulmuş, cilalanmış manasına da gelen “musakkaf” kelimesi kullanılır. İnsanda bulunması gereken 4 vasıf vardır;1) Dürüstlük ve güven vermek. 2) İnsanını kıratını ortaya koyan vefa. 3)Merhamet (Bencil olunmaz). 4) İyimser olmak, güler yüzlü olmak. İnancımıza göre tebessüm etmek sadaka gibidir.

Nevzat Yalçıntaş yaşadıklarından da örnekler verdi. Bizim bugünümüzü kıyaslamamıza vesile oldu. Adı Türkiye’de silah olarak bilinen Kalaşinkof ile tanışmış. Şehircilik profesörü. Rehber. Moskova’nın temizliği dikkatini çekiyor ve niçinini öğrenmek istiyor. Cevap ilginç; biri çöp atarsa ceza verir. Tekrar ederse iki misli yazılır. Üçüncüde ise hapise girer! Yorumu bize bıraktı bittabi.

Bir defasında İslam Kerimov ile  VİP’ten de öte sadece Cumhurbaşkanları için açılan havalimanı terminalinde karşılaşıyor. Özbekistan cumhurbaşkanı salonda bir Özbek bayrağı çıkararak diyor ki “Mutlaka bayrağınızda hilal olsun diye hatırlatmıştınız.. bu bayrağı size hediye ediyorum.”

Sanırım Nevzat Hoca’ya verilen hediye, plaket, şilt, ödül, sertifikadan bir-iki müze yapılır. Okuduğu kitap ve takip ettiği yayınlardan da birkaç tane dev kütüphane ortaya çıkar. Kuruluşlar sıraya girdi. Çünkü Nevzat Yalçıntaş insan endeksli politika üretmiş ve insana yatırım yapmıştı. Türk Dünyasından ve özellikle Kırım, Ahıska ve Kuzey Irak Türkmenlerinin sivil toplum kuruluşu temsilcileri gelmişti. Plaketler verildi, resimler çektirildi.

“NE BİLDİN KIYMETİN, NE BİLDİM KIYMETİN”

Günümüzde büyük bir cehd ile Türk Sanat Müziğini yaşatmaya, öğretmeye, geliştirmeye çalışan bir usta Melihat Gülses Hanımefendi de bir mini konser verdi. Müziğin de bir ibadet şekli olduğunu söyledi, kültürümüze uygun icra edilmesi gereği üzerinde durdu. Programına ise Sadettin Kaynak’ın “Kalplerden dudaklara yükselen sesi dinle” yle başladı, Cevdet Çağla’nın “Baharda bir melal var hüzün gibi” ile devam etti.

Enstrümanlar gençlerden oluşan bir orkestra. Serhan ve Volkan için “oğlum gibiler”diyor Melihat Gülses çok şık siyah elbisesi içinde. Ama üçüncü sanatçının kızı olduğunu sonradan öğrendik. Neva da  Neşat Ertaş’tan ” Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen”i öyle bir söyledi ki kulak boynuzu geçerse şaşırmamak gerek.

Melihat Gülses son olarak da Alaattin Yavaşça’nın “Ne bildin kıymetin, ne bildim kıymetin/Reva mı şiddetin,  zulmeden sen misin?”isalon ayakta alkışladı.

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş 80 yaşında, arkadaşı ustamız Şair Sezai Karakoç gibi. Yeni bir medeniyetin kurulması ve yaşatılması için yürüyüşünde hiç de vites küçültmüyor bu örnek bilge insan, alim insan.

Prof. Dr. Sedat Murat, “Nevzat Hoca’nın yürüyüşüne yetişemezsiniz” diyor ama bir vebal yok mu  o yürüyüşü yakalayamamakta, hatta geçememekte. Hocam bize öğretti ve tembih etti ya “Bir günü bir gününe müsavi olan zarardadır.” diye.