Kur’an’ın ve Müslümanın Peygamber Tasavvuru

51

 

Yazının başlığı şöyle bir soruyu içinde barındırıyor: Ne demek Kur’an’ın ve Müslümanın peygamber tasavvuru? Bunlar birbirinden farklı mı ki böyle bir ifade kullanılıyor? Evet, Müslümanların en temel sorunlarından birisi işte budur; yaygın peygamber algısının, Kur’an’ın kurucu ilkelerine uygun olduğunu söyleyebilmek kolay değildir. Müslümanların bölük pörçük olmasının, hatta birbirlerini kolayca öldürmesinin sebeplerinden birisinin temel İslam ortak paydası ile ilgili bilgisizlik ve bilinçsizlik olduğunu düşünmekteyiz. İslam’ın inanç boyutundaki kurucu ilkeleri Tevhid, ahret ve nübüvvet inancıdır. Bu konudaki tek belirleyici bilgi kaynağı Kur’an-ı Kerim’dir. Aslında Müslüman olmanın ilk adımı, imanla ilgili bilginin ve din anlayışının Kur’an’a ne kadar uygun olup olmadığını bilmektir. Kur’an, Hz. Muhammed’le ilgili ana çerçeveyi bize verir. Hz. Muhammed hakkında doğru bilgi sahibi olmadan, sağlıklı bir şekilde anlamadan, onu sevmek de, sünnetine uymak da pek mümkün olmaz.

Kur’an Hz. Muhammed’in yüce bir ahlaka sahip olduğunu ve “en güzel örnek” olduğunu belirtmektedir. Örnek almak taklit etmek değildir. Örnek alabilmek için Hz. Peygamber hakkında doğru bilgi sahibi olmak ve onu anlamak gerekir. Yaygın Müslüman algı, sünnete uymayı peygamberi taklit etmek olarak görmektedir. Bu anlayış Kur’an’ın ruhuna aykırıdır.

Kur’an Hz. Muhammed’i diğer insanlardan ayıran tek özelliğin onunu vahiy alması olduğunu şöyle belirtir: “De ki: Ben de sadece sizin gibi bir insanım. Benim sizden farkım, Tanrınızın tek Tanrı olduğu gerçeğinin bana vahyedilmiş olmasıdır. Artık kim Rabbine kavuşmayı ümit ediyorsa, Rabbine yaptığı ibadette kimseyi O’na ortak koşmasın, iyi ve yararlı işler yapsın.” (Kehf, 110) Hz. Muhammed’in vahiy alan bir beşer olduğu gerçeği, Kur’an’da pek çok yerde vurgulanmıştır. Oysa yaygın peygamber tasavvuru onun beşer olduğunu unutmuşa benzemektedir.

Hz. Muhammed, peygamberlik görevini yerine getirirken insanlardan hiçbir dünyevi karşılık beklememek durumundadır. (Şura, 23) Bu durum, Hz. Muhammed’in peygamberlik yönü ile, Medine’de üstlendiği siyasi liderlik rolünü birbirinden ayrı tutmayı gerektirir. Hz. Peygamber’in arkadaşları ile istişare etmesi, onun peygamberlik yönü ile değil, siyasi-toplumsal işlerle ilgilidir. Sahabenin Hz. Peygamber’e sıklıkla sorduğu şöyle bir soru vardır: “Ey Allah’ın elçisi bu konuda vahiy mi var?” Bu soru, sahabenin Hz. Muhammed’in kendi sözleri ile Allah’tan gelen vahyi birbirinden ayırdığını göstermektedir. Yaygın Müslüman algı, Hz. Muhammed’in peygamberlik yönüyle, siyasi liderlik yönünü birbirine karıştırmakta; onun kendi sözlerini de vahiy gibi değerlendirmektedir. Bu konuya açıklık kazandıracak çok bilinen bir örnek olayı hatırlatmak istiyoruz.

Mekkeli putperestlerin Medine’ye doğru yola çıktıklarını haber alan Hz. Peygamber, önce davranarak düşman ordusunu karşılamak için Bedir Kuyuları’nın bulunduğu yeri tercih ederek karargah kurulmasını ister. O sırada savaş tecrübesi fazla olan bir kişi Hz. Peygamber’in yanına yaklaşarak, “Ey Allah’ın elçisi, burada karargah kurulması konusunda vahiy mi var?” diye sorar. Hz. Peygamber de bunun kendi düşüncesi olduğunu, vahye dayalı olmadığını söyleyince, o zat, tercih edilen yerin, pek isabetli olmadığını, Bedir Kuyuları’nın düşman tarafında kalmış olacağını, savaşın uzaması halinde susuzluk gibi ciddi bir problemle karşılaşabileceklerini, bunun da mağlubiyete yol açabileceğini anlatır. Bunun üzerine Hz. Peygamber, istişare ile daha uygun bir yer belirleyerek karargahın oraya kurulmasını ister. Buna benzer pek çok olay vardır. Sahabe Hz. Muhammed’i çok iyi tanıyor, onun ne zaman peygamber, ne zaman normal bir insan olarak davrandığını birbirinden ayırabiliyordu.

Hz. Muhammed’i doğru anlamak istiyorsak, onun vahiy alan bir beşer olduğunu, gaybı bilmediğini, Kur’an’ın dışında vahiy ve mucize olmadığını bilmemiz gerekmektedir. Kur’an’ın dışındaki her türlü bilgi beşeridir; sonuna dek tenkit ve tahlile açıktır. Bir bilginin dini açıdan doğru ve anlamlı olabilmesinin koşulu akla, vahye ve yaratılışın yasalarına uygun olmasıdır.