Gerçekler ve Umutlar…

65

       Güneşin
her doğuşunda ülkemizde aydınlık yüzlerin birbirlerini selamladığı, yeşilin her
tonuyla dolu doğal güzelliklerin içimizi ferahlattığı, doğa dostlarının, dostluğun,
kardeşliğin her yanımızı sardığı bir günü tarif etsem,

      Günün ilk haberlerinde yollarımızda kol
gezen trafik terörü görüntülerini, kadınlarımızın yaşadığı şiddeti,
çocuklarımıza yapılan taciz haberlerini değil, tam tersine ülkemizin yurt
içinde ve dışında kazandığımız nice başarı öykülerini yazsam,    

      Sokaklarında şen kahkahaları duyulan,
evlerinde açlıktan ağlaşmayan çocukların olduğu, çaresiz annelerin, işsizlikten
ne yapacağını bilmeyen babaların olmadığı, yaşama sımsıkı sarılan gülen
yüzlerle dopdolu bir yaşamı anlatsam ne güzel olurdu…

      Ama hiç böyle bir yazı kaleme alamadım ki!

       Çünkü
ardımızda kalan uzun yıllar birkaç güzel başarı öyküsü hariç; hiç böylesine
güzel, böylesine mutlu gerçeklerle dolu olmadı ki…

      Ne zaman ülkemiz feraha çıksa, ne zaman mutlu
çehreler sokaklarımızı doldursa; sanki kıskanç bir el bu güzelliklerin sihrini
bozdu, ülkemizin gülen çehresini soldurdu!

     Yıllar yılları kovalıyor; zaman mı yaşama,
yaşam mı zamana meydan okuyor?

      Bilinmez!

     Ama
bilinen o ki!

   
Yaşadığımız gerçekler; yukarıda tariflediğim güzelliklerin yaşanmasına,
kısa bir süreliğine olsa bile fırsat vermiyor…

     Ülkemizin sadece şu son çeyrek asrında
yaşadıklarımıza bir bakın:

    .  Başta PKK belasıyla yaşanan terör, bu terörün
ülkemize verdiği maddi manevi onca zarar,

    .  Çok
uzak değil bundan altı yıl önce FETÖ alçaklarının ihanetiyle devletimizi ele
geçirmeye kalkan o meczubun sırtımıza sapladığı zehirli hançer,

    . Dış ilişkilerimizde Suriye belasıyla
yaşadıklarımız, milyonlarca göçmenin ülkemize getirdiği yük,

    . Her taşın altından çıkan, ayağımıza her
olayda çelme takan sözde dostumuz Amerika’nın yaptıkları…

    . Korona salgınının ülkemize yaşattığı nice
olumsuzluklar, on binlerce kayıp, yaşam biçimimizin alt üst olması…

    . Bunlarda yetmezmiş gibi yine ABD’nin
tetiklediği döviz krizi ile ekonomimizi sarmalayan kara bulutlar!

    . 
Şimdi de yaşanan Rusya-Ukrayna savaşının ülkemize vereceği ekonomik
zararlar!

       Hiç rahatı yok bu ülkenin.

       Ülkemizde
rahatça yaşamamıza fırsat vermiyorlar. Ama her ne yaparlarsa yapsınlar, neyi
dayatırsa dayatsınlar, ne vatan topraklarımızı ele geçirebiliyorlar, ne de vatana
olan sevdamızı, sadakatimizi aşabiliyorlar.

     Her ne yaşanırsa yaşansın; aydınlık yarınların
umudundan hiç vazgeçmedik,  vazgeçmeyeceğiz
de.

      Ekonomik
sıkıntılar, milyonlarca işsiz insan, umudunu kaybetmiş milyonlarca gencimiz, onca
dış/iç borç, ödenemeyen türlü faturalar, iflaslar, türlü türlü kuyruklar, dövizin
tırmanışı, TL’nin değer kaybı, kepenk kapatan binlerce iş insanının,  acı haberleriyle dolu ülkemizin gündemi.

    Ama ülkemizde yaşam, her olumsuzluğa rağmen
devam ediyor.

    Onca
ekonomik olumsuzluklara rağmen sokaklarımız her sabah işine giden milyonlarca
insanımızla dolu. Milyonlarca öğrencimiz okullarına gidebiliyor.

   İşsizimiz
yok mu evet var. Geçim sıkıntısı her yerde yaşanıyor. Sıkıntılı çehreler,
gülmeyen yüzler, selamlaşmayan insanlarımız da var sokaklarımızda.

     Ama şükürler olsun ki, en azından savaş denen
canavarın o acımasız yüzünü 1923 ten sonra bir daha görmedik, Allah bir kez
daha göstermesin canım ülkeme.

     Unutulmasın ki;

      Evet, bir gün ama bir gün mutlaka
aşağıdaki güzelliklerle dolu yaşamımızı anlatan bir yazı yazılacak bu ülkede:

 Mutlulukla
gülen, birbirlerini selamlayan insanlarımızın sokaklarımızda dolaştığı,

 Evinde
tenceresinde aşı olan annelerin, işinin verdiği güçle her türlü zorluğu aşan babaların,
karnı tok sevinç çığlıklarıyla oynaşan çocukların yaşadığı,

 İstediği
üniversiteye gidebilen, istediği işi bulabilen gençlerin gülen yüzleriyle dolu,

 İçinde
yalnızca sevginin, hoşgörünün, kardeşliğin olduğu,

 Doğal
güzelliklerimize dokunulmayan,

 İş
insanlarımızın gücüyle giderek büyüyen,

 Çiftçisiyle,
işçisiyle emeklisiyle hak ettiği kazancı alan,

 Nice başarı
öykülerinin anlatıldığı,

 Aydınlık
çağdaş yarınlara ulaşmış,

 Modern
Türkiye’nin bir gün mutlaka böyle bir yazısı olacak.

Önceki İçerikVefatının 21. Yılı Vesilesiyle AHMET KABAKLI Hayatı, Fikriyatı ve Eserleri – 22
Sonraki İçerikAşıyı reddetme hürriyeti olmalı mı?
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.