Ergenekon

106

Biz Ergenekon sözcüğünü çocukluğumuzda destan adı olarak bilirdik. Şimdi ise terör örgütü adı olarak anılıyor. Bir zamanlar Susurluk hadisesi bizleri çok meşgul etmişti. Yıllarca yazıldı çizildi. Yargısız infazlar yapıldı. Senaryolar üretildi. Çok insan töhmet altında kaldı. Bazılarının psikolojisi bozuldu. Daha önce “sen kahramansın” diye ileri sürülenlerin daha sonra hainmiş gibi üzerlerine gidildi. Görev verilenler bir müddet sonra yalnızlığa itildi. O İnsanlar posası sıkılmış bir limon gibi kendilerini hissettiler. Kendi başlarına işlere kalkıştılar. Sonra da yargılandılar. Sonuçta o dönemde yaşananlar tarihe kendine özel bir şekilde geçti.


Şimdi ise gündemi Ergenekon yapılanması işgal ediyor. Bu yapılanma Susurluk tan tamamen farklı. Benzer tarafı her ikisi içinde de muamma var. Basından okuduklarımıza göre Ülkede İhtilal hazırlığı tetikçisi olan bir örgüt yapılanması imiş. Bir çok kişi göz altına alındı. İçlerinde çok üst seviyelerde görev yapmış olanlar var. Asker emeklileri var. Yazar ve çizerler var.Başkanlar var. Aslında basında yazılanların %20 sine inanırım.. Çünkü basında o kadar çok haber kirliği var ki, insan ciddiye alsa kafayı oynatacak.


Derin devlet, kırmızı kitap, yazılı olmayan Anayasa, görünmeyen kabine, muktedir güçler. hainler, ajanlar, kiralanmışlar, satılmışlar. vs.


Basında yazılanların bir çoğundan kuşkuluyum.


 Bu kez ise yazılanların tamamından kuşkuluyum. Bu soruşturmanın ne olup ne olmadığı, konusuna girmeyeceğim. Sonucu sabırla beklemeyi tercih ederim


Bu yazımda işleyeceğim konu basında verilen beyanatlar ve yorumlar dolayısı ile yapılan ayırımcılıktır.


Yıllardır basında çifte standart uygulanıyor. Bir ekip ruhu geliştirilmiş. Ekibe dahil olanların başına bir şey geldi mi  o ekibe dahil ne kadar yazar ve çizer varsa el birliği ile yanında yer alıyorlar. Şayet o kişi veya kişiler ekibe dahil değilse yine el birliği ile canına okuyorlar.


Hukuk yetkilileri şayet muhafazakar görüşlü birini sorgulamak istedi mi, belli yazarlar hep birlikte o şahsın üstüne çullanıyorlar. Atatürk düşmanlığından rejim düşmanlığına kadar her türlü suçlamada bulunuyorlar. Ellerindeki bütün silahları o şahsın üzerine boşaltıyorlar.


Şayet sol veya liberal biri sorgulanmaya götürüldü mü iş değişiyor. Hele bir de o şahıs götürülürken, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi, olduğu için götürüldüğünü söyledi mi iş daha da değişiyor. Aynı yazarlar bu kez sorgulananlar yanında yer alarak sorgulayanlara veryansın hücum ediyorlar. Komplo teorileri üreterek hükümeti suçluyorlar.


Yani biri için “oh olsun. Hak etti. Rejim kurtarıldı.”, diğeri için ise “Olmaz öyle şey. Cumhuriyet sorgulanıyor. Rejim tehlikede.” durumu.


Bu ayırımcılık değildir de nedir?


Bırakın adaleti kendi haline.


“Adalet baskı altında” diyen siz değilmisiniz?


O halde Siz niye adalet üzerinde baskı kuruyorsunuz ?


Anayasa mahkemesi parti kapatma kararı için çalışırken, “hukuku baskı altına almayın” diyen siz değilmisiniz?. Şimdi ise “Cumhuriyet, laiklik, Atatürkçülük sorgulanıyor.” demenin bir manası varmı? Şayet altından bir çapanoğlu çıkarsa o zaman ne yapacaksınız?


Bence bu sorgulama için basit delillerle yola çıkılmaz. Bu kolay göze alınabilecek bir iş değildir. Rahat bırakın adaleti. Hele bir sonucu görelim. Bu telaş niye?


Türkiye de cezaevi siyasette pirim yapıyor. İçeri girip çıkan siyasi yükseliyor. Albenisi artıyor.


Daha üst makamlara tırmanıyor. Yolu açılıyor. Telaşa gerek yok.


Ben önce hareket ederek ne “ vah vah” derim. Nede “ Oh olsun” derim. Bu işlerin sabıra ihtiyacı var.


Mademki hukuka saygımız var. Bize yakışan itidalli olmaktır.


Aksine hareketler çifte standartlılığımızı ve kendi içimizdeki çelişkileri ortaya koymaktadır.


Ülkede son yıllarda kazanılan istikrarı bozmamak gerekir.


Yoksa tekrar başa döneriz.