Bir taraftan Türkiye Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlamaktadır. Diğer taraftan, egemenlik daha doğrusu milli olması gereken egemenlik tartışılır hale gelmiştir. Hayali AB üyeliği uğruna egemenliğin AB üyeliğinin gerektirdiği hallerde devredilebileceği de kabul edilmiştir. Demokrasi açıklık ve şeffaflıktır; ama İsviçre’de Ermeni tarafı ile yapılan görüşmeler ve tespit edilen mutabakatlar ve yol haritası adeta bir bilinmezdir. Üstelik bu müzakerelerde Dışişleri Teşkilâtının da önemli ölçüde dışlandığı iddiaları vardır. Bu müzakerelerin yapıldığı İsviçre, insan haklarını, ifade ve düşünce hürriyetini ayaklar altına alan, sözde Ermeni Soykırımı iddialarını reddedenleri mahkûm eden sicili kötü bir ülkedir. Gümrü ve Kars Antlaşmaları ile tespit edilmiş olan Doğu sınırımızın tartışıldığı iddiaları gündemdedir. Ermenilere bir an önce sınır kapısını açma nöbetine girdik. Büyük bir arzu ve istekle hazır olduğumuz bu büyük yanlış karşısında, Ermeni tarafı sınır kapısı dahil diğer tavizlerin soykırımı iddialarından ve diğer taleplerden kendilerini vazgeçiremeyeceğini haykırmaktadır.
Ermenistan ile geliştirilecek, normalleştirilecek ilişkilerin ve sınır kapısının açılmasının şartları bellidir. Ancak, yeni ABD Başkanı Obama’nın ziyaretinde ikram gibi sunulan, ABD dayatmaları karşısında sınır kapısı dahil verileceği anlaşılan birçok taviz Türkiye’nin itibarını kırmıştır. Tamir edilmesi mümkün olmayan gurur ve haysiyet zedelenmiştir. Bu kırılan gurur ve haysiyetin piyasa fiyatı yoktur. Türk Cumhuriyetleri ve Türk Bölgelerinde Batı ve ABD’nin istediği olmaktadır. Türkiye rehber, inandırıcı, güvenilir ve ideal örnek olmaktan çıkarılmaktadır. Özellikle Azerbaycan ile ilişkiler bozdurulmaya çalışılmaktadır.
Diğer taraftan, ABD Genelkurmay Başkanı Türkiye’ye gelmiştir. Ancak neler görüşüldüğü açık ve belli değildir. Ama yine bir milli egemenlik bayramımızı kutlamaktayız. Milliyetçilik kimsenin inhisarında değil; ama yıllardır milli hassasiyetlere uzak duranların da milliyetçi olamayacağı tescil olmuştur. Belki onlara göre çağımız milliyetçilik çağı değil; küreselleşme ve karşılıklı bağımlılık çağıdır. Milliyetçilik, Milli Mücadele ve Atatürk döneminde kalmıştır diyebilirler. Ancak, somut delilleri ile çağımız yükselen milliyetçilik ve bilhassa iktisadi milliyetçilik çağıdır. Bu ülkeyi yönetenler danışmanları da dahil bu ülkeye layık değillerdir. Türkiye, daha ciddi sözüne güvenilir, çelişkiler ortaya koymayan ve kaliteli insanlar tarafından yönetilmeye değer bir ülkedir.
Bütün bunlar olurken seçim öncesi ve seçimlerde malûm ihanet çevreleri tarafından izin verilmeyen terör olayları başlatılmıştır. Terör örgütü ile işbirliği yaptığı, onları desteklediği, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne kasteden milli egemenlik önünde en büyük engel ve ihanet odağı olanlar milli egemenliğin kalbi olan Meclisin içindedir.
Diğer taraftan, Ergenekon ismi yakıştırılan Ümraniye davası pehlivan tefrikası veya malûm diziler şekline bürünmüştür. Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın basına yansıyan açıklamaları demokrasiye bağlı ve onun yıpratılmasını kabullenemeyen herkesi düşündürmektedir. Ülkenin sorunlarını demokrasi içinde çözülemez noktaya getirmek; ciddi, aklı başında siyasetçilerin işi olmamalıdır. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın ifadelerine göre, yargı siyasetle kuşatılmaktadır. Savcıların özel hayatı ile uğraşılmaktadır. Rövanş alma tetiklenmektedir. Suç sabit olmadan insanlar suçlanmakta, yargı kararı olmadan suçlu ilan edilmekte ve insanların onurları yok edilmektedir. Kimseye eşya muamelesi yapılamaz sözü Sayın Haşim Kılıç’a aittir. Demokrasinin işlemesi ve milli egemenliğin kullanılması, Meclisteki çoğunluk baskısına göre şekillenmemelidir. Kaynağını halktan alan fakat hürriyetçi olmayan çoğunlukçu bir demokrasiyi değil; çoğulcu demokrasiyi benimsemeliyiz. Millet egemenliği çoğunluğa sınırsız yetki tanımak değildir. Ülkemizi gelecekte yeni kargaşa ve kamplaşmaların içine itmeyelim. Mutabakatlar bir ölçüde geliştirilirken; bunları sarsacak ve ülkenin geleceğini karartacak kısır mücadelelere zemin hazırlamayalım. Yakın tarihten ve 27 Mayıs 1960 Darbesi sonrası olanlardan ders alalım.