Ermenilerin Milli İdeali “4T” Gerçekleşiyor!

167

Son günlerde kamuoyunu meşgul eden ve bir anlamda gündemi oluşturan konu, Türkiye Ermenistan ilişkileri ile ilgili gelişmelerdir. ABD yeni başkanı Barack H.Obama’nın Çankaya köşkünde, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamında, “Ermenilerin soykırıma uğradığı hususundaki fikrim değişmedi” deyişi ve ağababa tavrıyla “Ermenistan sınır kapısını açın” emrini verdikten sonra, bizim malum zevatta bir telaş başladı!

24 Nisana “mutabakat antlaşması” yetiştirme telaşına düştüler. Ve olan oldu; aylardır Cenevre’de sürdürülen gizli-açık görüşmelerin taslak anlaşma metni parafe edildi, dışişleri web sayfasında askıya çıktı, her ne olduysa kısa bir süre sonra buharlaştı. Ardından 3-5 saatlik görüşmeden sonra ABD’ne mutlu haber uçurtuldu. Obama “soykırım” demeyecek diye derin bir rehavete kapıldık

Yahu, ABD’nin zaten 42 eyaleti “soykırım” iddiasını kabul etmiş, genel kongrede kabul edilse ne olur, edilmese ne olur; Obama “soykırım” dese ne olur demese… Ancak, buradaki inceliği anlamaktan geciktiğimiz için ya da göbekten olan “sicimle” bağlılığımızı çözemediğimiz için, ABD’ye gereken cevap verilemiyor.

ABD de çok güzel rol yapıyor ve Ermeni konusunu “demoglesin kılıcı” gibi tepemizde sallayıp duruyor. Her sene 24 Nisan yaklaştığında alıyor bir telaş; “soykırım” denecek mi denmeyecek mi? diye!

A be akıllılar, farkında değil misiniz ki ABD akıllı insanlar tarafından idare ediliyor; bir taraftan Ermenilere “soykırım” diyeceğim diye oy alıyorlar, diğer taraftan da Türkiye’ye, keza “soykırım” diyeceğim diye tavizler koparıyor. Kafkaslarda, Orta Doğuda, enerji ve su kaynakları üzerinde etkin kontrol sağlamak için Türkiye’yi “taşeron ülke” olarak kullanıyor. “Soykırım” konusunu kullanarak sürekli tavizler için baskı altında tutuyor.

Görüldüğü üzere bundan böyle Ermenistan’la önümüzdeki dönemde daha çok cebelleşmeye hazır olmalıyız. Bu akşam itibarıyla Türkiye’nin iç ve dış politikasında önemli ölçüde değişimlerin olacağına hazırlıklı olmalıyız. İmzalanan anlaşma metni sözde gizli, fakat herkes biliyor neredeyse.

Türkiye bir yandan Azerbaycan’ı teskin etmeye çalışırken bir yandan da ABD’ye sıcak mesajlar göndererek oyalama politikası geliştiriyor. Varılan mutabakatın içeriği, Türkiye’nin karanlık bir “labirente” doğru sürüklendiğini gösteriyor. Endişeliyim!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı tarafından yürütülen “düşmanla barışma” hamlesine, Ermenilerce hazırlanmış “kin ve nefret yüklü yol haritası” ile karşılık veriliyor.

Ey muhteremler, siz ne kadar yalvarırsanız yalvarın, Ermeni milli ideali olan “4T” yol alıp Anadolu’ya doğru ilerliyor! Türkiye’nin bu konuda bir istikrarı olmadığını çok iyi biliyorlar, Ermeniler.

Cumhurbaşkanı makamında oturan Abdullah Gül NATO zirvesinde yaptığı açıklamaları, bu ülkenin Başbakanı yalanlıyor, aksi yönden düzeltme yapılıyor. Ermenistan ve ağababalardan tepkiler gelince, “eksantrik” hareketler başlıyor, “…efendim konu yanlış anlaşılmış, münafıklar, kötü niyetliler konuyu saptırmış, mış.. mış.. mış.. Aslında Başbakan öyle değil de Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir uzlaşma olmadığı sürece sınırın açılmayacağı anlamında garanti verdiği, hatta buna kefil olduğu..” yönünde irade beyanı medyayla şırıngalaşıyor. İyi de, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, “Karabağ konusu hiç konuşulmadı” diyor!

Kim doğru söylemiyor?

Devletin üst yönetimi zıt politikalar uygulamakta. Ermeniler de bunun farkında. Çünkü Cumhurbaşkanı ile Dışişleri Bakanı ayrı bir telden terennümler üretiyorlar, başbakan ayrı… Dışişleri Bakanı ile Ermenistan yetkililer arasında Cenevre’de (Neden Cenevre? Bunu da anlamak mümkün değil. İsviçre, Ermeni soykırım iddiasını inkâr edeni tutuklayacağını yasa haline getiren bir ülke. Yani taraflı bir ülkedir. Neden bu görüşmeler İsviçre’de? Dış İşleri Bakanı buna da cevap vermek durumundadır.) varılan mutabakatın tutanakları, Rus gizli servisi tarafından basına sızdırılınca, dışişleri bakanın yalanlaması da “ayar” tutmuyor. Ve “tek millet iki devlet” söylemi buz üzerine yazılmış yazıya dönüşüveriyor.

Türkiye’nin dış politikasındaki bu perişanlığı gören Ermenistan, karşı hamle yaparak, Ermeni stratejik araştırmalar kuruluşu olan “ACNIS” aracılığıyla bir bomba haber patlatıyor. “Türkiye Dışişleri Bakanı, 16 Nisanda Erivan’da MİSK toplantısı nedeniyle bulunduğu sırada bir anlaşmayı (sınırın da açılmasını kapsayan bir anlaşma metninin) imzalayacak” diye. Bizimkiler, son anda, Azerbaycan’ın Rusya’ya yönelmesi ve doğal gazı kesme tehditleri nedeniyle şimdilik kaydıyla anlaşma mayıs ayına askıya alınıyor. Buna, eski dilde, “ricat etmek” denir!

Ve 24 Nisan oldu, dün gece canlı yayında ABD’li çakma Hüseyin tarihi nutkunu söyledi. T.C.Cumhurbaşkanlığı makamında söyleyeceğini sakınmayan adam gidip ABD kongresinde niye söylemesin ki?

Çok acele tarafından, Ermeni dostlara uzatılan “barış eli” havada kalıyor. Efendim “soykırım” kelimesini kullanmamış! Ermeniler için “soykırımı” dememiş, “büyük felaket” demiş. Soykırımın Ermenicesinin (“Meds Yeghern”) “büyük felaket” anlamında olduğunu bilmeyenlere duyurulur.

Sevinenler sizi!

Peki, bu kelimenin Ermenicesi nedir; yani “soykırım” kelimesinin Ermenicesi? Tıpatıp olarak karşılığı “büyük felakettir.”

Anlaştık mı?

Şimdi bizim şu ABD “yalakaları” ne diyecekler buna? Diyecekleri belli; kutlama yapacaklar!

Güneşten teni yanık çikolata renkli Bay Başkan ne güzel harcadı bizim “yalak” takımını değil mi?

Aferin sana Bay Başkan, elli kere aferin…

Kelimelerin arkasına sığınıp “kıvırtmaya” gerek duymadan, İngilizcesini de atlayarak, işin orijinal deyimi olan Ermenicesini kullanarak (“Meds Yeghern” yani “büyük felaket”) söyledi söyleyeceğini. Ermenilere verdiği sözü tuttu, kıvırtmadı. Bizimkiler de durmadan yazılı ve görüntülü medyada “soykırım demedi” diye sevinç çığlıkları atacaklar neredeyse!

Bakar mısınız şu sefalete, cambazlığa, tutarsızlığa, ilkesizliğe Ülkenin şu içler acısı durumuna! Sözde delikanlılık yaparak “racon” kesen bizim bazı “efelerimiz” şimdi neredeler acaba? Sesleri neden kısıldı?

“Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden sınırın açılmayacağı garantisi veriyorum” diyen bir başbakanı yalanlayan anlaşma metninde Karabağ lafı bile yok!

Kaldı ki aynı başbakan Milli Egemenlik günü olan 23 Nisan Resepsiyonunda bunun tekrarlıyor. Ermenistan Devlet başkanı Sarkisyan da “Karabağ konusu hiç konuşulmadı bile” diyor.

Peki, kime inanalım?

Ermenistan anayasasına göre, Doğu Anadolu’daki birçok il Ermenistan sınırları içerisindedir. Milli sınırı belirleyen Kars Anlaşmasını Türkiye-Gürcistan-Rusya tanımlayıp onaylamasına karşın, Ermenistan’ın tanımaması, kendi anayasalarındaki bu hükmüyle sabittir. Eğer askıya alındığı söylenen anlaşma metninde Kars anlaşmasının tanınması gibi bir varsayım varsa ki sanmıyorum, zaten bunun gerçekleşme ihtimali çok zayıftır. Çünkü bu hükmün gerçekleşebilmesi için, Ermenistan’ın anayasasını değiştirmesi gerekir. Böyle bir hükmün pratikte uygulanma şansı sıfırdır.

O zaman neden konabilir böyle bir ifade?

Olsa ve dahi olsa, konuş sebebi, sadece kamuoyunu aldatmak ve heyecanını dindirmek, tepki reflekslerini yontmak olabilir.

En önemlisi, anlaşma metninde “soykırım” iddiasından vazgeçme şartı da yok. Bunun anlamı şudur; “..ey Ermenistan, siz bizi soy kırmakla itham etmeye devam edin, ama biz yine de sizinle olan sınır kapımızı açacağız, ticaret yapacaksınız, ekonomik olarak rahat nefes alacaksınız, biz iyilik meleğiyiz, yanağımıza attığınız tokat için tepki vermek yerine öteki yanağımızı da çevireceğiz!” değildir de nedir?

Türkiye için Ermenistan vazgeçilmez mi?

Ermenistan, Türkiye için vazgeçilmeyecek öneme sahip bir ülke olmadığını herkes bilir.

Peki, neden bu kadar “önemli ülke” haline getirildi?

Büyük bir nüfusu da yok, ekonomisi de zayıf, 2-3 milyon civarındaki nüfusun çoğunluğu “İrevan”da (Erivan’ın esas adı  “İrevan”dır) yaşıyor. Ülkenin büyük bir kısmı dağlık, verimsiz topraklardan oluşmuş. Dolayısıyla Ermenistan’dan alacağımız, yararlanacağımız ne ekonomik, ne kültürel, ne siyasal ne de başkaca bir sebepten dolayı “vazgeçilmez” öneme sahiptir.

Fakat Ermenistan diplomaside başarılıdır. Yiğidi öldür, hakkını da vermek gerek. Ermenistan, son derece uluslar arası diplomatik gücünü kullanarak ve “mağdurluk” rolünü oynayarak, Türkiye’nin dış politikasında yerini almış olan, “iki devlet, tek millet” parolasını anlamsızlaştığını gösterme başarısını elde etmiştir.

Ermenistan’ın önemi komşularından kaynaklanıyor. Ermenistan kimlerle komşu?

Topraklarının %20sinin Ermenilerce işgal edilen Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Türkiye.

Bunlar arasında Türkiye ve İran önemlidir. Özellikle Türkiye, Ermenistan’ın tarihi, kültürel, siyasi, ekonomik ve insani yönden kendini “bağımlı” hissedebileceği bir ülkedir. Ermeni milli ideali olan “4T” Türkiye üzerine inşa edilmiştir. Türkiye, Ermenistan için Dünya ile her alanda iletişim kurabileceği bir ülke konumundadır. Ancak, Ermenistan’ın esas önemi, kendi çıkarları bağlamındaki menfaatler ve Türkiye ile tarihi ilişkilerinden çok, ABD’nin menfaatlerine aracılık yapabileceği için “önemli ülke” konumuna getirilmiştir.

Kim tarafından?

Başta Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten üst yönetim tarafından! Onların gayretkeşliği, resmi ağız olarak yaptıkları açıklamalar Ermenistan’ı “önemli ülke” konumuna getirmiştir.

Peki, neden böyle oldu?

Çünkü Kafkasları kontrol etmek isteyen ABD için Ermenistan jeopolitik bir konuma sahiptir. Yerine göre Rusya’ya kafa tutma cesaretini gösteren Gürcistan ve Ermenistan ile birlikte ABD’nin kontrolüne girerse, Kafkaslarda ve devamında tüm Orta Asya’yı kontrol edebilme şansına sahip olur.

Ayrıca, Ermenistan’ın İran’la sınırının olması da, ABD’ne, İran’daki aleyhtarlığını maniple edebilme kolaylığını sağlar. İşte bu anlamda Ermenistan “önemli ülke” statüsüne gelmektedir. Yoksa ne Ermenistan, Türkiye’ye yönelik menfur milli ideali olan “4T” den vazgeçmiş, ne de Türkiye’ye herhangi bir ekonomik katkı yapacaktır.

“Ağababa” öyle emretti, öyle oldu!

Amerikalı politikacıların, özellikle her iktidar değişimlerinde, Ermeni nüfusunun oyuna verilen tavizin bir karşılığı olarak diasporanın emellerine uygun söylemlerde bulunması da kaçınılmazdır. Obama da bunu yapmıştır.

ABD’nin Kafkaslardaki çıkarlarına yönelik planların bir parçası olan Türkiye-Ermenistan gizli-açık görüşmelerinin ardındaki esas amaç budur, bunun iyi anlaşılması gerekir. Bunun için de Türkiye “taşeron ülke” konumuna itilmektedir. Bu ilişkilerin Türkiye’nin menfaatine yönelik gelişmeler içermediğini Himalayaların “inzivadaki keşişi” bile biliyor da, bizim muhteremler bilmiyorlar mı?

Tabii ki biliyorlar!

Biliyorlar, yine de ABD desteğindeki Ermenistan, Türkiye’nin dış politikasında birden çok konuşulan “önemli ülke” konumuna gelebilmektedir.

ABD Başkanı Barack H. Obama, ülkemizin terör sorununa “es geçme” anlamında ifadeler kullanırken, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin derhal “normalleştirilmesi” yönünde telkinde bulunabilmektedir. Hem de Devletin en üst makamında!

Aklı başında olan herkes bunun, bir “direktif” olduğunu biliyor!

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı 23 Nisan Resepsiyonu’nda, “Bütün bu yapılanlar hem Türkiye, hem de Azerbaycan’ın çıkarı içindir. Eğer bütün bu işler başarılı neticelenirse, bundan hem Türkiye, hem Azerbaycan, hem Ermenistan, hem de bütün bölge faydasını görecektir.

Devletin Cumhurbaşkanı acaba bu “fayda” ifadesinin boyutlarını açabilirler mi?

Acaba nakil hatları Ermenistan üzerinden de geçmesi düşünülen “NABUCCO” enerji nakil projesine atıfta mı bulunuyorlar?

Bu projenin esas amacı, AB ülkelerini enerji nakil hatlarını kontrol etmek isteyen ABD projesi olduğunu politikacılarımız bilmiyorlar mı?

AB ülkelerinin enerji supabını, Ermenistan aracılığıyla kontrol eden bir ABD, gerektiğinde kendine tavır alan AB ülkelerine yaptırım da uygulayamaz mı?

Enerji nakil hattının yönetiminden uzaklaştırıldığı iddia edilen Türkiye yerine, yönetim ve denetim inisiyatifinin Ermenistan’a bırakılarak “büyük koz” verilmek istendiğini mi kastediyorlar?

“Normalleştirilme” sadece Türkiye-Ermenistan’ı ilgilendirdiğine göre neden tüm bölge ülkelerini ilgilendirsin ki? Örneğin İran’ın, Gürcistan’ın bundan ne yararı var? Türkiye’nin bu iki ülke ile zaten en üst düzeyde ilişkileri devam ediyor. Türkiye-Ermenistan ilişkileri bu ülkelerin çıkarlarına nasıl bir katkı yapabilecek? Ermenistan, Azerbaycan hariç, zaten bu ülkelerle ilişkilerini sürdürüyor. Bu soruların yanıt bulması gerekir.

“Kafkasların ruhu” anlamına gelen, artık o anlamı yüklenen, Azerbaycan ile yakınlığın ifadesi olan “iki devlet bir millet” ifadesinin niteliğini bozacak girişimler, Türkiye’ye nasıl bir yarar sağlayabilir?

Kafkasların, Orta Asya’nın enerji kaynaklarını kontrol eden ABD gerektiğinde Doğu Avrupa ve Rusya’ya da “müdahil” olmayacak mı?

O takdirde bu projeye hizmet eden “iyi komşuluk”

Statüsünü tartışılır hale getirmez mi?

ABD’nin dünya jandarmalığını etkin kılan stratejilerin başında, enerji kaynaklarını kontrol edebilmekten geçtiğini, işin erbabı herkes çok iyi biliyor. ABD de bunu açıktan fakat farklı “kamuflajlar” yaratarak uyguluyor. Bu kontrol mekanizmasının, aslında “aidiyeti” olan bölge ülkelerinden ABD’nin emrine geçmesi için Türkiye’yi yöneten üst yönetimin gayretkeşliğinin sebebi nedir, bunun bir gerekçesi var mıdır? Türkiye Cumhuriyeti’ni idare eden yönetimin bu sorulara makul ve geçerli cevap vermesi gerekiyor.

Son olaylar, Ermenistan’ın ABD gücünü ardına alarak Türkiye üzerinde “cüce” boyuna rağmen başarılı bir politika uyguladığını göstermektedir. Siz ne kadar alttan alırsanız alın, ne kadar taviz verirseniz verin, ne kadar “defne dalı” uzatırsanız uzatın, Ermeniler, ellerinde “4T” bayrağı ile Ağrı dağına doğru her sabah “ant” içmektedirler.