Doğanın Çığlığı, Bu Defa Canik’ten!

44

Siz hiç gövdesine balta vurulan bir çam ağacının gözyaşlarını gördünüz mü?

Siz hiç zemini beton bloklarla kaplanmış ormanlık alanda, yuvalarını arayan karınca konvoylarına tanıklık ettiniz mi?

Siz hiç yapraklarının gölgesiyle huzur bulan, ağaç dallarına kurulu yuvalarında hayata tutunan ama hoyratça bozulan o yuvalardan, yaşama değil ölüme uçan İskeçelerin, Sakaların, Serçelerin o acılı çığlıklarını, yavrularını kurtarmak adına kanat çırpınışlarının sesini duydunuz mu?

Siz hiç beton parçalarıyla ele geçirilmiş topraklarında doğa süsü çiçeklerin; daha filizken solup yok olduğunu/edildiğini gördünüz mü?

Bilir misiniz çalı bülbülleri, günün ilk ışıkları kendini göstermeden cıvıldaşırlar. O eşsiz ötüşleriyle her doğan güne yeni bir beste yaparlar… Siz hiç yaşam alanları çalınan çalı bülbüllerinin nasıl ağladığını işittiniz mi?

Doğanın tüm güzelliklerini barındıran ormanlık alanları, piknik yerlerini sadece yaşayabilmek için kendilerine mekân bellemiş kedilerin, köpeklerin kimilerince zehirlenip yok edilirken; o can dostların çektikleri acıyı bilir misiniz?

Ya doğan güne merhaba diyen güneşin ilk ışıklarıyla renk armonisine bürünen ormanlarımız; ”yol olurken, yok edilirken” onların sihirli görüntüsünü paramparça eden iş makinelerinin, ağaçlarımızı acımasızca katlettikleri o an; her kesilen ağaç gövdesinin, koparılan dallarının çatırdayan sesleri, size ne ifade eder?

Aslında doğanın, doğa canlılarının yukarıda sıraladığım o hazin sonlarını görmek için doğa/çevre uzmanı olmaya gerek yok..!

Sadece etrafınıza şöylece bir bakın, çocukluğunuzu, gençliğinizi geçirdiğiniz, toprağına, çimenine yalınayaklarınızla bastığınız, hoplayıp zıpladığınız, şen şakrak kahkahalar attığınız, gizli, gizli sevdalılarınızla buluşup hayaller kurduğunuz, ormanlar; kelebeklerin, kuşların peşinden koşuşturduğunuz çayırlık çimenlik alanlar nerede? Onlardan ne kaldı geriye? Oralarda oynayabilen çocuklarımız/çocuklarınız var mıdır şimdilerde? Yoksa o doğal güzelliklerin her birinin üzerine yeni bir AVM’mi kuruldu?

Eğer biz insanlar; doğanın, doğa canlılarının özellikle son dönemde türlü bahanelerle acımasızca yok edilmesine duyarsız kalıyorsak, bana ne diyebiliyorsak eyvah! Böylesine doğal yaşam alanlarımız giderek yaşanmaz, renksiz bir rant görüntüsüne bürünmekteyken bir şey ifade etmiyorsa bizlere; ne acı..!

Ama böylesine bir yaşam biçimini kabul etmeyen, itiraz eden/edebilen insanlarımız da var, hala bunun mücadelesini veriyorlar. Onlar bir avuç olsalar da, koskocaman cesur yürekleriyle; doğaya, doğa canlılarına karşı sorumlu olduklarının, onların korunması gerektiği bilinciyle; o dilsiz, sessiz canlıların da, doğanın da yaşam haklarını, varlıklarını savunuyorlar.

İşte bu çevre/doğa dostları; bu defa Samsun’un Canik İlçesinde yapılan/yaşanan bir doğa katliamına karşı koymak, mani olmak adına seslendiler:

Canik’te kalan son ormanlık/piknik alanında yapılanları biliyor musunuz? Görüyor musunuz?” Dediler. İyi de ettiler.

Doğduğum yer, bu güzel ilimizden geçtiğimiz hafta bir ‘doğa katliamı’ haberini duyuran bir açıklama geldi SAMÇEP (Samsun Çevre Platformu) den. Pekiyi neydi bu haber? Neydi Canik’teki o meşe ormanında yapılanlar? Basına düşen ve SAMÇEP’in yapmış olduğu açıklamanın özeti şuydu:

”Samsun’un en güzel mesire yerlerinden birisini barındıran Canik ilçesindeki meşe ormanının içinde çeşitli tesislerin yapılacağı bir projenin olduğu, bu ormanlık alanda ilk yapılan tespitlere göre orman alanına beton dökülerek yürüyüş yolları oluşturulduğu, bu yollarını, sosyal tesis alanları görülmesin diyerek de ahşap kaplamayla kaplandığı idi…”

Bu haberin en hazin yanı ise; gerçekten de ”Samsun kentinin akciğerlerine beton dökülürken orman toprağı kirletilirken, ağaçlar zarar görürken,” Samsun TEMA yönetiminin böylesi bir uygulamayı eleştireceği yerde; Canik Belediyesine teşekkür ederek, çiçek vermesiydi!

Pekiyi asli görevi Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma olan bu kuruluşu temsil edenler; doğaya karşı yapılan bu acımasız uygulamayı adeta kutsarcasına neden bu çiçek sunumunu yapmışlardı? Yoksa TEMA’YI tersten mi okumuşlardı?

Daha sonra TEMA genel merkezinden eleştirel bir açıklama yapılmış olsa da; Samsun TEMA temsilciliğinin bu çiçek sunumu unutulmayacaktı…

Ancak doğanın yaşam yüzüne/özüne dokunan insan eli, istediği kadar teknolojik desteği arkasına alsın; doğayı kendi menfaatleri için yeniden şekillendirsin, isterlerse doğaya verdikleri zararı, tıpkı Canik Belediyesinde yaptıkları gibi tahtalarla kamufle etsin!

Böylesine güzel doğal ortamların korunması için doğa/çevre koruyucuları mücadeleye devam edeceklerdir.

Unutulmasın ki, bu gezegenin sahibi yalnız biz insanlar değiliz…

Rengârenk çiçeklerin, insanlığa sayısız yararı olan ormanlarımızın, şırıl şırıl akan nehirlerimizin, ana karaları çevreleyen denizlerin, denizlerimizdeki onca balık türünün, diğer doğa canlılarının bir anda yok olduğunu/yok edildiği bir dünyayı düşünün bakalım!

Bu dünya neye benzerdi?

Ya sokaklarımızın, evlerimizin süsü can dostlarımız kedilerin, köpeklerin, rengârenk kelebeklerin, çiçek, çiçek dolaşarak bal mucizesini yaratan arıların, baharın müjdecisi uç, uç böceklerinin, şen şakrak sesleriyle cıvıldaşan kuşların olmadığı bir doğayı düşleyin!

Neyi seyredip, neyi hayal ederdiniz? Bu doğa canlılarının, doğal güzelliklerin olmadığı bir dünya; yaşanacak bir gezegen olur muydu sizce?

Ama gelin görün ki sanayi tesislerinin, kentsel dönüşümün/yapılaşmanın etkisiyle ülkemizin doğallığı, doğa canlıları giderek kaybolmakta; insan eliyle yapılan pek çok acımasızlıklarla ne yazık ki, adeta yok edilmektedir…

Yerel yönetim görevlilerinin, yönetim koltuğunda oturanların temel görevlerinden birisinin de; doğayı, doğa canlılarını korumak, yöre halkına daha çok yaşanabilir doğal alanlar sağlamak olduğunu da göz ardı etmemeleri gerekir.

İstanbul’umuzda, Ankara’mızda yapılan benzer uygulamaları; ”şehre ihanet” olarak tanımlayanlar; Karadeniz’imizin yaylalarının, göllerinin, ormanlık alanlarının da yok edilmesine yönelik benzer uygulamaları sormalı, sorgulamalıdırlar.

Yazımı; SAMÇEP’DE görev alan A.D.D Samsun Şube Başkanımız Sn. Dr. Işık Özkefeli Hanımefendinin bu haberi konu alan ‘yazısından’ alıntıladığım şu cümleleriyle bitirmek istiyorum:

”Çocukluğumu hatırladım. Çok uzak bir geçmiş değil. Hepimiz ağaçların tepesinde, yeşilliklerde oyunlar oynardık. Şimdi çocuklarımız AVM’lerin içlerindeki sanal oyun alanlarında oyun oynuyorlar. Betonlaşmış şehirler, şehirler içinde kocaman yapılmış binaların oluşturduğu siteler tüm yaşam alanlarımızı tıkadı. Yemyeşil bir ülkede, çocuklarımıza bırakacak bir yeşilimiz bile yok demeyelim. Doğayı katlederek nefesimizi kesip, birçok canlının ölmesine izin vermeyelim. Bunun sorumluluğunu bir gün hepimiz ortaklaşa veririz, bunu unutmayalım.”

İşte asıl mesele de budur!

Bir zamanlar buralarda, doğanın o eşsiz güzellikleri içinde yetişen biz büyükler; çocuklarımıza, torunlarımıza, gelecek genç nesillere koşup oynayacakları, hayallerini kuracakları yeşil alanları, onlara yaşam sevinci verecek doğanın o sihirli mekânlarını mı bırakacağız?

Yoksa onların da yaşamaya hakkı olan doğanın, doğal canlıların tüm güzelliklerini kartpostallarda bırakıp; onları AVM’LERİN oyun alanlarına mı kapatacağız?

 

 

Önceki İçerikNATO’dan Çıkmak Üzerine
Sonraki İçerikAnalarımız, Bacılarımız, Kadınlarımız, Kızlarımız
Avatar photo
1967 yılında Teğmen rütbesiyle T.S.K da göreve başladığı zaman, Kıbrıs olayları adada tüm hızıyla devam ediyor, Yunanistan’ın da desteğini alan Rum’lar; adada yaşayan Kıbrıs Türk’üne her türlü mezalimi yapıyor, gerçekleştirdikleri toplu katliamlar, uyguladıkları ekonomik ambargolarla Kıbrıs Türk Halkını adadan göçe zorluyorlardı… O dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1960 yılında imzalamış olduğu, BM’ler tarafından da onaylanmış garantörlük anlaşması gereğince, ada da bulunan ‘Şanlı Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayında’ görev almak için defalarca dilekçe veren Teğmen Çilingir; 1974 yılının 20 Temmuz Cumartesi sabahı kendisini Kıbrıs’ta savaşın içinde buldu. Bölük komutanı olarak Kıbrıs Savaşlarının her iki safhasında da bu görevini başarıyla sürdürdü, ‘Gazi‘ unvanı ile onurlandırılarak Türkiye’ye döndü. 1974–1975, 1985–1987 yıllarında Kıbrıs’ta görevli olduğu yıllardan sonra da, adada yaşanan olayları yakinen takip eden Çilingir; 2004-2011 yılları arasında Kıbrıs Türk Kültür Derneğinin İstanbul Şubesi yönetim kurulunda da görev yaptı. Bu uzun süreçte ’mili davamız’ olarak bilinen Kıbrıs konusuna sahip çıkarak, Kıbrıs Türk Halkının kazanılmış tarihsel ve hukuksal haklarını savunmak adına değişik platformlarda görev aldı. Sempozyumlara, panellere, televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı, makaleler yayınladı. Yakinen takip ettiği Kıbrıs konusu başta olmak üzere, ülke meseleleriyle ilgili güncel yazılarına, konferanslarına devam etmektedir. T.S.K.’dan 1990 yılında, kendi isteği ile emekli olduktan sonra; Kıbrıs konusuyla ilgili kaleme almış olduğu; ’’Özgürlük Nefesi (K.K.T.C Cumhurbaşkanlığı yayını 1995)’’, ‘’Girne’den Doğan Güneş (1997)‘’, ‘’Unutanlar Unutturulanlar ya da Hatırlayamadıklarımız (2004)’’, ‘’Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka (2006)’’, ‘’Andımız Olsun ki Bu Topraklar Bizim (2007)‘’,’’Tarihten Gelen Çığlık (2010)’’, Kıbrıs ‘’Yes Be Annem’’ 2002-2016 (Eylül-2016) isimli kitaplarıyla; Ülkemizin son 65 yılında öne çıkan, yaşanmış önemli olayları anlatan: ‘’10’ların İzleriyle Türkiye (2014)’’,’’Kırılmadık Ne Kaldı?-Zaman Asla Kaybolmaz (2015)’’, ‘’Önce Vatan (Eylül 2017) isimli kitapları da bulunmaktadır… Sivil iş hayatına ‘Türkiye Sigorta Sektöründe’’başlayan Atilla Çilingir Koç YKS bünyesinde uzun yıllar görev yaptıktan sonra, halen dünyanın 18 ülkesinde hizmet veren, sağlık bilişim şirketlerinden birisi olarak ülkemizde de faaliyet gösteren; ‘’CompuGroup Medical Bilgi Sistemleri A.Ş’’ bünyesinde, görevine devam etmektedir. Pek çok üniversitenin ‘Bankacılık-Sigortacılık Fakültelerinde, Yüksek Okullarında, vermiş olduğu seminerler, konferanslar ile sektöre bu yönde de hizmet vermeye devam eden Çilingir’in: Sigorta sektöründe 27 yıldan beri vermiş olduğu hizmetlerini anlatan; ‘’Sigortalı Hayatın Gerçekleri’’ (2012) isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Atilla Çilingir; bugüne değin kitaplarından elde etmiş olduğu telif gelirleriyle; Sosyal sorumluluk projeleri kapsamında: 2010 yılında ‘K.K.T.C Lefkoşa Şehit Aileleri ve Malul Gazileri Derneğine’ ‘Tarihten Gelen Çığlık’ isimli kitabının telif gelirini bağışlamış, 19 Şubat 2012’de Van’da yaşanan büyük depremden sonra Van’ın Muradiye İlçesi Akbulak Köyü İ.M.K.B. (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) Yatılı Bölge İlk Öğretim Okulunda içinde 20 adet bilgisayarı bulunan ve kendi adını taşıyan bir BT (bilgi teknolojisi) sınıfı açmış. 02 Haziran 2017 tarihinde de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Büyüklü İlköğretim okulunda da adını taşıyan, içinde 2500 kitabı, 2 adet bilgisayarı bulunan bir kütüphanenin açılışını sağlamıştır.