Batı’da Panik

54

 

“2007 yılının başında ABD derin devleti bağlantılı düşünce kuruluşları, uzun süreli bir hazırlıktan sonra, Türkiye’de basın üzerinden ‘Türk diye bir ırk yoktur’ kampanyası başlattı!

“The Wall Street Journal gazetesinin 28 Kasım 2006 tarihli sayısında, Huge Pope, Batı’nın stratejik bakışını şöyle sergiliyordu: “Roma İmparatorluğu,’Anadolu’ ve ‘Küçük Asya’ adlarıyla da bilinen, bugünkü Türkiye’yi içine alıyordu. 70 milyon nüfuslu modern Türkiye isim ve dil açısından Türk olabilir ancak genetik açıdan o kadar safkan değil. Orta Asyalı Türklerin Türkiye’ye gelişleri, esasen 13. yüzyılda sona ermiştir. Anadolu’daki eski nüfusa toplamda yaklaşık yüzde 10 katkıları olmuş gibi görünmektedir.”

“İşte bu düşünceyi sözde bilimsel verilerle desteklemek için önce Boğaziçi Üniversitesi’nde bir anket yaptırıldı. Newsweek dergisinin 28 Kasım 2006 tarihli sayısında Owen Matthews bu araştırmayı yazısında kullandı ve Türkiye’de Türk oranını yüzde 20 olarak gösterdi!”

Halbuki bu iddiaların tamamı uydurmaydı! Türkiye’de Türk oranı asgari yüzde 85’tir.

“ABD’de Kaliforniya Üniversitesi’nde yetiştirilmiş İTÜ’lü profesör Timuçin Binder,.. Anadolu’nun 1071 sonrasında Türkleştiği savına karşı çıkıyor. Anadolu’nun 1071’den sonra Türkleştiği iddiası gerçekten doğru değildir. Çünkü Türkler 40 bin yıl denilemese bile en az 8 bin yıldır Anadolu’dadır. Oğuzlar’ın göçünden önce İskitler, Kimmerler, Peçenekler, Kumanlar Anadolu’da yerleşik hayata geçmişlerdir. Birkaç gündür açıkladığımız Hakkari – Bişkek kaya resimleri benzerliği de Orta Asya Türkleri ile Türkiye Türkleri arasında en az 8 bin yıllık birlikteliğin fotoğrafıdır…

“Orta Asya’dan gelenlerin… saf Türkler olduğunu, Anadolu’ya vurdukları 24 Oğuz boyunun damgaları ve halen yaşayan isimleri ile biliyoruz. Üstelik 13. asırda Süryani tarihçi Mihael, göçleri anlatırken ‘Yeryüzü Türkleri taşımaya yetmiyordu’ der. Bugün de ezici çoğunlukturlar.

“Türklüğün bir geni olmadığı iddia edilemez ama aynı zamanda bir kültürel kimlik olduğu doğrudur. Öyle ki başlangıçta Türklük, Kök Tengri’ye inananların ortak adı idi. Sonradan etnosun adı haline geldi. Tabii bu binlerce yıl önce cereyan etti.

 “Türkiye Türkleri, ağırlıklı olarak Azerbaycan, İran ve Türkmenistan Türkleri ile ortak kan bağına sahiptir. Çünkü hepsi Oğuz kökenlidir. Yunanlılar, Ürdünlüler, İranlılar, Süryaniler ile akrabalık tezi ise ispatlanmaya muhtaçtır. Türklerle en çok karışan Kürtler’in, İranlılardan ve Yunanlılardan bile uzak sayılmasının da hiçbir bilimsel temeli yoktur. Bölücü emellere uydurma bilimsel veri üretmek anlamını taşır. Üstelik Kürtlerin büyük kısmı zaten Kürtleşmiş Türkmenlerdir. Karakeçililer gibi!

“Karakeçililer Kayı boyundandır. (Ve bugün Türkçeyi unutmuş gibidirler!) ( Arslan Bulut, Yeniçağ, 11 Aralık 2007 )

 “Kurtuluş Savaşı’nın Anadolu’daki görünümünü yaşanmış anılardan oluşan ‘İkinci Ergenekon’ adlı kitabında anlatan Osman Coşkun, kızı Yıldız Hanım’a da anılarını belirtmekten kaçınmamış. O anılarda tarih kitaplarının çoğunda yer almayan önemli bilgiler de mevcut. Bunlardan biri de Yıldız Hanım’ın röportajımız esnasında söylediği, Anadolu’daki Rumların çoğunun Türk kökenine dayandığı iddiasıdır. Yıldız Coşkun, babası Osman Bey’in Türk nüfuzunun az olduğu Develi’de yaşayan Rumların kökeninin Orta Asya’ya dayandığını ve sonradan Hıristiyanlığı kabul ettiklerini belirtti. ” ( Son Ergenekon ve Ermeni Mezalimi, Gülçin Günay, H. O. Tercüman, 25 Şubat 2008, s: 12 )

 “Dikkat ederseniz bize ırkçılık suçlaması yöneltenler, Türklüğün genetik yapısı veya DNA’sı ile uğraşmaktadır! Yanlış verilerle, Anadolu’nun Türk vatanı olmadığını ispatlamaya çalışmaktadırlar. Çünkü asıl ırkçı kendileridir.

“Niçin böyle bir zamanlama seçtiler biliyor musunuz? TRT’de yayınlanan Servet Somuncuoğlu’nun ‘Karlı Dağların Ardındaki Sır’ belgeseli, bütün planlarını altüst etti de ondan! ” (Arslan Bulut, Yeniçağ, 11 Aralık 2007)

 “Laslo Rasonyı  (1899 Liptoszentmiklos – 1984 Macaristan) Türk tarihi üzerine metodik çalışmasıyla tanınan ünlü bir Macar Türkolog’udur. Onun Türk Tarihi üzerine bir hayli eseri vardır. Bunlardan en ünlüsü ‘Tarihte Türklük’ adını taşımaktadır. Yazar bu kitabın önsözünde: ‘ Batılı milletlerin ortaya çıkışlarından daha önce Türklük, dünyamızın en büyük sahnesini teşkil eden Eurasia’nın her çağında ve her köşesinde büyük bir rol oynamıştır.” der.

“Bu ifadeye göre, 10 bin yıllık bir zaman öncesine kadar Türklerin ayak izlerine rastlanmaktadır. Çünkü kaynaklar Buzul Çağı’nın bundan 10 bin yıl önce sona erdiğini söylemektedir. Yazar, Türklerin, ‘Ural – Altay’ kavimlerinden olduğunu söyler, ardından şunları yazar: “Sözü edilen bölge, bu suretle dünya tarihinin en büyük cihangirlerinin meskeni olmuştur. Birçok büyük devletlerin kurucuları ve çeşitli Türk kavimleri bu bölgede yetişerek doğu, batı ve güneye akın etmişlerdir. Türklüğün Anayurdu da burası idi.’ ” (Muhsin İlyas Subaşı, Erciyes, Şubat 2008, s: 5)

 

Önceki İçerikBu Ne Biçim Yüzyıl?
Sonraki İçerikDemokraside Yozlaşma ve Dönüştürme
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.