Başiskele’de Millî Mücadele – 27

87

v      Kurtuluş   Notları (Devam)

 

1 Nolu Tahkik (Araştırma) Komisyonu Temsilcisi Mr. Gehri’nin 10 Temmuz 1921’de sunduğu ve İzmit’teki Yunan ve Rum vahşetini dile getirdiği raporunda; İzmit’te 7.400 Türk’ün öldürülmüş olduğu, bunların ancak 360 kadarının kimliklerinin tespit edilebildiği, görülen cesetlerin göz – kulak – burun ve parmaklarının bulunmadığı, kolları – bacakları kopartılmış kadın ve kızlar hatta çocuk ve bebeklerin karmakarışık durumda birbirlerinin üzerine atılmış oldukları belirtilmektedir.

Yine rapordan anlaşıldığına göre Tahkik Heyeti; daha başka üstleri başları yara – bere içinde, yarı çıplak, tecavüze uğramış ve şuurlarını kaybetmiş genç kız ve kadınlar gibi tüyler ürpertici olaylarla da karşılaşmıştır. Bundan başka birçok genç kızın da Yunan askerlerine kadın tedarik etmek maksadıyla beraberlerinde götürüldüğü anlaşılmıştır.

İzmit ve civar Müslüman halkından olmak üzere 370 kişi lâşe (leş) misali esliha (silahlar) vapurunun dip ambarına atılmış, ambar içinde Rum ve Ermeni komitacıları ile Yunan idam cezasına mahkûm askerleri tarafından 8 gün 8 gece aç – susuz, çeşitli eziyet ve işkencelere maruz bırakıldıktan sonra Atina’nın Liosia Esir Kampı’na götürülmüşlerdir. Burada hastalananlara zorla içirdikleri ‘simbar’ adlı sıvı verdiği ızdırap yanında 12 saat içerisinde öldürüyordu.

Dâhiliye Vekili (İçişleri Bakanı) Ali Fethi Bey’in (Okyar) 29 Aralık 1921 tarihinde TBMM’ne sunduğu bilgiden anlaşıldığına göre: İzmit, Adapazarı, Karamürsel, Kandıra, Yalova, İznik ve çevresinde Yunan mezalimi ile Rum ve Ermeni terörü sonucu resmiyete intikal eden rakamlara göre ki bu aslında çok daha fazla idi; toplam 1.194 kişi öldürülmüş, 151 kişi kaybolmuş, 314 kişi esir veya kaybedilmiş, 192 kız ile 530 kadın tecavüze uğramış, ayrıca toplam 63 milyon 302 bin 250 lira taşınmaz, 92 milyon 350 bin 480 lira taşınır mal gasp edilmiş veya zayi olmuştur.

Birlikte yaşama kültüründen bahsedip de suç ortakları işgalcilerle beraber nereye gideceğini şaşıranlar – 95 yıl sonra – tekrar bir düşünsünler. Zira tarih  tekerrür etmeyi sever.

 

III. 29 Haziran kısmında ise vurgulanan 2 husus var. İlki; 2 saat ‘kurşun kurşun’a yani

yeke yek bir mücadele neticesinde muvaffak olunabiliyor. İkincisi; ‘öküz arabaları’ ile birliklerin malzeme ve mühimmatı taşınabiliyor. O da yol olan yerlerde. Bahçecik merkezinden yukarıdaki mevzilere ise binek hayvanlarından başka vasıta yok. Düşmandaysa otomobilden uçağa her türlü araç var. Fakat gerçek Muhammed İkbal’in dediği gibidir: “Fertlerin imanı, milletlerin yükselmesinin sermayesidir.”

Hatta eskilerin anlatmasına göre; “Düşman korkudan çok atış yaparmış. Bizimkiler, patlamayan top mermilerini sepet içinde mangal kömürünün üzerine koyarak onların istihkâmlarına yanaşıp köz içinde bırakarak patlatıyorlarmış. Öyle olunca da daha çok atış yaparlarmış.”

Karamürsel Taburu Bölük Komutanı Kaymakam (Yüzbaşı) Safiyüddin Bey,

Değirmendere ve Döşeme Milli Müfrezeleri Komutanı Zobuoğlu Hasan Bey, Servetiye Milli Müfrezesi Komutanı Mahmut Nedim Bey ve Güney (Servetiye) Cephesi Komutanı Mustafa Çavuş; Bahçecik’e ilk giren öncü kahramanlar.. Peşlerinde ise yiğitler ordusu! Kimi şehit, kimi gazi.. Hepsinin dilinde zafer niyazı..

Resimde Başiskele’yi istirdat eden yani kurtaran o öncü yiğitlerden bir kısmını zafer edasıyla, başlarında Kahraman Kaymakam; Yaylacık’taki Yunan siperlerinin üstünde tarihe not düşercesine poz vermişler.

Bizim sevincimiz ve gururumuz olan 29 Haziran günü, komşumuz ve kader arkadaşımız Karamürsel’in de hüzün günüdür. Hatta Karamürsel Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin teklifiyle 29 Haziran 1921 tarihi Karamürsel’in “Matem Günü” olarak ilân edilmiştir.

 

IV. İlk kurtuluşu, yani 27 Mayıs 1920’yi de unutmamak lazım. Zira Başiskele ‘ilk’ kez bu

tarih akabinde ilçe olmuştur. Bu tarih ekseninde kurulan Bahçecik Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve ilk kaymakamımız Abanozoğlu Süleyman Bey hakkında eldeki kaynaklarda fazla bir bilgi yok. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin tarih sempozyumlarında inşallah bu konuda da detaylı araştırmalara girilir.

Başiskele’nin ilçe (kaza) oluşunu bir de onu yapan komutanın ağzından dinleyelim. Şu şekilde anlatıyor Rahmi APAK:

“Gizlice mülâkat yaparak İnzibatçılar arasında propaganda yaptım ve birçoğunu İnzibatçılıktan caydırarak Milli teşkilat arasına sokmaya muvaffak oldum. 27 Mayıs’ta beraber bulunduğum Milli kuvvetlerle Bahçecik’i işgal ederek burada Müdafaa-i Hukuk teşkilatı yaptık ve bir tabur vücûda getirdik.

Bahçecik Nâhiyesi’ni kazâ hâline koyarak Kaymakamlığa Hamidiye Köyü’nden Abanozoğulları’ndan Süleyman Bey’i tayin eyledik. Taburun ve bölüklerin komutanlarını da seçerek tayin eyledik. Böylece 2 ay kadar Bahçecik ve havâlisinin asayişini sağladık. Bilahare teftiş için gelen Bursa Vâlisi Hacim Bey’in emriyle Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa’nın emrine girerek İzmit’te bulunan İnzibatçı kuvvetlere ve İngiliz kuvvetlerine saldırdık. Vukû bulan muharebede İznik Mutasarrıfı Fehmi, Gökbayrak Cemal, Polis Komiseri Ali ve Şerif Beylerle İnzibat kuvvetleri kaçırılmış ve harbi kabul eden İngilizlere de lüzûmu olan ders verilmişti.

Fakat Yunan Ordusu’nun Anadolu’da taarruza geçmesi üzerine ve İzmit Mutasarrıfı İbrahim’in yaptığı kötü propagandalar yüzünden kuvvetlerimizin çoğu dağıldı. Biz de elimizde kalanlarla birlikte Geyve Boğazı’na çekildik. Pederim (babam) Arslan Bey, Zobuoğlu Hasan Efendi vesair birçok zevât (kişi) hakikati anlayarak Millî cepheye iltihak etmişlerdir ve çalışmışlardır.”

Bu ilk kurtuluş düşmanla yoldaşlık ederek Millîcileri haydut ilan eden yerli işbirlikçilerden kurtuluştu. Daha evvel de söylediğimiz gibi seçenek çoktu ve kendi insanına karşı düşmanla birlikte düşmanlıkta yarış edenler vardı. İkinci ve ‘son’ kurtuluştan sonra İstiklâl Mahkemeleri divan-ı harplik 23 dava için İzmit’e geldi. Mahkeme heyetinin arkasında bir Türk Bayrağı ve bayrağın üstünde yeşil bir zemin üzerindeki levhada şu yazı mutlaka olurdu:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi İstiklâl Mahkemesi mücadelesinde yalnız Allah’tan korkar.”

 


SOFUOĞLU, Doç. Dr. Adnan, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, Sayfa 181, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006.

A.g.e., Sayfa 182.

ULUGÜN, F. Yavuz, Kocaeli Tarihi – Osmanlı ve Ulusal Kurtuluş Döneminde Kocaeli, Sayfa 72, KYÖD Yayınları, İzmit, 2002.

Ki bunlar Kocaeli Vilâyeti oluyor (Ocak 1922).

SOFUOĞLU, Doç. Dr. Adnan, Milli Mücadele Döneminde Kocaeli, Sayfa 182, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2006 (Zabıtlar’dan).

İKBAL, Muhammed, Benlik ve Toplum (Esrar ve Rumuz), Çev: Dr. Ali Yüksel, Sayfa 58, Birleşik Yayıncılık, İstanbul, 1996.

Mehmet KURDOĞLU ile Röportaj, Mayıs 2002.

Devrin önemli basın kuruluşlarından olan Tevhid-i Efkâr Gazetesi 20 Haziran 1921 tarihi nüshasında ‘Kahraman Karamürsel’in Kahraman Kaymakamı’ spotlu resimle kendisini haber yapmıştır. Sonraki araştırmacılara tez konusu olacak kimselerden olan Kaymakam Safiyüddin Bey; uzun boylu, geniş omuzlu ve adaleli, gür kaşlı, kemer burunlu olarak tarif edilir. ‘Siyah, iri bıyıkları onu yaşlı göstermesine rağmen gözleri azimli, hayatı seven ve dinamik bakışlarla dopdoluydu. Milis komutanları gibi sırtında fişekleri bol, kamalı, dürbünlü üniforma taşımaktaydı. Gösterişli üniformayı arkadan şık bir pelerin örtüyordu. Kocaman başını ise tiftikten örülmüş bir kalpak sarmıştı. Heybetli bir duruşu vardı.’ (ÖZDEMİR, Erdoğan, Karamürsel’in Kurtuluş Hikâyesi – Karşı Yakanın Beyleri, Sayfa 422 – 423, KBB Kültür Yayınları, İzmit, 2009)

Kurtuluş ezanı sonrasında ilk kurbanı Mahmut Çavuş’un Yunus (ÖZKARADENİZ) kesmiştir. (Selahattin KORKMAZ ile Röportaj, Ağustos 2007)

Kadem Duran’ların evlerinin önü.

ÖZDEMİR, Erdoğan, Karamürsel’in Kurtuluş Hikâyesi – Karşı Yakanın Beyleri, sayfa 429, KBB Kültür Yayınları, İzmit, 2009.

APAK, Rahmi, İstiklal Savaşı’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, Sayfa 172, TTK Yayınları, Ankara, 1990.

ULUGÜN, F. Yavuz, Kocaeli Tarihi – Osmanlı ve Ulusal Kurtuluş Döneminde Kocaeli, Sayfa 75, KYÖD Yayınları, İzmit, 2002.