“Barack Obama Başbakanı Niye Öptü?”

71

ABD Yeni Başkanı Barack Obama Türkiye’ye geldi, devletin üst makamlarıyla görüştü, TBMM konuştu ve muhalefet parti başkanlarına da, “lütfen”, onar dakika “hal-hatır” sordu ve gitti. Ülkemim milli kurumunda, en üst makamın mekanında, milletimizi suçlarken bizim muhteremler tarafından ayakta alkışlandı!

Sonra geldi 24 nisan… Devleti idare edenlerle Ermenistan arasında gizli görüşmeler devam ederken “ağababa”dan gelen direktif doğrultusunda “normalleşme” mutabakat zaptı da hazırlandı. Bir taraftan Cumhurun Başı “çok güzel şeyler olacak” derken icranın başı, “hayır olmayacak” mealinde söylemlerde bulundular.

Ve Obama TBMM konuşmasından sonra hiç kimseyi sarılıp öpmezken sadece Recep Tayyip Erdoğan’ı öptü. Bizler de beklemeye başladık; acaba daha önce bir dostlukları tanışıklıkları var mıydı? Öğrenelim diye. Öyle ya, birçok Avrupalı Devlet başkanı başbakanı Tayip Erdoğan’ın çok yakın dostları! Örneğin Yunan Başbakanı Karamanlis… İtalya Başbakanı Berlusconi, Alman Başbakanı Merkel, Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy, İspanya Başbakanı, Celal Talabani, Mesut Barzani, Katar Emiri el Maktum… Suudi Kralı vs… Herkes Recep Tayip Erdoğan’ın “yakın dostu”! Nereden geliyor bu dostluklar, ne zaman oluşmuş onu bilmek isteriz ama, buna hakkımız yok ki!  

Ama Şeytan oradan sesleniyor ve diyor ki; “…neden aklına getirmiyorsun yahu;  “Van Munit” i bile sonradan öğrendiği belli olan yabancı dil fukarası başbakan, acaba ne zaman edindi bu dostlukları, ne zaman oturup konuştular ve dost oldular bunlarla; neden sorgulamıyorsun, neye dayanarak dost oldular? Sonra devlet idarecileri arasıda kişisel dostluk olabilir mi? Olursa bunu devlet işlerine yansıtmak doğru mudur?”

“İyi de, a be şeytan, onu bilmek çok kolay değil ki. Ben sade vatandaş olarak bunu, nasıl olur da koskocaman bir başbakana sorayım!?” diye cevap verse şu melun şeytana, acaba doğru mu olur, işte o hiç bilinmez. Her neyse, geçelim…

Dolayısıyla Barack Obama samimiyetinin “dostluk” mu, yoksa “sevecenlik” mi, yoksa “riyakarlık” mı tam anlaşılamadı. Ama çok “özel” ve de “özgün” bir dostlukları olduğu, bu davranışlarda, yine “özgün” öpücükte saklı olmalıdır.

Derken sıra ABD kongresinde kongre üyelerine çekeceği nutka endekslendik. Herkes bekliyor; acaba Barack Obama “soykırım” diyecek mi, demeyecek mi?

Renkli ve de renksiz medya, Obama’nın yapacağı konuşmayı pür dikkatle bekliyor… Normalde “magazin yüklü” medya sanki dilini yutmuş, ses telleri felç olmuştu… ABD den gelecek haberler için kurnaz tilki edasıyla kulaklarını açmış, antenlerini dikmiş ve geriye saymaya başlamış: TV kanallarında tekrarlanan ifadeler çakışmaya başladı; sanki yeni yıla girilecekmiş de mumlar, şamdanlar sönmüş, geri sayım başlamış;  “… on, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki bir, ve Obamaaaa…”

**

İleri teknolojinin sağladığı sonsuz iletişim imkanlarıyla ABD kıtasına, dünyanın süper gücü ABD başkentinin temsilciler meclis binasına bağlanıyor tüm medya…Pür dikkat herkes… gerginlik… soluksuz geçen saniyeler… “Çinkola” dercesine anons edilen Obama sahnede, konuşuyor; kıvırtmadan, yalpa yapmadan, inandığı gibi, söz verdiği gibi konuşuyor:

”…94 yıl önce, 20. yüzyılın en büyük katliamlarından biri başladı. Her yıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde 1.5 milyon Ermeni’nin katledilmesi veya ölüme yürümesini anıyoruz”

“Ey vah! Ne diyor bu adama?” diye mırıldananlar çoğalmaya başladı. Haberi veren ya da aktaran kişi karşı taraftan “teyit” alıyor;

“Dedi mi dedi mi?”

Fakat ABD bağlantısından net bilgi akışı olmuyor. Meğer “olumsuz” konuşma devam ediyormuş ta, devlet TV si, işi kamufle etmenin yolunu arıyormuş… TRT “ana komanda masasındaki görevli” konuşuyor: “…sanırım, bağlantı olmadı!”

Haberi pür dikkat izleyen vatandaşlar, aslında bağlantı olduğunu anında anlıyor, ama, haberi sunan kişi Obama’nın ne söylediğini ya anlamıyor yada muhtemelen aldığı talimat gereğince fazla “açık” vermek istemiyor.

Obama konuşmaya devam ediyor: ”Ermeni halkı bizim kalplerimizde yaşadığı gibi, ‘büyük felaket’ de, bizim anılarımızda yaşamalı”  dedikten sonra haberi aktaran kişi, Obama’nın soykırımın Ermenicesi olan “Meds Yeghern” (Türkçe karşılığı “büyük felaket”) dediğini, ancak İngilizce olarak söylemediği için “büyük diplomatik başarı” olduğunu duyuruyor! Ve devamında, “…bu bir zaferdir diyebilir  miyiz?!” diye yoruma açık davet çıkaran yaklaşımla laf cambazların, kalemşorların işini kolaylaştırıyor Devletin TV si… Fakat, inadına bay başkan Obama daha da ileri giderek mürai kalemşorları iyice mahcup ediyor: “…1915’in korkunç olaylarının insanoğlunun kendi türüne insani olmayan tutumunun karanlık olasılığını hatırlattığını ve geçmişi gözden geçirmenin uzlaşma yönünde kuvvetli bir vaadi de içinde barındırdığını…” söyleyerek tüm umutları söndürüyor. Ve ardından talimatını ekliyor: ”Türk ve Ermeni halklarının, bu acılı tarih üzerinde dürüst, açık ve yapıcı bir biçimde çalışılması çabalarını kuvvetle destekliyorum. Ermeniler ve Türkler arasında ve Türkiye içinde cesur ve önemli diyaloglar gerçekleştiriliyor. Aynı zamanda Türkiye ile Ermenistan’ın ikili ilişkilerini normalleştirme çabalarını kuvvetle destekliyorum”

**

Buyurun, aldınız mı cevabı?!

Peki sonra ne oluyor?

Haberler düşüyor ajanslara; “Ermeni soykırımını inkar etmek suçtur” diye kanun çıkaran ve Türk tarihçilerinin ülkelerinde tutuklanacağını söyleyen taraflı İsviçre’nin gözetiminde bir çerçeve mutabakatına varıldığı anons ediliyor. Ağababanın direktiflerine uygun olarak, Ermenistan’la  “ilişkilerin normalleştirilmesi” için bir yol haritası çiziliyor. Bu haberi anında alan bay başkan sözlerine şunları ekliyor: ”Bu ilerlemeyi takdir ediyorum ve iki hükümete de sözlerini yerine getirmeleri çağrısında bulunuyorum.”

Başbakanı yanaklarından öpen güneş yanığı tenli bay başkan Türkiye’ye “nispet” olsun diye Ermenilerin methiyesini yapıyor bu sefer: “…Ermenilerin son 94 yılda dinamizm, dayanıklılık ve yetenekleri sayesinde, kendilerini yok etmeye çalışanlara karşı direndiler. ABD’nin de, 1915’ten sonra bu ülkeye göç eden Ermeni asıllı Amerikalıların topluma yaptığı katkılarla zenginleşti. Bugün, dostluk, dayanışma ve derin saygı duygularıyla her yerdeki Ermenilerin yanında duruyorum”

“Yaaaa… İşte böyledir begim (beyim), işte böyledir bu işler…” diyen Harputlu Gakgoş’u hatırlayarak, şu ifadesi zihnime çakılıp duruyor: “…dostunu düşmanını tanımayan adamın varacağı hali pür melali böyledir begim böyle!!!…”

Pek tabii ki bay başkan Ermenilerin yanında yer alacaktı, aksini düşünmek abesle iştigal olurdu. Bay başkan gelip Ülkemim milli sembolü olan TBMM de demediğini bırakmıyor, bizim muhteremler de onu ayakta alkışlıyorlar. Bay başkan dişlerimizi sayıp ona göre konuşuyor. Başbakan Erdoğan’ı kucaklayarak şapır şupur yanaklardan öpmenin hediyesini, Ermenilerin yanında Türkiye’nin karşısında yer alarak vermektedir!

**

Şunu bir türlü anlamak istemiyoruz; ABD’nin  Ortadoğu’daki, Kafkaslardaki menfaatleri için bu “sempatik” jestleri yaptığını… Bunu, akıllı adamlar açıktan söyler mi; söylemez. O da söylemedi, hangi ABD başkanı söyledi ki!

Bay başkan “soykırım” ifadesinin İngilizcesini kullanmadı diye “diplomatik zafer” olarak algılayan teslimiyetçi bir zihniyetin egemen olduğu bir yönetim biçimi ile daha çok yanaklarımızdan şapır şupur öpen olacaktır.

Velev ki “soykırım” ifadesinin Ermenicesini değil de İngilizcesini kullansaydı ne olurdu? Kaldı ki adam hiç kıvırmadan doğrudan orijinalini kullanmış! Acaba, bizimkiler  “Meds Yeghern” ifadesinin “soykırım” demek olduğunu anlamamışlar mı!?

ABD’nin 45 eyaletinde bu kelime zaten kabul edilmiş. Bay başkan öyle ya da böyle demiş, çok anlam taşır mı bu saatten sonra? Başka, ABD, Lozan’ı tanımamış diye hayıflananlar var; varsın tanımasın, sen de ona göre tavır alırsın!

Tabii ki “milli duruş” sahibi isen! Korkarak, boğazına kadar borçlanarak, vehimli komplekslere kapılarak, Ortadoğu’da birilerinin gölgesinde ortak olarak, ABD icazetiyle iş başında kalmaya devam ederek o milli duruşu sergileyemezsin…

ABD hayranlığını ülkenin milli politikası olarak algılayan zihniyetin nasıl bir tavır alacağını kestirmek zor. Türk milletinin tarihsel verilerini bilerek, dirayetli milli duruşla savunsalar, sorun çıkarma potansiyeline sahip her hareket engellenmiş olacak. Dış politikada uygulanan  yanlış stratejinin sonucu olarak, dün “kırmızı çizgiler” olarak ifade edilen politikalar bugün “yeşil çizgi” oldu. Bu başarı, başta bugünkü cumhurbaşkanı ve diğerlerinindir.

Devlet idaresinde sorunu oluşturanlar, yine sorunu çözecek olanlardır. Örneğin “çözümsüzlük çözüm değildir”, “kazan, kazan” sloganlarıyla uygulanan politikanın sonucu ortada.  Kıbrıs’ta “Evet ” oyu çıksın diye zil çalanlar, onu büyük zafer diye sevinenler bugün suskun!

Bay başkan Obama’nın yanaklarımızdan öpüşüne güvenerek, “soykırım” sözcüğünün ingilizcesini demediği için politik başarı sanan gafletin nelere mal olduğunu görmekteyiz! Bu ifadenin orijinal kullanımının (“büyük felaket”) her söylemin ötesinde olduğunu ne zaman anlayacağız?

Artık mızrak çuvala sığmıyor! Halkın gözünün içine baka baka yalan söyleniyor! Ecdadını “büyük felaketçi” olarak ilan eden bay başkana kimse “gık” dememiştir. Ne anlamda kullanıldığı tam anlaşılmayan “amaçsız kullanım” olarak algılanan “el bebe gül bebe okşanma” hikayesi ise sadece ülkemizde egemen olan politik düzeyi göstermeye yaramıştır.  

Suçlamalar karşısında sürekli savunmada, sütre gerisinde kalırsanız, karşıdan sürekli ateş alırsınız. Üstü kapalı “soykırımcı” ilan eden bay başkana söylenecek bir söz olmalıydı. Bay başkanın ten renginin mensubu siyah ırk, nasıl ki dün yurdundan yuvasından koparılarak “vahşi beyaz” adamın “prangalı tutsakları” olduysa, karşıtı “Kızılderili” ırkının, bay başkanın mensup olduğu ülke tarafından nasıl yok edildiğinin kendisine derhal hatırlatılması gerekirken, bu yapılmamıştır.

Yalan merkezli bir suçlama ile milletimizi töhmet altına sokma cesaretini hiç kimse bulmamalıdır. Bu cesaretin kaynağı, milli duruş gösteremeyen, ilkeli dış politikalar uygulayamayan idarecilerdir.

Türk milleti bu acizliği hak etmemiştir.

Sonuç olarak, düşününüz ki, bir tarafta “ağababa” var; beride geçmişiyle gurur duyan, haysiyetli, onurlu bir millet var. Ağababanın lideri gelip bu millete “hakaret” niteliğinde, “soy kıran millet” suçlamasında bulunuyor! Ve bu onurlu milletin güya temsilcileri bunu söyleyeni ayakta alkışlıyor!? Sonra, Başbakanı yanaklarından öpüp gidiyor! Peki, şimdi anladınız mı Bay Obama’nın niçin Başbakanın yanaklarından öptüğünü?!