Mahalli seçimleri hala bitiremedik. İtirazlar ve tekrar oy sayımı birçok yerde devam etti. Seçimlerin demokrasiye has bir olgunluk içinde olaysız geçtiği söylenemez. Bugüne kadar pek fazla rastlanmayan kavgalı, gürültülü, çatışmalı ve kanlı-bıçaklı bir seçimi geride bıraktıysak seçim güvenliğinin gerektiği gibi sağlandığı ileri sürülemez. Tahrik ve kavgacı üslup ülkeyi yönetenlerde olursa halk ne yapsın? İmam ne yaparsa cemaat de onu taklit eder. Geçen haftaki yazıma “27 Mayıs 1960 öncesine dönüş mü?” şeklinde başlık atmam haklı endişelere dayanmaktadır.
Toplumu germe ve kavgacı üslup sorumsuzluğun işaretidir. Toplumu kamplaştırıcı ve insanları birbirine ötekileştirici çok yanlışlar yapıldı. Bir ilçemizde iktidar partisinin gençlik kolu duvarlara yapıştırdığı ilanlarda AKP’ye rey vermeyen esnaftan alış-veriş yapılmamasını bile isteyiverdi.
Toplumun her kesiminde ve spor karşılaşmalarındaki kötü ve çirkin tezahürat spor yapmak yerine kavga ve istenmeyen davranışları ortaya çıkardı. Bu çirkin ortama yabancı sporcular da uydu. Fenerbahçe ve Galatasaray arasında oynanan futbol maçında bir yabancı ve bir yerli oyuncu çirkin davranışlar sergiledi. Genellikle spor müsabakalarında şiddet ve ateşli kavgalar sıklaştı. Genç nesillere kötü örnek olunmaktadır. Tabii ki başta bazı siyasiler… Türkçe bile bilmeyen yabancı sporcuların bile zamanla ortama uymaları üzücü görüntüler ortaya çıkarıyor.
***
Halkın tercihine saygı esastır. Milli irade her şeyin üstündedir. Milli irade sadece iktidara verilen oyları kapsamaz. Ancak, milli irade ve halkın tercihi çeşitli şekillerde ve demokrasi terbiyesine uygun olmayan tarzda etkilenebiliyor ve tercih menfaat karşılığı da gerçekleşebiliyorsa; halkın tercihine saygı ne ölçüde duyulabilecektir?. Haksız rekabet yaratıcı menfaat ve imkan dağıtma bizzat demokrasiyi yozlaştırma değil midir? Maalesef basında 12 katrilyonluk yardımın topluma narkoz olarak verildiği manşetleri ve iddiaları yer alıyor. Sosyal yardım görüntüsü adı altında dağıtılan bu para ile istihdam yaratıcı kaç yatırım yapılırdı? Bu tür yardımların %50 arttığı iddiaları var.
***
2011 Dünya Değerler Araştırması‘nın Türkiye ayağı sonuçları herkesi ilgilendiriyor. Meselâ, Türkiye’de muhafazakârlaşma dikkat çekiyor. Ancak vatandaş ne pirim yapıyorsa öyle görünmek istiyor. Bu da tartışmalı bir konu… Araştırmada bazı çelişkiler ortaya çıkıyor. Bizim kültürümüzde dünyevilik ile uhrevilik bir bütünün parçalarıdır. “Din ölümden sonrasına anlam kazandırır” diyenlerin oranı %79 çıkarken; “Yaşadığımız dünyaya anlam kazandırır” diyenler %21‘dir. Deneklerin %81‘i kendilerini dindar olarak tanımlamaktadır. Oruç tuttuğunu söyleyenlerin oranı %87, namaz kıldığını belirtenler de %70‘tir. Ramazanda lokantaların iftara kadar kapalı kalomasını isteyenler 2007’de %39‘iken; 2011’de bu oran %44‘e çıkmıştır. Dışarıda çalışan bir annenin çocuklarının zarar göreceğini düşünenler %70‘dir. Komşu olarak istenmeyen gurupların başında %84 ile eşcinseller, %74 AİDS’liler ve %68 ile nikâhsız yaşayan çiftler, %64 tanrıya inanmayanlar gelmektedir. Evliliği modası geçmiş kabul edenler %8‘dir (Bkz. Erkal, Mustafa.E., Sosyoloji (Toplumbilimi), İlaveli 16.Baskı, İstanbul, 2012, s.156). Sonuç olarak olumlu gelişmeler sözkonusu değildir.