Batı bize yüzyıllardır açılım yaptıra yaptıra 779.000km²’lik Anadolu Coğrafyasına sıkıştırıverdi. Biz ise; dışarının isteklerine o kadar açığız ki son 200 senedir ve bilhassa Berlin Anlaşmasından itibaren Avrupalı olabilmek için açılımlar yapmaya bir türlü doyamadık.
Balkanlarda bol bol açılım yaptık, Girit’te ve Ege Adalarında açılımlara devam ettik. Kıbrıs açılımı ise son anda önlenebildi. Eğer Annan raporuna Evet dedirtilen Türklere Rumlarda katılmış olsaydı; KKTC’yi kendi elimizle bitiriyorduk. Anlaşılan açılım merakı sürüp gitmektedir. Önce Kürt açılımı dedik; sonra bunu demokratik açılıma çeviriverdik. Şimdi de hiçbir zaman Kürtleri temsil edemeyen terör örgütü ile açılımı oynuyoruz. Bir tarafta Kandil, bir tarafta İmralı; diğer tarafta sözde müttefik ağabeyimiz açılım oyununu sürdürüyoruz. Neredeyse yeni anayasayı İmralı’ya ve malum partinin taraftarlarına terk eder hale geldik.
Yeni anayasada ülkenin bölünmez bütünlük ilkesini savunmanın, bazılarınca farklılıkları dışlama ve bastırma olarak anlaşıldığını görüyoruz. Hangi anayasa devletin ülkesi ve milletiyle bölünmesi ve sonlandırılması için yapılabilir?Türk Milletini milletleşme sürecinden döndürmek, boy, kabile, etniklik ve mezhep taassubunu ayağa kaldırmak ve insanları birbirine ötekileştirmek ve birbirinden soğutmak Türk Milletini basit bir kalabalık gibi görmek, farklılıkları kutsallaştırmak ve bütünün önüne dikmek birer açılım ve demokratikleşme olarak görülüyor. Aslında anayasa tartışmalarında yeni anayasacıların ortaya koyduğu milli ve üniter yapıyı dinamitleyen görüşler toplumumuzdaki marjinal gruplar sesidir. Yapılan araştırmaların çoğunda bu grup %5 ile %7 arasında değişmektedir.
Millet kavramı biyolojik gerekçelere göre ortaya çıkan bir kavram ve tasnif değildir. Milletleşme kültürel mutabakat olup, kültürel ortak paydalarda birleşebilme ve ortak idealleri yaşatabilmektir. Türkiye’yi milletleşmeden geriye çevirmek değişik bir gericiliktir.
Bazıları bu karmaşa ortamında “İslam Milleti“nden bahsetmektedir. Millet kavramı Arapçada ümmet karşılığı kullanılmaktadır. Türkçeye girdikten sonra anlam değiştirmiş ve Batı’daki “Nation“ın karşılığı olmuştur. Dünya’da Ortodoks Milleti, Protestan Milleti, Katolik Milleti gibi bir takım olmayan tasniflere özenerek Türkiye’de Türk Kimliği ile uğraşmak ateşle oynamaktır.
TUİK‘in (Türkiye İstatistik Kurumu) yaptığı yaşam memnuniyeti araştırması 2012’ye göre, mutlu olduğunu beyan edenlerin oranı sürekli düşmektedir. 2011 yılında mutlu olduğunu ifade edenlerin oranı %62,1 iken bu oran 2012 yılında %61‘e gerilemiştir. Aslında mutluluk veya mutsuzluk da göreceli kavramlardır. Mutlu olduğunu beyan edenlerin bir kısmı zaman zaman işsizlik tehlikesi ile karşı karşıya olduklarından,ekonomik sıkıntılardan ve çocuklarını istedikleri gibi eğitememekten şikayet edebilmektedirler. Türk toplumunda insanlarımızın dikkat çekici bir özelliği de, mutsuzluğu dışa vurmamak ve gizleme özelliğidir. Bilhassa mutsuz birçok insanımız dışa karşı kendini mutlu göstermeye çalışır.
Okurlarımıza tavsiye edebileceğimiz bazı eserler devamlı soruluyor. Mehmet Eröz’ün “Kürtlerin Menşei ve Türkmenlerin Kürtleşmesi, İktisat Fakültesi Sosyoloji Konferansları 28. Sayı, Ahsen Batur’un “Kürdoloji Yalanları, Selenge Yayınları 2011 İstanbul, Bilal Şimşir’in Kürtçülük (1787-1923) C.1 ve Cilt 2 Ankara 2007, Orhan Türkdoğan’ın Etnik Sosyoloji, Timaş Yayınları, Ali Tayyar Önder’in Türkiye’nin Etnik Yapısı, Prof.Dr.Ümit Özdağ‘ın yayınlarını ve yakın tarihimiz için de Yağmur Tunalı’nın Kavga Günleri: 1968-1990, (Bilge Kültür Sanat Yayınları) şimdilik tavsiye edebileceğimiz eserler arasındadır.