Dünyamız ve insanoğlu dinamik bir yapı üzerine yaratılmıştır. Bir insanın ömrü, Dünya’nın yaşı yanında, okyanustaki bir katre gibidir. Bir insanın ömrü içindeki gördükleri, tüm geçmişi ve geleceği kavrayabilecek bir kapasitede değildir. Hele hele hikmetinden sual olunmayan meselelerde oldukça acizizdir. Üstelik, Yaratıcımızın verdiği beyin veya akılın sadece % küsurunu kullandığımız söyleniyor. Maalesef insanoğlunun tembelliği ve bilgiçlik taslama hastalığı yüzünden kullandığımızı varsaydığımız % 2 lik aklı bile tam verimli ve etkin kullandığımızı söyleyemeyiz. Buna rağmen, ustalaştık, her şeyleri öğrendik, kamil olduk, diyorsak, işte o zaman bittik demektir.
Zira, değişmeyen tek şeyin değişim olduğu dünyamızda, yaşamımız, bitmek tükenmek bilmeyen gelişme, ilerleme, yenilik ve dinamizmle doludur. Bizim ömrümüz hiç bir şeyi mükemmelliyetçi derecede öğrenmeye ve yaşamaya yetmeyecektir. Hayat, rastgele ve misyonsuz yaşanılarak bitirilecek bir süre değildir. Geçmiş nesillerden devraldığımız bayrağı, en iyi ve etkin bir şekilde taşıyarak, gelecek nesillere hak ettikleri güzellikte devredeceğimiz bir serüvendir. Bisiklete binen bir kişi ilerlemek için nasıl pedala sürekli basmak zorunda ise, bizler de kaliteli hayat pedalına sürekli basmak zorundayız. Aynı zamanda da, akıl ve beyin paraşütümüzü de olanca gerginliği ile açmaz zorundayız. Hepimiz hayatımızın her anında sürekli öğrenen öğrencileriz. Ne kadar usta olduğumuzu zannetsek bile…
O halde, niçin kendimize göre zayıf gördüğümüz insanları acımasızca eleştiririz? Hata yakalamak hüner değil ki.. Hüner takdir etmek, gönül gücünü yüksek tutmak, cesaretlendirmek, yol göstermek, daha iyiye gitmesine yardımcı olmak. Bazen derler ki, herkes bildiği işi yapsın veya ilk başladığı işe devam etsin. Yani Şimdi Cüneyt Arkın’a niçin doktorluk yapmadın da oyunculuk yaptın mı demek istiyoruz? Einstein’e sen ilk okulu dahi bitirememiştin, buluşçu bilim adamlığında ne işin var mı demek istiyoruz? Erol Evgin’e, sen niçin eczacılık yapmadın da sanatçılık yaptın mı demek istiyoruz?
Her meyvenin olgunlaşma süreci farklıdır. Kimin tomurcuğunun ne zaman açacağı belli olmaz. Bir kişiyi yalnızca bir kulvara hapsetmek doğru değildir. Hayalleri, cesaretleri, arzuları, tutkuları, hedefleri, amaçları kırmak ve küçültmek yerine, onları samimiyetle desteklememiz, övmemiz ve yüreklendirmemiz gerekir. İlk defa şiir yazan birinin şiirine bakan bir güya ustanın; “sen şiir yazma başka bir şey yap” demesi uygun değildir. Hiç bir profesyonel, yaptığı ilk işi hatasız yapmamıştır. Rambo ismiyle ünlenen Silvester Stallone’nin ilk başlarda 70 civarında film ajansından geri çevrildiğini öğrendiğimizde, sonradan çok ünlü olacak bir yazarın ilk kitabına gelen ret yazılarının 75 cm. boyuna ulaştığını öğrendiğimizde, konunun önemi daha da çok ortaya çıkıyor.
O halde, herkesin içinde bir cevher vardır. Büyüklere düşen görev,o cevherin ortaya çıkarılmasına ve işlenmesine yardımcı olmaktır. Üzerini toprakla iyice örtmek değildir. Acemileri ve çocukları hatalarından dolayı, rencide etmek, suçlamak, değersizleştirmek, kıskanmak, yardımcı olmamak, kalitesiz insanların işidir. Yüksek kaliteli insanlar, çıraklarından da, acemilerden de, çocuklardan da, hatalarından da, daha iyilerden de, hala öğrenmeye ve kendilerini yenilemeye devam ederler. Onların lügatlarında olumsuz hiç bir yaklaşım yoktur. Gelişmeyi, yenileşmeyi, okumayı, öğrenmeyi, paylaşmayı, dayanışmayı, sinerji üretmeyi rolantiye almak asla yoktur. Onlar bilgelik merdivenlerinin basamaklarının hiç bir zaman bitmeyeceklerini bilirler. Ustalaştıkça olgun başaklar gibi başlarını öne eğerler. Hoş görürler, affederler, yakın dururlar, öğrenme ve araştırma sinerjisi yayarlar. Kendilerinden sonraki nesillere en güzel mirası bırakma sevdasıyla yanar tutuşurlar.
Selam, sevgi ve dualarımla…