28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu kararları ile başlayan ve o dönemde iktidarda bulunan Refah-Yol iktidarının işbaşından uzaklaştırılmasına kadar giden sürecin adı olan 28 Şubat,aradan 16 yıl geçmesine rağmen hala tartışılmaya devam ediyor.
Peki, neydi 28 Şubat?
-Birilerinin zannettiği gibi yükselen irtica tehdidine dur demek ve rejimi kurtarmak adına yapılan bir silahsız müdahalemiydi?
-İç dinamiklerden kaynaklanan ve herhangi bir dış etkenin rol almadığı bir güç ve iktidar savaşımıydı?
-Veya yerli aktörlerin de rol aldığı ama senaryosu uzaklarda yazılmış çok ustaca bir toplum mühendisliği ve Türkiye’nin kontrol dışına çıkmasını sağlamaya yönelik bir projemiydi?
Siyaset ve Savaş bilimlerinin düşünen ve fikir üreten insanlara öğrettiği çok güzel bir ders vardır. “İlişkilerin adam akıllı karmaşıklaştığı dünyada ciddi hiçbir gelişmeyi dış dinamiklerden bağımsız veya tek sebepli olarak açıklamak mümkün değildir.”
Dolayısıyla Türkiye’nin son dönemine damga vurup şekil veren 28 Şubat Sürecini yalnızca iç dinamiklerle ve rejimi koruma iç güdüsünün tetiklediği bir takım niyetlerle anlamaya veya açıklamaya kalkmak hem mantıkla, hem de gerçeklerle alay etmek olur.
O halde 28 Şubat’ı doğru anlamanın yolunun kapsamlı bir bakış açısı ile o günlerin öncesinden bu güne doğru bölge ve dünyadaki gelişmeleri doğru kavrayabilmekten geçtiği kuşkusuzdur.
O günlerden bu güne birlikte bir gezinti yapalım isterseniz.
*TESPİT 1: Sovyetlerin dağıldığı,iki kutuplu dünyanın yerini ABD merkezli tek kutuplu dünyaya terk ettiği 1990’lar sonrası dönem,tek patron ABD’nin dünyada küresel egemenliğini perçinleme amacıyla Yeni Dünya Düzenini kurmaya çalıştığı ve amaçla öncelikli hedef olarak seçtiği İslam Coğrafyasında mutlak kontrolü sağlamaya yönelik BOP (Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Kuzey Afrika ve Büyük Ortadoğu Projesi) u devreye soktuğu dönemdir.
Küresel egemenliğin yolunun Fas’tan Çin’in batısına kadar olan ve çoğunlukla Müslüman toplumların yaşadığı coğrafyayı mutlak kontrol altına almaktan geçtiğini gören ABD ve müttefikleri bu amaçla BOP’u devreye sokmuşlardı ve işi şansa bırakmak istemiyorlardı. Çünkü;
-Bu coğrafya dünyanın merkezi coğrafyasıydı ve tarih boyunca dünyaya egemen olma iddiasındaki bütün küresel güçler bu coğrafyayı mutlak kontrol altına almak istemişlerdi.
-Dünya’nın enerji kaynaklarının üçte ikisi bu coğrafyada idi ve yine dünya nüfusunun üçte ikisi bu coğrafyada veya bitişik coğrafyalardaydı.
-ABD politikalarına yön veren fikir ve düşünce adamlarının çoğu ABD’nin küresel egemenliğine engel veya rakip güçlerin bu coğrafyadan veya çevresinden çıkabileceği dolayısıyla bunlara karşı tedbir alınması gerektiği uyarısında bulunuyorlardı.
Sadece birkaç örnek verelim isterseniz.
“ABD için en önemli jeopolitik ödül Avrasya’dır.Bu bin yılın yarısı boyunca dünya meseleleri Avrasyalı güçlerce,bölgesel güç için birbirleriyle mücadele eden ve küresel güce erişmeye çalışan bu insanlarca belirlendi.Artık Avrasyalı olmayan bir güç Avrasya’daki üstün güçtür ve Amerika’nın Küresel üstünlüğü doğrudan doğruya Avrasya kıtasındaki hakimiyetinin ne kadar süre ve ne kadar etkili sürdürüldüğüne bağlıdır… Avrasya yer kürenin en büyük kıtasıdır ve jeopolitik olarak bir eksendir. Avrasya’ya hükmeden güç, yer kürenin en ileri ve ekonomik olarak en verimli üç bölgesinden ikisini kontrol edecektir.
Brzezinski’ye göre Süveyş kanalı ile Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’ne kadar olan coğrafya Küresel Balkanlar Bölgesidir ve mutlak surette kontrol altına alınmalıdır. (Brzezinski Tercih sayfa 285-Brzezinski Büyük Satranç Tahtası sayfa 46-52)
Yine Brzezinski’ye göre Küreselleşme dünyanın Amerikanlaşmasıdır.(Brzezinski tercih sayfa 228) Yani anlayacağınız Amerika’nın kontrolü altında olmasıdır.
“Sanki bir doğa kanunuymuş gibi her yüzyılda tüm uluslar arası sistemi kendi değerlerine göre yeniden biçimlendirecek kuvvet, irade ve entelektüel moral güce sahip bir ülke ortaya çıkmaktadır.”(Kissinger Diplomasi sayfa 9)
Kissinger’e göre bu gün bu güç ABD’dir ve dünyayı istediği gibi şekillendirme hakkına sahiptir.
“Yerlileşme ve dinin yeniden doğuşu küresel olgulardır. Bu olgular en açık bir biçimde kendilerini Asya ve Müslüman ülkelerden kaynaklanan kültürel iddialar ve Batı’ya karşı meydan okumalarda göstermektedir.”(SamuelHundington Medeniyetler çatışması sayfa 142-143 )
S.Hundinğton o meşhur eserinde ABD ve müttefiklerini uyarıyor ve İslam dünyası ile Çin’in ABD merkezli güce en önemli tehditler olduğunu söylüyordu. Hatta Hundington daha açık konuşarak batının iddia edildiği gibi Fundemantalist İslam’a değil İslam’ın kendisine düşman olduğunu söylüyordu.
ABD’nin önde gelen düşünce adamlarından birisi olan Francis Fukuyama ise esasen dünyanın sonunu ilan etmiş ve ABD’nin evrensel homojen devletinin önünde engelleyici bir gücün kalmadığını söylemişti.
Ama o ve diğerleri ABD merkezli yeni küresel gücün yıkılan komünizmin yerini alan yeni düşmanını ilan etmişlerdi; İslam.
O halde İslam’a bir çeki düzen verilmeliydi ve onun için de İslam ülkeleri gerekirse işgal edilerek tam kontrol altına alınmalıydı. Nitekim düğmeye basıldı ve BOP bu amaçla devreye sokuldu.
BOP ile şunlar amaçlanıyordu.
-Hedef coğrafyada bulunan rejimleri ABD ve müttefikleri ile uyumlu hale getirmek,
-Bölgenin ekonomik ve ticari yapısını ABD ve müttefikleri ile bütünleştirmek,
-Bölge halklarının inanç ve kültür yapılarını mümkünse ABD ve müttefikleri için zararlı olmayacak hale dönüştürmek,
-Bölge kaynaklı olan ve ABD ve müttefikleri için güvenlik tehdidi olabilecek unsurları etkisizleştirmek,
-Gerekirse sınır değişikleri ile yeni devletler oluşturup veya mevcut devletlerin yapısını değiştirip ABD ve müttefikleri için kalıcı dostlar ve müttefikler oluşturmak.
1990’dan bu güne meydana gelen gelişmeleri hep birlikte yaşadık ve hala yaşıyoruz. Bu hedeflerin ne kadarının gerçekleştiği veya gerçekleştirilmek üzere olduğu hepimizin malumudur.
*TESPİT 2: Afganistan ve Irak işgalleri bu planın bir parçasıydı. İslam’ın içinin boşaltılarak dönüştürülmesi projesi olan Ilımlı İslam Projesi bunun bir parçasıydı. Bu gün bütün İslam dünyasında içimiz burkularak seyrettiğimiz mezhep çatışmaları ve etnik ayrılıkçılığın körüklenmesi bu planın bir parçasıydı.
*TESPİT 3: Bu planın yürümesi için ABD ve müttefiklerinin Müslüman coğrafyada İslami kimliği öne çıkan ama ABD ile işbirliğine hazır yerli iktidarlara ve guruplara ihtiyacı vardı. Hatta bu onlar için en önemli ve vazgeçilmez gereklilikti.
*TESPİT 4: Rahmetli Erbakan’ın politikalarını beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama Erbakan ABD ve müttefikleri için işbirliği yapılacak kişi değildi. Onlara mesafeliydi. D-8 diyordu.İslam Ülkeleri ile işbirliği diyordu,milli ve yerli ekonomi diyordu vs.
TESPİT 5: Türkiye ihmal edilerek BOP gerçekleştirilemezdi. Türkiye olmazsa olmazdı ve bu işin kilit ülkesiydi. Onun için öncelikle Türkiye’nin bir kalıba sokulması gerekiyordu.
TESPİT 6: Üstelik Türkiye’de işler kolaydı. Zira öteden beri işbirliği içerisinde olan sivil ve askeri unsurlar vardı. Bu unsurların diri tutulan duyarlılıkları vardı. Bu duyarlılıkları kaşıyacak olaylarla sıkça karşılaşmak mümkündü. Nitekim yok Kudüs Gecesiydi, yok Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin konuşmasıydı,yok Sayın Erbakan’ın ve bazı partililerin bir kısım ziyaret ve konuşmalarıydı derken o duyarlı çevreler harekete geçirildi ve malum süreç başlatıldı.
TESPİT 7: Bu süreç öyle bir cadı avına dönüştürüldü ve dindar kitleler öyle bir ürkütüldü ki devlete ve rejime küskünlük ve yeni arayışlar tetiklendi.Sistemin bir bakıma teminatı olan merkez partiler devre dışı kaldı.Yeni siyasal aktörler devreye girdi ve yeni bir dönem başladı.
TESPİT 8: Rejimi kurtaracağız zannıyla senaryonun oynanmasında rol alan yerli aktörler yani silahlı kuvvetler ve bazı sivil odaklar içindeki bazı unsurlar ise kullanıldıklarını anladıklarında ise artık iş işten geçmişti.Hatta koruma altına alınan Çevik bir dahil dönemin aktörleri bu gün cezaevinde gün sayıyorlar.
28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir’i, ona akıl veren Alan Makovsky’leri,BÇG’leri,28 Şubat’ın bin yıl süreceğini söyleyenleri,gerekirse ibadetleri dahi kısıtlayabileceklerini söyleyen dönemin cumhurbaşkanı A.Necdet Sezer’leri,dönemin masum mağdurlarını konuşurken işin bu taraflarını görmezden gelirsek körleri sağırları oynamaya devam ederiz.
Zaman gözleri açmanın ve bölgemize ve milletimize karşı tezgahlanan küresel oyunları görmenin ve uyanık olmanın zamanıdır.