Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, devletin “hürriyet ve istiklâlini muhafaza ve müdafaa” görevini Türk Gençliğine, bu gençliğin yetiştirilmesi görevini de “Maarif ordusu” dediği ve “dünyanın en muhterem varlıkları” kabul ettiği öğretmenlerimize teslim etmiştir. Onun için de, savaştan çıkmış, yeniden yapılanma süreci ve mali sıkıntı içinde olan ülkemizde öğretmenin mali yönden kimseye muhtaç olmasını istememiş, bunun için de en yüksek düzeyde maaş alan memurlar arasında yer almasını sağlamıştır. Öğretmenlik, dünyanın gelişmiş bütün ülkelerinde en kariyerli mesleklerden biridir ve bu yüzden de mali ve sosyal statüsü yüksektir.
Öğretmen, sadece yükseköğretimde öğrendiklerini öğrencilerine aktaran bir papağan değildir. Öğretmen, ailelerin en kıymetli varlığı olan çocukları sevgiyle kucaklayan, bilgiyle kuşatan, yeteneklerini geliştiren ve hayata hazırlayan ulvi bir mesleğin sahibidir. Bütün bilgi, görgü, beceri ve tecrübesini öğrencisiyle paylaşır. Yirmi dört saatini öğrencisinin gelişmesine ve başarısına adayan insandır. Çünkü okuttuğu, öğrettiği ve eğittiği çocuğun, gencin ülkenin geleceğinin sahibi olacağını bilir. Bu görev sorumluluğu ve bilinci ile çalışır. Öğretmen, basit bir masa memuru değildir, ülkenin geleceği ellerine teslim edilen insandır.
Öğretmen, ders saatleri dışında da eğitim etkinlikleri yapar; sosyal, sportif, kültürel ve sanatsal yönden öğrencilerine destek olur, rehberlik yapar; çeşitli yarışmalara hazırlar; onları araştırma yapmaya ve proje hazırlamaya yönlendirir, bu konuda danışmanlık yapar. Öğretmen, gece evinde de bir gün sonraki dersine hazırlanır, plan yapar, deney hazırlar, ödev ve proje konusu belirler, yazılı soruları hazırlar, ödev-proje ve yazılıları değerlendirir, bunlarla ilgili notları e-okul sistemine girer. Tatil günlerinde, Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Eğitim Müdürlükleri ile çeşitli Bakanlıkların, kuruluşların, ÖSYM ve Açık Öğretim Fakültesinin merkezi sınavlarında görev alır.
Öğretmen, öğrencisinin ailesinin kayıtsız bir üyesidir. Yerine göre öğrencisinin ikinci anne veya babasıdır. Öğrencisinin ailevi sorunları, maddi ve manevi sıkıntıları, sağlığı, çalışma ortamı ve şartları, çevresi, alışkanlıkları ile ilgilenir. Onları iyileştirici ve çözücü çalışmalar yapar. Bu konularda maddi ve manevi fedakârlıklardan kaçınmaz. Rehberi olduğu sınıfın bütün öğrencilerinin akademik performansları, ruhsal durumları, sosyal etkinliklerle ilgileri ve başarıları ile ilgilenir, devam durumlarını takip eder, yönetim, öğretmen ve diğer öğrencilerle problemlerinin çözümüne yardımcı olur, öğrenci gözlem formlarını doldurur.
Öğretmen, ders saatleri dışında, okuldaki sosyal etkinlik kulüplerinde danışmanlık, çeşitli komitelerde ve kurullarda üyelik yapar. Öğretmenler Kurulu, Şube Öğretmenler Kurulu, Zümre Öğretmenler Kurulu ve Eğitim Bölgesi Öğretmenler Kurullarına katılır. Tatil günleri ve dönemlerinde Bakanlığın ve Milli Eğitim Müdürlüklerinin hizmet içi eğitim seminerlerine, kurslarına ve sempozyumlarına, çeşitli resmi ve özel kurum ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin eğitim faaliyetlerine katılır.
Öğretmenin, burada ifade etmeyi unuttuğumuz daha birçok görevi vardır. Öğretmenin yaptığı çalışmalar, alt yapı yatırımları gibidir, herkes tarafından fark edilmez ve hemen sonuç vermez. Ama yüzde yedi okuryazarı olan Cumhuriyet Türkiyesi, büyük önder Atatürk’ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği 24 Kasım 1928 tarihinden bir yıl sonra açılan eğitim seferberliği ile 1,5, milyon insanını okuryazar haline getirmiştir. Bütün olumsuzluklara rağmen bugün bir yerlere gelmişsek, ülkemiz Balkanlar, Doğu Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Kafkasya ve Ortaasya’daki dost ve komşu ülkelerden daha ileri durumdaysa, bunu Cumhuriyet eğitimine, Atatürk’e ve Türk öğretmenine borçluyuz.
Bugün mezrada, köyde, kazada, şehirde bayrağımızı şerefle dalgalandıran ve eğitim meşalesini küçük ve genç beyinlere taşıyan, onlara Türkçeyi, Türkiye’yi ve insanlığı öğreten bu fedakâr öğretmenlerimizdir. Türk öğretmeni; insanımızı millî, insanî ve ahlakî değerlerle eğitmek, ülkemizi muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak idealleriyle ücra yurt köşelerinde çeşitli yokluklar ve sıkıntılar içinde hizmet verirken, zaman zaman bölücü terör örgütlerinin hedefi olmakta kaçırılmakta veya şehit edilmektedir.
Fakat, bugün Türk öğretmeninin başta maddi sorunları olmak üzere birçok sorunu bulunmaktadır. Bugün bir yıllık öğretmen 1600 lira, otuz yıllık öğretmen 2000 lira maaş alıyor. Aralarında dört yüz liralık fark var. Ders ücreti 8 lira. Okulun ilkokul mezunu hizmetlisi ile üniversite mezunu öğretmeni arasında en fazla 100 liralık fark var. Aynı tahsili yapan bazı memurlarla öğretmen arasında iki-üç kat fark oluşmuş durumda. Otuz yıllık bir öğretmen emekli olduğunda 1500 lira emekli maaşı alıyor.. Öğretmen öğrencisi gibi giyinemiyor, harcayamıyorsa, kitap, gazete, dergi alamıyorsa, çocuğunu istediği gibi giydirip, gezdirip okutamıyorsa, bu öğretmenden verimli olmasını, sorunlarından sıyrılıp kendini işine vermesini nasıl bekleyebilirsiniz ? Hele bir de kiracı ise, bu kişinin geçim derdinden başka düşüncesi olur mu?
Değerli öğretmenlerimiz, bunların hepsi doğru ama, herkes toplumdaki yerini kendi tayin eder, Bu zorluklarınızın faturasını öğrencinize çıkarmaya kalkmak, “ben bu paraya bu kadar çalışırım” demek, öğretmenlik sıfatını taşıyan kişilere yakışmaz. Toplum hayatında bütün haklar büyük fedakarlıklar ve mücadelelerle kazanılmıştır. Unutmayalım, ağlamayan çocuğa ne meme, ne mama verirler. “Hak verilmez, alınır.” Kimseyi suçlamayalım, her toplum, her topluluk lâyık olduğu idare ile yönetilir.
Bu duygu ve düşüncelerle saygıdeğer öğretmenlerimizin onur günü olan ÖĞRETMENLER GÜNÜnü en samimi duygularımla kutlarım.