Yorum yok- Dindarlar da zengin olur

108

28 Nisan 2012 tarihinde ulusal basında ‘Balıkesir SEKA Fabrikası’yla ilgili bir haber yayınlandı.  “Gece Yarısı Geçen Kritik Karar’ başlığını taşıyan ve ‘AKP dün gece yarısı çok kritik bir yasayı Meclisten geçirdi’ alt başlığıyla verilen, ‘özelleştirme ihaleleri konusunda yargının verdiği kararlar yok sayılacak, son sözü Bakanlar Kurulu verecek’ cümlesiyle dikkat çeken ve (http://siyaset.milliyet.com.tr/gece-yarisi-gecen-kritik-karar/siyaset/siyasetdetay/28.04.2012/1533869/default.htm ) adresinde yayınlanan haber:
“13 Mayıs 2003’te, 1800 dönüm arazisi, 185 lojmanı, sosyal tesisleri ve diğer varlıkları ile Balıkesir SEKA fabrikasının özelleştirme ihalesi öncesinde 51 milyon dolar değer biçilir ve ihalede tek teklifi veren Yeni Şafak Gazetesinin sahibi Albayraklara 1,1 milyon dolara satılır. Özelleştirme Yüksek Kurulunun onayıyla 24 Haziran 2003 tarihinde fabrika Albayraklara devredildiği,

Bursa 2. İdare Mahkemesinin, satışla ilgili görülen davada, kamu yararı ve özelleştirmenin amacına uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle 28 Temmuz 2003 tarihinde yürütmeyi durdurma ve bilahare iptal kararı verdiği, kararın temyiz edildiği, başka yargı organlarında fabrikanın iadesi için beş karar daha alındığı, Albayraklar’ın açtığı 700 bin liralık tazminat davası nedeniyle fabrikanın geri alınamadığı,

AKP grup Başkan Vekili Nurettin Canikli’nin; “özelleştirilen yere yatırım yapıldıktan sonra onun devlet tarafından geri alınması mümkün değil” şeklinde açıklama yaptığı ve bu açıklamanın; Balıkesir SEKA fabrikası konusunda Hükümetin Albayraklar lehine karar vereceği beklentisini güçlendirdiği” bilgilerini içeriyordu.

Henüz bu habere bir mana verememişken çok kıymetli bir dostumun gönderdiği; Aktüel dergisinden Ece Vahapoğlu’nun, “İslami Burjuva” diye tanımladığı kesimin evlerini tasarlayan, Vogue Interiprs’un sahibi 33 yaşındaki genç iç mimar Şafak Çak ile yaptığı söyleşiyi (http://www.yeniaktuel.com.tr/top112,174@2100.html)  okudum.

Son dönemdeki İslami burjuvazinin eve dair zevklerinin konuşulduğu sohbette Mimar Şafak Çak, müşteri profilini; “halen müşterilerimin yarısı İslami burjuvazidir. Son dört senedir müşteri tarzında değişiklik var. İktidara yakın, daha muhafazakâr ve bu güne kadar hayatlarını hiç bilmediğim aileler. Eşlerinin başları kapalı, çocukları İstanbul’un en iyi okullarında hatta bazıları Dubai’deki Amerikan kolejinde okuyan, dünyadaki en son trendleri takip eden yeni bir burjuva kesimi olarak tanımlıyor.”

Bu kesim evlerinde tasarlanan bir mobilyayı başkasında görmek istemiyor, tüm objelerin kendilerine özel tasarlanmasını isterler.

Müşterilerimizden gelen en ilginç isteklerin başında, yatak odasına koyduğumuz üç metrelik palmiyeler, sinema odalarında kullandığımız otomatik gül suyu pompalayan havalandırma sistemleri, odalardaki ve salonlardaki tüm ekranlardan boğazı ve Kabeyi izleme imkânı. Bir diğer istekleri ise namaz odaları, bu odaların en ufağı 50 metre kare.

Yeni burjuvanın hanımları hakkında,’ kendi aralarındaki davetlerde sosyete dergilerinde bile göremeyeceğiniz elbiselerle şıklık yarışı içindeler ve herkesten daha çok modayı takip edip trentlere uyum sağlıyorlar.
Yeni yetişen türbanlı burjuva gençliği, başı açık evlenen genç bir çifte göre 10 kat daha fazla para harcayabiliyor. Bunlar Anadolu kaplanları dediğimiz ailelerin çocukları. Yüzde doksan nakit ödeme yaparlar, çek senet kullanmazlar. Evlerine hepsi saç ve çelikten büyük kaslar yaptırırlar. Helal yoldan kazanılan parayı kendi evlerinde harcamayı israf olarak görmüyorlar.
En fazla 25 yaşlarında türbanlı bir hanım, altında Porsche Ceyonne elinde Swarovski taşlı Vertu telefon, masama iki anahtar koydu, ‘biz bu siteden Pazar günü kardeşimle iki villa aldık, umarım bu yaza yetiştirebilirsiniz’ dediğinde aylardan nisandı. Tanesi 450 bin Euro olan bu villalardan iki gün içinde karar verip almak kendine güveni gerektirir.

Bu söyleşiden iki yıl sonra 17 Kasım 2011 tarihinde Mimar Şafak Çak ile gazeteci Elif Ergun’un da  bir söyleşi yaptığını öğrendim.  (http://www.belgeler.com/blg/2kjf/islami-burjuvanin-ev-halleri) adresinde kayıtlı söyleşide Elif Ergun;’ Tarabya’da bir ev, ev değil saray yavrusu mu desem bilemiyorum,varaklar, aynalar, pırıltılar ve tahtlar, tam 8 taht kurulmuş eve. Evde hayli şatafatlı bir minber var. Swarovski taşın girmediği nokta yok, tuvaletler bile taşlı. Evde taht benzeri koltuğun yanında müzik sistemi ve sahnecik var. Evin sahibi dilerse İbrahim Tatlıses’i, dilerse Sibel Can’ı evde konsere çağırırmış. Şafak Çak şöyle diyor;’ İstanbul’da böyle bir hayat var. Biz bu kesime uzun süre zenci muamelesi yaptık, onların da bir zevki var.

Bu iki haber Başbakan’ın, AKP Gençlik Kolları Kongresinde; “bu ülkede bir zamanlar Müslümanlara bidon kafalılar denildi. Biz bu ülkede çok zulümler çektik… Bu ülkede ‘selamünaleyküm’ diyenler aşağılandı, dindarlık köylülük olarak görüldü, kimse kusura bakmasın artık biz bu ülkede varız, bu ülkenin öz çocuklarıyız” cümlelerini ve o devirleri hatırlattı. ‘Sabreden derviş muradına erermiş’ deyip bu bahsi kapatmak üzereyken, fişlendikçe fişlenen şu fakir ve Allah’ın garip kulları geçince gözlerimin önünden, Şair Şeyhi’nin ‘Harname’ adlı şiirindeki şu mısralar döküldü dilimden:

Gördü otlukta yürür öküzler /Odlu gözler ü ger(i) lü göğüsler
Boynuzu bazısının ay gibi/ Kiminün halka halka yay gibi
Ne yular derdi ne gam-ı pâlân/Ne yük altında hastevü nâlân
Acebekalur tefekkür ider /Kendi ahvalini tasavvur ider.
Ki biriz bunlarla hilkatte/Elde ayakta şekl ü sûrette
Bunların başlarında taç neden /Bizde bu fakr ü ihtiyaç neden
Siz yine de gama, kasavete boş verin. Âşık İsmail Daimi’nin mısralarını 1975’lere gidip Üç Hürel’den dinleyin, ‘sabrın sonu selamettir, gönül sabreyle sabreyle’ yok ben isyanlardayım diyorsanız ‘onlara var da bize yoh mi’ şarkısıyla gösteri yapın ya da “ilmi dileyene, mülkü dilediğime veririm” buyruğunu hatırlayıp Allah’tan ne istediğinizi hatırlayın…