Hâlâ anlamış değiliz. Hem küreselleşme / globalleşmeden yâni hem bütün ve bütüncül olmaktan bahsediyor. Sonra da bütünü teşkil eden fert ve bireylerin baş kaldırmasını, bütünden âdeta kopmasını, başıboş olmasını istiyor. Kendi başlarına buyruk olmalarından dem vuruyor. Birey de birey diye bir goy goyculuk tutturmuş gidiyoruz.
Bu istekle binilen dalı kesiyor. Durulan yeri ayak altından kaydırıyor. Yok oluşun, parçalanışın temellerini atıyor. Bunu da hayat felsefesi diye asıl var oluş diye niteliyoruz.
Dağınık, perişanlık ve ortada rastgele bir yaşayıştan çıkıp, aynîlikler etrafında birleşerek, terkip / sentez meydana getirerek sağlam, ayrılmaz bir birlik oluşturarak, yepyeni bir kimlikle geleceğe yürüyen bir toplum; ilerleyişin tam aksine eski hâline getirilmek isteniyor. Geriye dönmesi talep ediliyor. Aslında parçala, böl, yönet siyasetine kurban edilmek isteniyor.
İyi düşünmek, nerelere çekilmek istendiğimizin bilinç ve şuurunda olarak silkinip, bir an evvel kendimize gelmemiz lâzım. Çünkü her millet; aynîlikleri olan her halk; binlerce bireyden meydana gelir. Bu fertlerin azımsanamayacak sayılara varan büyük bir kısmı yabancı menşeli ve kaynaklıdır. Bir çok farklı kavimlerden gelmektedir.
Ama yeni oluşumlar; farklı adlanış, değişik ve ilave sıfat ve meziyetler kazanarak, yepyeni bir hüviyet ve kimlikle dâhil olduğu, içinde yer aldığı millette bulmuşlardır kendilerini. Artık ayrı bir atmosferde, bambaşka bir âlemde yaşayacak, konuşup duracaklar.
Giderek; hayatına daha da yenilikler katılacak, içinde yer aldığı toplumun bir üyesi olarak, artık türeyiş ve çoğalışlarla yeni mekânın ferdi / vatandaşı, yeni mahallin yeni bir bireyi olarak anılacak, bilinecek baş tacı edilecektir. Geldiği yeri unutmasa da bundan böyle yeni makâmında ileriye doğru gelişecek yolculuğuna devam edecektir. Artık o tek başına bir şey değil; katıldığı, parçası olduğu milletin aslî / asıl unsuru olarak çok şeydir. Belki / belli ki her şeydir.
Artık hayâtiyeti burada, bu yeni oluşta bu yeni millet arasında bu yeni millet içindedir. Geldiği yerde kalan uzantıları, orada varlığını sürdürürken -eski hâlini unutmasa da- o artık burada yeni şekli, yeni rûhu ve yeni biçimiyle geleceğe doğru emîn adımlar atmaya devam edecektir.
İşte millet böyledir. Aslî unsura katılıp artık aslî / asıl unsurla bir ve beraber olarak devam eden, varlıklarını sürdüren insanlardan teşekkül eder. Artık eski hâl muhâl, yeni hâlde ber-devâm olur.
X
Milletin oluşu, tıpkı dilin oluşması gibidir. Çünkü her dil, her lisan, binlerce sayısız kelimelerden oluşur. Bu kelimelerin azımsanamayacak sayılara varan büyük bir kısmı yabancı kaynaklıdır. Bir çok farklı kelimelerden oluşmaktadır.
Bununla beraber artık hâriçten gelen yeni kelimeler; farklı telâffuz ve söylenişler, değişik ve ilave mânâ ve anlamlar kazanarak yepyeni bir hüviyet ve kimlikle dâhil olduğu, aralarında yer aldığı dilde bulmuşlardır kendilerini. Artık ayrı bir atmosferde, bambaşka bir lügat ve sözlükte yer alarak kullanılıp duracaklardır.
Giderek anlamına daha nice anlamlar katılacak, içinde yer aldığı lügat ve sözlüğün bir üyesi olarak artık; yeni türeyiş ve çoğalışlarla yeni dilin yeni lisanın yeni bir kelimesi olarak anılacak, bilinecek, baş tâcı edilecektir. Geldiği yer bilinse de, bundan böyle yeni dilde, ileriye doğru gelişerek, anlamına yeni anlamlar katarak edebiyât yolculuğuna devam edecektir.
2337
Artık o tek başına bir şey değil; katıldığı, parçası olduğu dilin aslî / asıl unsuru olarak çok şeydir. Belki / belli ki her şeydir. Artık hayâtiyeti burada, bu yeni oluşta, bu yeni dilde bu yeni lisandadır.
Geldiği dilde kalan uzantıları orada varlığını sürdüre dursun -eski mânâsı bilinse de- o artık bu yeni dilde; yeni şekli yeni anlamı ve yeni yazılış ve söylenişiyle geleceğe doğru emîn adımlar atmaya, yeni hâfıza yeni ağız ve yeni dudaklarda devam edecektir.
X
İşte dil böyledir. Aslî unsura katılıp artık aslî / asıl unsurla bir ve beraber olarak devam eden, hayâtiyetini sürdüren kelime, deyim ve tâbirlerden teşekkül eder / oluşur. Artık eskisi gibi eskide kalmış değil; yenide yeni olarak vardır ve var olmaya devam edecektir.
Onu ayrıştırmaya kalkmak, hem onu nisyan ve unutulmuşluğa terk olur. Hem de dili zaafa uğratır, zayıflatır. Sonunda yokluğa müncer eder. Yani ber-hava olur.
X
İşte ferdin; varlığını millet içinde görmeyip; devlet çatısı altında bilmeyip, yalnızlık ve tek başına ayrı / farklı oluşta görenler; milleti farklılıklar topluluğu sanıp, millete terkip değil de karışım gözüyle bakanlar; hem ferdi / bireyi hem de milleti çözülüşün eşiğine getirmiş. Onlara kendi dar ağacını kurdurtarak; kendi iplerini bizzat kendilerine çektirmiş olurlar!
X
Bu tehlikeli gidişatı, çok iyi anlamak, iyice kavramak gerek.
Yoksa, tersine atılacak her adım, olur birer ısırıcı engerek.