Irak Türklerinin İstikbali Barzani Hareketi ve Muhtemel Neticeler

106

Değerli dostumuz Ağabeyimiz Kadir Mısıroğlu’nun 40 sene önce yazdığı Musul Meselesi ve Irak Türkleri kitabından almış olduğumuz bu yazı 40 sene sonrada Irak Türklerinin kaderinin değişmediğini göstermektedir.

Haiz olduğu büyük iktisadi imkânlar ve stratejik ehemmiyetinden dolayı Ortadoğunun emperyalist devletlerin tesir ve nüfuzuna kapılmaktan masun kalabilmiş gerçekten müstakil tek bir milli lider bulabilmek adeta imkânsızdır.  

Birçok emperyalist devletin girift menfaatlerinin dünya üzerindeki iltika noktasını teşkil eden Ortadoğu’nun bu menhüs kaderi bu kıymetli toprakların ” Müslüman Türk’ün elinden çıkışına tekaddüm eden günlerde başlamıştır.  

Gerçekten bu bölgeyi asırlarca sulh, sükun ve adaletle idare etmiş olan Osmanlıların elinden alarak istismar etmek isteyen emperyalistler istismara daha ziyade imkân bahşetmesi yönünden bir taraftan mahalli liderleri satın almış, diğer taraftan da en küçük kavmi ve dini toplulukları artık bir daha imtizaç edemez şekilde birbirine karşı tahrik etme yolunu tutmuşlardır. Bu yüzdendir ki Ortadoğu, bu gün bir ihtilaflar kumkuması haline gelmiş mahalli liderlerden her biride mevkiini idame ettirebilmek için bu ihtilaflara dahil İngiltere, Rusya, Amerika ve İsrail gibi devletlerin menfaat zikzakları arasında bir muvazene imkanı aramaya koyulmuş bulunmaktadırlar.  

Kürtleri bir ” Milli Camia ” haline getirmek maksadıyla tarihte ilk defa ortaya çıkmış bir şahsiyet olan Molla Mustafa Barzani de bu harekete başladığı 1943 yılından beri Irak’ın dahili bir zaafa düşmesi ve hatta parçalanmasında menfaati olan devletlerin tabir caizse suyuna gitmek suretiyle bir huruç imkanı aramaktadır.  

Rusların hususi bir suretle yetiştirerek ” Kızılordu ” da ” Albay” rütbesine kadar yükselttikleri Molla Mustafa Barzani ilk ehemmiyetli desteği hiç şüphesiz Rusya’dan görmüştür.  

Fakat bilahare bu bölgede bir “İsrail Devleti” nin kuruluşu ile Amerika’ya karşı mecburen ” Arap Alemi’ni destekleyen Rusya’nın Ortadoğuya müteallik durumunda bu suretle tezatlı bir durum hasıl olunca, Kürtler kendilerini destekleme de amade başka devletlerin de bulunduğunu çok çabuk fark etmişlerdir. Ve onlarla teşriki mesai yoluna gitmişlerdir. 

Bunların başında Irak petrolleri üzerinde en büyük hisseye malik olan İngiltere gelmektedir. İngiltere Irak idarecilerinin gözlerin öyle korkutmuştur ki, bu memlekette iktidara gelen kralcı, komünist ve Baasçı bütün idareciler takip ettikleri iktisadi sistem ne olursa olsun petrolleri üzerindeki İngiliz hissesine dokunmaya kolay kolay cüret edememişlerdir.  

Irak petrollerinden ehemmiyetsiz bir hisseye malik olan Amerika’nın tesiri ile İngiltere’nin kinin aksine Irak’ı parçalamak raddesine kadar Kürtler lehine tecelli edebilir. Çünkü bu devlet kendi öz menfaatlerinden ziyade İsrail’in menfaatlerine göre hareket etmekten maalesef kurtulamayacak derecede Yahudi sultası altındadır. Yahudilerin ise Irak’ın parçalanmasında sayısız menfaatleri bulunduğu meydandadır. Yahudilerin, Fransız ihtilalinden beri beynelmilel siyasetle oynadıkları rol ve sağladıkları hâkimiyet nazarı dikkate alınırsa Irak’ın istikbalinden ciddi bir suretle endişe etmemek imkânsızdır. Şu hale nazaran

“Barzani hareketi ” Irak’ı parçalar ve teşekkül edecek parçalardan birinin bir müstakil Kürdistan devleti olarak ortaya çıkmasını temine muvaffak olursa bunun Ortadoğu Memleketleri ve bilhassa Türkiye bakımından çok büyük ve ehemmiyetli neticeler tevlid edeceği muhakkaktır. Bunları şu suretle hülasa edebiliriz. 

Irak Türklüğü bakımından Kürtler ırak’ın Türkiye’ye yakın kuzey ve dağlık mıntıkasında meskün bulunmaktadırlar. Burasının iktisadi bakımdan diğer Irak topraklarına nazaran ehemmiyetsizliği meydandadır. Bir devletin hayatiyetini idame ettirebilmesi her şeyden önce sahip olacağı iktisadi imkânlara bağlıdır. Rus erkani harbiyesinin yetiştirdiği bir kurmay Albay olan Molla Mustafa Barzani bunu düşünmeyecek bir insan değildir. Bu sebepledir ki gözünü Türkmenlerin meskün bulunduğu KERKÜK havalisinde dikmiştir. Çünkü Irak petrollerinin asıl membai burasıdır.  

Irak hükümeti ile imzaladığı 1970 tarihli anlaşma ile dahili bir muhtariyet elde eden Barzani Irak kabinesinde altı bakanlıkla temsil edilmesine müstakil bir ordu ve emniyet teşkilatına sahip olmasına, Kürtçe tedrisat yapan mektepler açmak, radyo kurmak ve her çeşit neşriyata bulunmak gibi muhtar bir idarenin bütün icaplarını elde etmiş olmasına rağmen bunlarla tatmin olmuş görünmemektedirler.  

Kerkük üzerindeki vazgeçilmez kürt talepleri şununla da sabittitir ki Barzani, müstakbel Devletini kurabilirse bu devlete başşehir olarak Kerkük’ü seçtiğini şimdiden ilan etmekten çekinmemektedir. Bu emeline bir dereceye kadar yaklaşabileceğini de kabul etmek lazımdır. Irak hükümeti Barzani’nin Kerkük etrafındaki taleplerini bir neticeye bağlamak maksadıyla burada plebisite başvurulmasını 12 Mart 1970 anlaşmasıyla kabul etmiştir. Bu meselenin bizim için acı olan tarafı şudur ki 1970 tarihli Irak anayasası birinci maddesinde Irak halkının Arap ve Kürt adında iki milleten meydana geldiğini Kürtlere Irak’ın bütünlüğü içinde milliyet haklarının tanındığını bildirmektedir. Bu suretle Türkler asla hesaba katılmamakla ve mevcudiyetleri nazarı itibara alınmamaktadır.  

Mezkür anayasasının Türkleri beş – on bin mevcutlu Nesturiler veya Yahudiler kadar bile himayeye laik görmemesi neticesindedir ki Kerkük Türkleri, yaklaşan plebisitle kendilerini kürt veya Arap olarak kaydettirmek mecburiyeti ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Hâlbuki Türklerin nüfusu kürt nüfusundan fazladır.  

Irak Türkleri bu bölgenin elimizden çıkışından bu yana en zor günlerini yaşamaktadırlar. Biri komünist Kürtler, diğeri de Baasçı Araplar olmak üzere iki muharip kuvvetin ağır siyasi ve iktisadi baskıları altında yok edilmek istenen Kerkük Türklerine bigâne kalmakta devam eden Türk idarecileri de bu tavrıyla Türk düşmanlarına istedikleri gibi hareket etmek imkânını bahşetmektedirler. 

Kürtler için Kerkük’ü ele geçirmek, yılda ” yetmiş milyon ” ton petrolün gelirine sahip olmak demek olduğu içindir ki Barzani bu davayı halletmedikçe silahı elden bırakmamaya kararlı görünmektedir.  

Hayat ve mematları bu ölçüde tehlikeye maruz bulunan Irak Türkleri Milli varlıklarını idame için ne yapabilirler. Her biri harici bir veya birkaç büyük devlete sırtını dayamış olan mütecavizler karşısında Irak Türklerinin vaziyeti kurt – kuzu hikâyesini hatırlatmaktadır. Böyle tehlikeli durumda onlara kim destek olabilir. Kerkük Türklüğüne kim yar olabilir. Elbette ki vatanperver Türk münevver çevreleri ile onların haklı ve yerinde ikazlarına kulak kabartması gereken Türk Devleti adamlarıdır.  

Türkiye bakımından; Iraktaki Barzani hareketinin muvaffakiyeti halinde bundan zarar görecek komşu devletlerin birincisi Türkiye, ikincisi ise İran dır. Zira Molla Mustafa Barzani Kürt istiklal hareketine başladığı ilk yıllarda gayesinin Türkiye ve İran da dahil olmak üzere bütün Kürtleri kurtarmaktan ibaret olduğunu söylemekten çekinmemişti. Gerçekten kendilerine kürt denilen ve ayrı bir ırk şuuru verilmeye çalışan bu unsur Türkiye, İran ve Irak ta yaşamaktadır.  

Molla Mustafa Barzani her vesileyle Türkiye ile bir davası olmadığını ifade etmekte ve hatta son yıllarda Türk Devlet ve hükümet reislerine gönderdiği mektuplarla Türkiye’yi eski büyük ve azametli Osmanlı İmparatorluğunun yerine koyarak ona sığınmaktadır. Fakat bu hareket aslında Rus ordusunda yetişmiş bir kızıl komünist olduğu halde “İslam Şeraiti”ni tatbik etmek propagandasından istifade yolunu tutmasında ki gibi aşikâr bir mugalâtadan ibarettir. Hakikatle Kürtçülüğe ait bütün propaganda kitapları asıl hedefin Türkiye olduğunu açıkça göstermektedir. 

Kürt ekseriyetinin Türkiye’nin doğu bölgesi ve İran da ikamet ettiği inkâr kabul etmez bir vakadır. Ancak Türklerle Kürtler “ilahi kelimetullah”  uğruna en az bin yıl omuz omuza dövüşmüşler ve aralarında en küçük bir ihtilaf zuhur etmemiştir.  

Kürtçülüğün eski Ermeni meselesi yerine ikame edilmek istendiği hatırlanırsa meselenin Türkiye bakımından ehemmiyeti daha kolayca anlaşılabilir.  

Türk vatanı bölüne bölüne adeta kuşa dönmüştür. Bunu bir kere daha bölünmeye asla tahammülü yoktur. Her gün biraz daha artan dinamik nüfusumuz ve gitgide kuvvetlenen dini ve milli mefkûremizin en geç 21. asır başında bizi eski kayıplarımızın bir kısmını telafi zaruret ve mecburiyeti ile karşılaştıracağı muhakkaktır. Bu sebepledir ki Türkiye’nin bölünmesine değil razı olmak, bu gibi niyet ve arzuları duymaya bile tahammülümüz yoktur. Bölünecek olan bizden ayrıldığı günden beri istikrarlı bir devlet olamamış bulunan komşularımızdır. Bunlardan baasçı Arapların işgali altında ki eski ” Musul Vilayetimiz” ve sosyalist Suriye idarecilerinin işgali altında ki ” Halep’i ” kurtarmak ilk ve yakın hedefimizidir. Şurası dost ve düşman herkese malum olmalıdır ki büyük bir istikbale namzet olan ebedi iman makamı Türkiye’nin parlak tarihini değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. İman buhranından dolayı ayrılık sevdasına kapılmış solcu kürt gençleri bilmelidirler ki hareketlerinin cezasını daha ziyade namlarına vekâletsiz iş gördükleri Doğu Anadolu’nun malum halkı çeker onları seviyorlarsa bu davadan vazgeçmelidirler. 

Hiçbir devlet bir başka devlete babasının hayrına yardım etmez unutmamak gerekir ki bu gibi hareketleri destekleyen yabancılar neticeyi kendi lehlerine çevirebilecek kuvvettedirler. Böyle olmasa zaten yardım etmezler. Bu hain ve gafiller bilfarz muvaffak olsalar bile buna imkân yok ya. Netice, Türkün de, kürdün de aleyhine çıkacak ve ancak her ikisinde düşmanı olanlara yarayacaktır.

40 sene önce Kadir Mısıroğlu böyle yazmış, böyle düşünmüş bugün de böyle düşünmek zorundayız. Çünkü değişen bir şey yok. Hatta dış güçlerin Ortadoğu’da ki emelleri ve Ortadoğu’yu parçalama ve bölme eylemleri artan bir hızla devam etmektedir.