Kendine bir sınır koymayanların, hiçbir sınır tanımadıklarına tanık oluyoruz. Sınırsızlık; huzursuzluk, perişanlık getiriyor insanlara. İnsanlar bunun farkında değil.
Yemekte sınırsızlık, kazançta sınırsızlık, mevkide sınırsızlık, iktidarda sınırsızlık; kişinin hem kendine hem çevresine zulümdür.
Mısır tarihi, bir bakıma firavunlar tarihidir. Firavun sözcüğü bende, nedense, zulmü, isyanı, tamahkârlığı, şirki çağrıştırır. Mısır tarihinde varlığıyla övünülen bir firavun hatırlamıyorum. Bunun son örneği, ismiyle çelişkili bir yaşam süren Hüsnü Mübarek oldu. Otuz yıllık iktidar hayatında halkına baskıdan, yoksulluktan, adaletsizlikten başka bir şey vermedi. Her icraatında sınırsızlık yaşadı ve yaşattı. Bir gün hükümetini toplar ve “Arkadaşlar demokrasiye geçmeye karar verdik, iki oğlumdan birini benden sonraki başkan olarak seçin.” der. Bu cümle, şaka da olsa, onun firavunluğunun ifadesi değil midir?
Sınırsızlık, tedaviye muhtaç hastalıktır. Televizyondaki bir habere kulak kesildim. Dünya Sevgililer Günü dolayısıyla iki sevgili kendilerine dev bir akvaryum yaptırmışlar, içine oldukça da iri balıklar koymuşlar, bu ortamda uzun süre yüzdükten sonra nikâh kıymışlar. Bu iki çift, sıra dışı nikâhla neyi amaçlamış olabilirler? Bunun adına siz ister popüler olmak deyin ister orijinal olmak deyin, ne derseniz deyin, yapılan tam bir israftır, hezeyandır, farklılıkta sınırsızlıktır.
Sınırsızlık, haddini bilmeme halidir. Kültürümüzde haddini bilmeyene haddini bildirmek, sadaka hükmündedir. “Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz.” sözü, sınırsızlığın bir bakıma kaynağını işaret eder. Çok yemek yiyenlere obur, çok mal isteyenlere açgözlü, çok konuşanlara geveze, çok uyuyanlara miskin, tembel dendiğini biliyoruz. Hiçbirimiz bu sıfatlarla nitelenmek istemeyiz. Öyleyse sınırımızı yani haddimizi bilmek zorundayız.
Mezarlıklar, dünya gemisini yalnız kendisinin yürütebileceğini sanan kaptanlarla dolu. Orada yatanların çoğunun sınırsız hesapları, hevesleri vardı. Bir gün, müellifi kendileri olmayan yasaya tosladılar ve perişan bir halde toprağa gömüldüler. Biz kendimize bir sınır koymasak bile, bizi kuşatan bir sınır var. Akıllı olmak, o sınırla karşılaşmadan kendimize bir sınır koymayı gerektiriyor.
Sınırsızlık; fıtratı zorlamaktır, kendimize yaptığımız haksızlıktır. Sınırın nerede başlayıp bittiğini bilmek için çok zeki olmaya gerek yok. Fıtratımızın uyarılarını ciddiye almak yeterli. Gerçek dost, o.
Slogan haline getirelim ve unutmayalım: “Bir sınır yoksa hiç sınır yoktur.”