Doğrusu Kaabusnâme’dir

70

Bir büyük tirajlı gazetemizin köşe yazarlarından biri, bakanlarımızdan birine öfkelenmiş ve sayın bakanı eleştirmiş, bir de öneride bulunmuş. Önerisi ise, 1082 yılında Acem hükümdarı Keykavus Bin İskender’in büyük oğlu Gilan Şah’a hitaben yazdığı ve öğütlerini içeren eseri okumasıdır.

Kitabın aslı farsça, acemcedir. Sultan II. Murad Han (1404-1451)’ın iradesiyle Mercimek Ahmet tarafından Türkçeye çevrilmiştir.

Sultan II. Murad Han’ın “-…Hoş kitaptır. Çok faydalı nasihatlarla doludur. Fakat farsçadır. Bir Türkçe tercümesi vardır lâkin yeterli değildir. Bu kitabı bir güzelce (açıkça, anlaşılabilir) tercüme et. Ta ki, okuyanlar bir güzel anlasa ve gönüller haz alsa…”  diyerek ifade ettiği arzusunu, zamanının değerli edebiyâtçılarından Mercimek Ahmet’ten talep etmiştir. Padişahın isteği, Mercimek Ahmet tarafından titiz bir çalışma sonucunda, halk diline yakın bir Türkçe ile yerine getirilmiştir. Böylece Kaabusnâme, içeriği kadar dil bakımından da edebiyat tarihimizin önemli bir eseri olmuştur.

Konumuza gelince, sayın bakan öneriyi kabul eder mi? Etmez mi? Onu bilemem. Yalnız tavsiye sahibi sayın yazar, eserin ismini yanlış yazmış. Aradan geçen süre içerisinde, her hangi bir düzeltmede olmadı. O zaman hatırlatalım, söylemek istediği kitabın adı “Kaabusnâme”dir. Hatta en doğrusu “Qâbusnâme”dir. Kâbus; karabasan, uykuda duyulan ağır sıkıntı anlamındadır. Kaabus ve Qâbus ise öğüt veya nasihat anlamındadırlar.

Sayın bakana oku da öğren, bilgin artsın gibi bir üslupla önerilen kitabın en azından adının, sayın yazar tarafından, doğru yazılması gerekirdi.

Yaklaşık bin yıl öncesine ait bir eserin isminin  doğru olarak hatırlanması güç olabilir. Ancak iddialı yazılarda özenli, dikkatli olmak, eserin sahibine de okuyucularına da saygılı olmak gerekir.