Çatlak Kafaların Heykeli

103

Kars’ta insanlık anıtı olarak isimlendirilen çatlak heykel tamamlanmadan siyaset ve sanat dünyasında tartışılmaya başlandı.  Kars halkı öteden beri bu çatlak heykeli bulunduğu yere yakıştırmamıştı. Sayın Başbakan Erdoğan’ın Kars ziyaretinde, çatlak heykeli ucube olarak anması ve bulunduğu yerden sökülmesi talimatını vermesi tartışmayı başlatan kıvılcım oldu.

Bir sanat eseri hakkında yapılan tartışmanın birçok boyutu olabilir. Sanat felsefesi bu tartışmalar üzerinde durur. Bu makalede, malum heykel hakkında ortaya çıkan tartışmaların üç boyutu üzerinde duracağım. Bunlardan birincisi sanat eserinin üslubu, estetik, yönü ve biçimidir. İkincisi sanat camiasının söz konusu esere verdiği değerdir, kıymettir. Ona biçtiği fiyattır. Üçüncüsü sanat eserinin gösterime koyduğu ideoloji, inanç, anlam ve değerlerdir.

Sayın Başbakan, çatlak heykeli ucubeye benzetti. Daha sonra da bu heykeli şekil, çizgi, güzellik, uyum, alımlılık, göze ve gönle hitap etme özelliği bakımından yetersiz bulduğunu ifade eden açıklamalar yaptı. Yani heykeli estetik olarak güzel bulmadığını söyledi. Başbakan’ın çıkışı ve eleştirisi sanat eserinin estetik değeri kapsamındadır. Ancak, ne gariptir ki, Başbakan’a gösterilen tepkilerden hiç birisi estetik yönden gelmedi.

Estetik eleştiriye yani ucube benzetmesine, ideolojik tepki geldi. İlgili heykeli yapan heykeltıraş eserini savunurken heykelin estetik özellikleri üstünde durmadı.  Eserine kendince yüklediği anlamı ve ideolojiyi gündeme getirdi. Basında yıllardır köşe yazarlığı yapanların birçoğu da konuya ideolojik yönden yaklaştı. Başbakan’ı haklı bulanlar ve bulmayanlar bu konuda ortak bir tutum içinde oldu. Böylece, Türkiye’nin aydınlarının sanat konusunda ne kadar donanımsız olduklarını da bu vesile ile öğrendik.

Malum heykelin ideolojik değeri ise iki şekilde sunuldu. Birincisi İslam’ın heykeller hakkındaki temel inanç ilkelerini esas alan eleştirilerdir. Bu basmakalıp yargıya bağlı olarak Sayın Başbakan’ın dini inançlarından dolayı heykele karşı geldiği yazıldı. Konu irtica paranoyasına kadar götürüldü. Böylece dini bütün insanların davranışları hakkında öteden beri tekrarlanan basmakalıp yargılar tekrarlanmış oldu.

Heykelin ideolojik değeri hakkındaki ikinci itiraz ise, Ermenilerle Türkler arasında yaşandığına inanılan, ölümcül savaşın hatırasına saygısızlık, şeklinde gösterime kondu. İtirazın bu boyutu, Ermenistan hükümetini, Ermeni diasporasını, Türkiye’deki Muhayyel Ermeni acıları hayranlarını ve Türkleri katillerin çocukları olarak itham eden bütün küresel güçleri işin içine soktu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, konu hakkında resmi açıklama yapmak zorunda kaldı. İç dengelerle dış dengeler arasındaki farka bağlı olarak söylenen siyasi laflara, saygı duyulması gerektiğini, ifade eden şeyler söyledi.

Heykelin piyasa değeri, yani kıymeti hakkında hiçbir şey söylenmedi. Sanat üreticileri, pazarlamacıları ve tüketicileri yerlerinde oturdular. Hiçbir fikir beyan etmediler. Öte taraftan hükümete muhalif olan çevreler ise heykeli sahiplendiler. Onu kasabalarına götürmek istediklerini belirten açıklamalar yaptılar. Muhalefetin fanatizme dönüşmüş biçimiyle karşı karşıya kaldık. Çünkü CHP’li belediyelerin, partilerinin Ermenilere ilişkin mevcut ideolojisini bilmemeleri beklenemez. Hatırlanacağı gibi, mevcut AK Parti hükümeti, Ermenistan’la ilişkileri düzeltmeye çalışırken, onlar itiraz etmişlerdi. Şimdi ise CHP’liler, Ermeni beklentilerini ideolojik manada meşrulaştırdığı varsayılan bir heykeli, sırf Sayın Başbakan’a muhalif olma adına sahipleniyorlar.

Öte taraftan çatlak heykel, Kültür Bakanı Günay’ı da ilginç bir ikilemle karşı karşıya bıraktı. Bakan bey, Sayın Başbakan’ın sözlerini, ne yaptığını bilmeyen heykeltıraş gibi, yontmaya çalıştı. Başbakan bunun üzerine sözlerinin yontulamayacağını üstüne basarak tekrarladı. Bakan bey şaşkınlık içinde, sert kayaya çarptığını anladı. Granit kayadan heykel yapmanın kendi harcı olmadığını, ekranları izleyerek öğrendi. Böylece kendi özgünlüğünü ve duruşunu durmadan tekrarlayan Bakan Günay’ın da nereye kadar yaptıklarının ve savunduklarının arkasında durabildiğini de öğrendik.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Türkiye sanat eserlerini tartışamayacak kadar sanattan uzak bir ülke. Bu konuda sanatı savunduğunu ikide bir dile getiren kesimlerin, akıllarının karışık ve kafalarının çatlak olduğunu gördük. Çatlaklığıyla ucubeye benzetilen heykelin sanat değeri hakkında bir şey söylemek zor. Çünkü bu konuda bir fikir beyan eden bile olmadı. Ancak bu heykelin çatlak kafaların kültür seviyesini gösterime koyduğu da açıktır.