Yazının birinci bölümünde tutuklu yargılama kararı verilebilmesi için öncelikle kuvvetli suç şüphesinin var olması gerektiğini belirtmiştik. Devam edelim.
CMK’da (m.100) tutuklama sebebinin varsayıldığı haller sıralanmıştır.
1-Kaçma, saklanma veya kaçma şüphesi oluşturan somut olguların varlığı
2-Şüpheli veya sanığın davranışları
a) Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme şüphesi
b) Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma şüphesi
3-Tutuklama sebebi varsayılan katalog suçlar
CMK’un 100(3) md.deki düzenleme ile tutuklama nedenlerin varsayıldığı katalog suç listesi öngörülmüştür. TCK’da veya özel Ceza Yasalarında yer verilen bazı suç türlerinde delillerin karatılması veya kaçma, saklanma ihtimalinin varlığı bir karine olarak kabul edilmiştir.
Ancak burada da aslolan, şüpheli veya sanığın suçu işlediğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığıdır.
“Listedeki suçlarla ilgili yürütülen bir soruşturma veya kovuşturmada, tutuklama kararı verebilmek için yargılama makamı, tutuklamanın birinci şartı olan kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguları tespit etmek zorundadır. Başka bir anlatımla, soruşturmanın veya kovuşturmanın konusunun listede (uygulamada söylenegeldiği şekliyle “katalog”da) yer alan suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların aranmayacağı anlamına gelmez. Kanuni karine, bu şartı kapsamamaktadır.”
“CMK md. 100/3’deki karine, aksi kabul edilebilen bir karinedir. Başka bir deyişle yargılama makamı, soruşturma veya kovuşturma konusu suç, maddede yer alan listedeki suçlardan biri olsa dahi, şüpheli veya sanığın kaçmayacağı ya da delilleri karartmayacağı sonucuna ulaşabilir. Ancak neden bu sonuca ulaştığını tutuklama talebini reddederken veya tahliye kararı verirken gerekçelendirmelidir.“
Katalog suçlara giren suçlarda, Mahkemelerimiz, sanığın kaçması ya da delilleri yok etmesi şüphesi uyandıran somut olayların varlığını aramadan tutukluluğu uzatabiliyor. Bu suçlarda suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe tutukluluğun sürmesi için yeterli görülüyor.
“Oysa AİHM’ye göre,
- a) Tutukluluğun uzatılabilmesi için mutlaka kaçma, kanıtları yok etme, yeniden suç isleme kuşkusunu haklı gösterecek somut verilerin bulunması gerekiyor.
- b) Süre uzadıkça suç işlendiğine dair kuvvetli kuşku yetersiz görülüyor.
- c) AİHM, suçlar arasında ayırım yapmıyor. CMK 100. maddeden katalog suçların çıkarılması, maddenin AİHM kararlarına uyum sağlaması bakımından gerekli.” (Rıza Türmen)
Türkiye’deki uygulamada yasaların bu açık hükümlerine rağmen, çok kolay tutukluluk veya tutukluluğun devamına kararları verilmektedir. Üstelik kararların yüzde 99’unda “suçun vasıf ve mahiyeti, delil durumu, tüm dosya kapsamı” gibi klişe gerekçelerle (aslında gerekçesiz olarak), tutukluluğa karar verebilmektedir. Nu tuhaftır ki tutukluluğun gerekli olmadığına dair kararlarda da tırnak içinde verdiğim aynı klişe ifadeler kullanılmaktadır.
“AİHM‘nin pek çok sayıdaki kararı, Türkiye’de tutukluluk kurumunun iyi çalışmadığını, insanların haksız yere özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını göstermekte. Türkiye’de yargılama sisteminden ve yasadan kaynaklanan ‘yaygın ve sistematik‘ bir sorun bulunduğu tespitini yapmaktadır.”
Anayasamızın 90. maddesi, AİHM kararları ile yasalar arasında bir çelişki varsa, AİHM kararlarının esas alınmasını öngörüyor. Yani Türkiye’de AİHM kararları yasalardan önce geliyor.
Böyle olunca, hâkimlerin tutukluluğun sürdürülmesine karar verirken AİHM kararlarındaki ilkeleri göz önünde bulundurmaları Anayasa’nın bir gereği. AİHM’nin kararları ise ortada.
*********
Ergenekon sanığı Prof. Dr. Mehmet Haberal, tutuksuz yargılanma taleplerinin gerekçesiz ve soyut bir şekilde ret edilmesi nedeniyle özel yetkili mahkeme hâkimleri aleyhine açtığı davayı kazandı. Karar Hukuk Genel Kurulunda onaylanarak, hâkimlerin tazminat ödemesine karar verildi. Böylece AİHM kararları, Anayasa ve CMK’ya aykırı olarak tutuklu yargılama kararı veren hâkimler hakkında yaptırım uygulanması söz konusu hale geldi.
Bu karar usul açısından hatalı olduğu için tenkitlere sebep oldu. Ancak kesinleşmiş bir karardır. Ayrıca tutuklama tedbirinin çok uzun süreli kullanılmasındaki yanlışlığa dikkat çektiği için olumlu. Zaten kararın esas sebebi mevcut tutuklulukların haklı veya haksız olduğu değil, kararların gerekçesiz verilmiş olması. Eğer AİHM ve Yargıtay kararlarına göre, gerekçeli karar verilseydi bugün tutuklu bulunan birçok sanık bayramı evinde geçirebilirdi.
İnsan hürriyeti çok önemli. Hayatınızın birkaç saatlik bir bölümünde bile haksız yere özgürlüğünüzün kısıtlandığını tasavvur ediniz. Yaşayacağınız psikolojik travmayı ve topluma ve devlete olan sevgi ve sadakatinizdeki aşınmayı fark edebilirsiniz. “Adalet devletin temelidir” sözü bir açıdan bu hususa dikkat çeker. Devlet adil olmalıdır.