Bir İzmit Beyefendisi (4)

115

Kitabın aşkıyla hayatını kitaba çeviren adam…”

öne çıkmak gayretiyle hareket etmemek, kırmamak, kırılmamak, fikrini ehline açıklamak; süt çocuğuna et vermemek”  “Ne huzurum kaçsın, ne huzurunu bozayım kimsenin.” Hayat felsefesinden bazıları………

Yavuz ağabey’i yaz yaz bitmez aslında. Ben bu yazımda da bir çok dergide ve gazetede çıkmış yazılarından birkaç tanesini daha bu yazıma koyup en azından KAO sitesinde kalıcı olmasını sağlamak üzere bir düşüncemi gerçekleştirmiş olacağım. İlave yazılarım, onun daha yakın dostlarından alıntılar. Benim bizzat kendisi ile yaşadığım olayları içeren bir yazı olacak..

Yavuz ağabeye bir çok isim yakıştırmışlardır. “Kitap Kurdu”, “Kitap Hastası”, “Ayaklı kütüphane”, ve benzerleri..

Ahmet Çapku 14.10.2008 imzası ile 27.10.2008 tarihinde yayımlanan “Bir Kitap Sevdalısı Yavuz Argıt ” başlıklı bir rapörtajı ve ilave yazısı ile birlikte aynısı ile yayımlıyorum. Ayrıca yine Sedat Albayrak’ın  “Kitaplara Sevdalı Bir Adam” başlıklı 01.11.2009 tarihindeki Haberkultur.net ‘de yayımlana bir yazıyı da yayımlıyorum.

Bir Kitap Sevdalısı Yavuz Argıt

1934 İzmit doğumlu Yavuz Argıt amca. 93 Harbi (1877-78) sonrası Anadoluya göç eden Kafkas kökenli bir aileye mensup. Dört çocuk sahibi Şevket-Suad çiftinin iki oğlundan biridir.

Türkiye’de 2007 verilerine göre televizyon izleme oranı % 94’e tırmanırken kitap okuma oranı % 4,5’lere (yüzde dörtbuçuk) kadar düştü. Gençlerin % 70’i bırakın okumayı kitabın kapağını bile kaldırmıyor. Kitap okuma ülke sıralamasında 86’ncıyız. (Aksiyon -Haftalık Haber Dergisi-, Sayı 699, 28 Nisan 2008, sf. 6)

1934 İzmit doğumlu Yavuz Argıt amca. 93 Harbi (1877-78) sonrası Anadolu’ya göç eden Kafkas kökenli bir aileye mensup. Dört çocuk sahibi Şevket-Suad çiftinin iki oğlundan biridir. Çocukluğu babasının Halk Bankası’nda muhasebeci olarak çalıştığı İzmit’te geçer. İlkokul 3. sınıftan sonra İstanbul Daruşşafaka’da okula devam eder. İlkokul sonrası tekrar İzmit’e dönüp kısa yoldan hayata atılması ve arkadaşlarından bir kısmının da teşvikiyle askeri okula gider. 1953’te deniz astsubay hazırlık okuluna yazılır, önce Kasımpaşa’da talim görür sonra Gölcük’teki askeri fabrikalarda kurslar görür. Heybeliada’da 11 ay makine kursu eğitiminin ardından astsubay olarak ordu saflarına katılır.

Orduya saflarına katılır fakat disiplinli bir hayata mizacı elvermediği için orada fazla kalamaz. Birbuçuk senenin ardından ordudan ayrılır. “23 yaşımda Nisan 1957’de ordudan ayrıldım. İntibak edemedim. Karakterim baskıya gelmiyor. Tabi askeri okulda okumuş olmanın bana getirdiği kolaylıklar oldu. Denizde çalışırken çarkçıbaşılığa kadar yükseldim. Böylece hem ülkeler gezdim, para kazandım ve meslek sahibi oldum.” diyor.

Askeriyeden ayrıldıktan sonra imtihanlara girip sivil denizciliğe, armatörlerin gemilerinde çalışmaya başlar. Buhar makinisti olur. Zamanla yakın yol makine zabitliğine terfi eder. Ardından çarkçıbaşı olur. Son onbir sene Petkim’de çalışır. Isıtma kazanlarının kontrolünü yapar. Gençliğinde öğrenci hareketlerine de girmiş fakat zaman sonra yakınlık duyduğu dünya görüşünden uzaklaşmış. “Tepki hareketiyti benimki. Malum bir tarafta sömürenler bir tarafta karşı çıkanlar var” sözleriyle dile getiriyor bu halini. Hayatı daha çok denizde geçtiği için evlenmeyi düşünmemiş. “Evlenmiş olsaydım bu, kendime ve aileme zulüm olurdu. Evlenmedim, bundan pişman da değilim… Karakter olarak yalnız yaşamaya müsaitim. Kendi cennetimde kûşe-i vahdet ehli olarak mütevekkilane yaşıyorum.” diye ifade ediyor mücerred halini.

Hayatını kitaplara adayan ya da kitaplarla izdivac eyleyen Yavuz Amca’nın hayat felsefesini, rahmetli Cemil Meriç’in; ‘Niçin kendinizi bu kadar kitaplara veriyorsunuz?‘ diye soranlara; ‘İnsanlar kıyıcıydı, kitaplara sığındım!‘ cümlesi bir şekilde özetler niteliktedir.

Aşağıya kendisiyle yaptığımız bir söyleşiyi veriyoruz:

A. Çapku: Yavuz Amca, bu kitap merakınız nereden geliyor?

Y. Argıt: Ben küçükken babamın bir eski sandığı vardı. O sandıkta kalın kitaplar vardı. Onların tarih kitapları olduğunu öğrenmiştim. Bir tane tarih hocamız vardı Hikmet Öktem diye. O, İzmit Tarihi’ni yazmış beş cilt. Şimdi yok o kitap. Biraderim o sandıktaki kitapları hocamıza vermiş. Diğer zamanlarda okurken hocalarımın bana kitap okuma merakını aşıladığını sanmıyorum. Fakat bu merak herhalde şuradan geliyor. Normal bir tahsil hayatım olmadığı için araştırmanın getirdiği bir dürtü söz konusu. 23 yaşıma kadar okuduğum kitapları biriktirmezdim. Okuduklarım zaten onun bunun kitabıydı. Hem eskiden böyle bu günkü gibi kitap da yoktu. Bir de Orhan Şaik Gökyay hocanın arkadaşı Nurdoğan bey diye bir hocamız vardı. Kıymetli bir hocamızdı. Ağdalı bir dille divan edebiyatı şiirleriyle süslenmiş konuşmalarından etkilenerek Osmanlı tarihi okumayı sevdim diyebilirim. 23 yaşımdan sonra okuduğum kitapları biriktirmeye başladım.

A. Çapku: Çalışma hayatına atılınca bu kitap sevdanız nasıl bir yol aldı?

Y. Argıt: Tabi denizde çalışıyorum. İyi de para kazanıyordum. Denizde daha ziyade kışın çalışır yazın gezerdim. Benim gezmem demek kitap okumam demekti. Otobüste, trende nerede olursam olayım böyleydi. Deniz hayatım sonrası Petkim’de çalıştım. Orada da binlerce kitap okudum. Isıtma kazanlarına bakar, onları kontrol ederdim. Amirlerim de benim görevinde titiz, uyumayan, sürekli kitap okuyan biri olduğumu bildikleri için sanki benim bana özgü bir dokunulmazlığım vardı. Beni kimse rahatsız etmezdi. Onun için orada da epey kitap okudum. Denizde çalışırken her denize çıkışımda yanıma en az beşyüz kadar kitap alırdım. Denizde export denilen ticaret de yapardık. Gittiğimiz limanlardan mal alır onu başka limanlarda satar, para kazanırdık. Sonra maaşım da iyi olurdu. Onun için kitap almada da zorluk yaşamazdım.

A. Çapku:

En çok ilginizi çeken konular nelerdir?

Y. Argıt: Ağırlıklı olarak felsefe ve tasavvuf okurum. Okuduklarım arasında hemen her türlü kitap vardır. Bir ara uzak Şark filozofisine merak sardım. Zen Budizm’ine mesela. Ondaki fikirlerle bizdeki tasavvuf arasında çok paralellikler var. Kavramları çok benziyor birbirine. Daha sonra Batı düşüncesine yelken açtım. Eski Yunan düşüncesi, Sokrat, Eflatun, Aristo. Sonra Kant’tır, Bergson’dur, Russell’dir ve daha pek çok düşünür tezgahtan geçti. Yine mesela ateizm de ilgilendirmiştir beni. Negatif de olsa ateizm bir inançtır. Ben şöyle tarif ederim onu: O öyle bir şeydir ki sonu Allah’a gider. Gideceği başka yer yok ki! Bu noktada hiçbir şey rahatsız etmez beni.

A. Çapku: Neler buldunuz düşünce akımları arasında?

Y. Argıt: Gök kubbe altında söylenmedik yeni bir şey yoktur derler. Doğrudur. Hemen her düşünür bir öncekinden bir şekilde etkileniyor. Şu veya bu şekilde. Eski şeyler yeniden söylenir. Diyelim Kant düşüncesinde tanrının olmadığı bir ahlak incelenir. Russell tanrısız ahlak olur mu olmaz mı onu tartışır. Ateist ahlak veya dinin yerini dolduran başka şeyler vardır her ne ise onlar. Yani insan boş yaşayamaz. Cemaatler, idealler bir şekilde o ahlakın boşluğunu doldurur. Onun için hiç kimse orijinal değildir. Etkilendikleri mecralar vardır. Tabi maksat belli bir mecrada akmaktır. Halitadır (karışım) insan.

A. Çapku: 23 yaşınızdan beri okuduğunuz kitapları topluyorsunuz. Ne kadar oldu şimdiye kadar?

Y. Argıt: 1996’dan bu yana hemen her yıl Edirne’den Kars’a bütün Türkiye’yi dolaşarak üniversitelerde yazılan ilmi kitaplara ulaşmaya çalışıyorum. Ve 1996’dan beri İSAM’dayım. [İslam Araştırma Merkezi/Bağlarbaşı-Üsküdar] Buraya bağışladığım kitap sayısı 26 000’i (yirmialtı bin) geçti. Şimdi hemen her sene buraya verdiğim kitap 500’den aşağı değil. Hepsini okuyarak veriyorum. Kaldığım odanın adı: Hane-i Saadet. İsmi, Hz. Peygamber’in Hücre-i Saadet’inden mülhem! Orada elimin altında istediğim bir sürü kitap var. Kitap ormanı içindeyim. Okunanlar bilgisayara tasnife girip kütüphanenin raflarına katılıyor.

A. Çapku: Hane-i Saadetinizde sevdiklerinizle baş başasınız?

Y. Argıt: Şu an hayatımın en güzel anları! Onbinlerce kitap elimin altında. Maddi sıkıntım yok. Tabi sevdiğim taraflarımdan biri de sıkıntımı kimselere söylemememdir. Sağlık sorunum olmadı. Şeker hastasıyım. 71 yaşımdayım, elbette bu yaşın getirdiği bazı sorunlar olur. Bu yaşta iken 20 yaşın sıhhatini istemek nankörlük olur! Bir de yalnızlık sevgisi Allah’tan bana bir lütuf. Yalnızlığı sevmeyip menhiyata sığınanlar var. İçki, kumar vesaire. Bir kaçış bu. Ben ise kitaplara sığınıyorum.

A. Çapku: Nasıl okuyorsunuz bu kadar kitabı?

Y. Argıt: Ben seri, fotoğrafik okuyorum. Mesela 500 sayfalık kitabı üç saatte okurum. Olmaz deyip gülüp geçenler var. Ben de onlara he hı deyip gülüp geçiyorum. Zira binlerce kitap okumuşum. Sadece 2000 kadar tasavvuf kitabı vardır okuduğum. Yeni yazılanlar yeni bir şey yazmıyor ki. Zaten literatüre, kavramlara vakıfım. Anahtar kavramlar, kelimeler seçiyorum. Olay o kelimelerin etrafında döner. Onun için seri olarak okuyabiliyorum.

A. Çapku: İlgi alanınızda başka neler var?

Y. Argıt: Uzay bilimleri çok dikkatimi çekiyor. Astronomi ile meşgul olmak beni dinlendiriyor. Açlık gurultusu bastırılmaz. Doğru, fakat insanın bir ilimle meşgul olmasının getirdiği merak duygusu bunu da bastırır! Güzel bir teleskopum olsun istedim ve almaya niyetlendim. Zamanında 11 bin mark üzerine bir teleskop ve bir mikroskop alayım dedim. Biri ile bu işi pazarlık ettik. Fakat daha sonra o adamdan beklemediğim bir tavır gördüm. O iş öyle akamete uğradı. Şimdilik bunlara sahip değilim. Bir tane Sirkeci’de gördüm. 670 defa yaklaştırıyormuş. Ay’ın dağlarını falan görebiliyorsunuz. Şili Ant Dağları’nda yapılan bir teleskop var. 16 metre çapında. Bugün 30 metre çapında teleskop planları yapılmıştır. Uzay boş alan olduğu için çok daha güzel net gösterir. Şu an 15 milyar ışık yılına kadar uzanıyor teleskop sahaları. Kainatın yaşı da 15 milyar yıl diyorlar. Ama mesela aynı anda binlerce big bang olmuşsa bunu nasıl ne ile ölçersiniz. İşte bu noktada insanın cehli artıyor! Geceleri bir astronomi kitabı okuyup şöyle gökyüzünü seyre dalmak ne hoş bir şeydir! Onun için bazen benim saham olmayan kitabı da alım bağışlayayım dedim. Umumi bir fayda olarak. Ancak beni aşıyor tabi. Bunları kütüphane/ler yapabilir tabi.

A. Çapku: Gönlünüzde yer eden birileri var mı?

Y. Argıt: Sevdiğim fakat yetişemediğim İsmail Saib Sencer vardır. Ona zamanın Ebu Hüreyresi (kedicik babası) derlermiş. Bende de vardır o huy (kedi sevgisi) biraz. Saib beyi çok severim. Son derece mahviyetkar biridir o.

A. Çapku: Bir bütün olarak baktığınızda hayatınızı nasıl görüyorsunuz?

Y. Argıt: Hayatım hep inişli çıkışlı oldu. 68-85 yılları arası gençliğimde bazı fikir akımlarında

militanlığa soyunduk. Gelip geçen bir hevesti benimkisi. Bir kısmını incelemek niyetiyle muhtelif tarikatlara girip çıkışlarım vardır. Rızık davası için zamanında muhtelif yerlerde iş aradım, iş buldum çalıştım vesaire.

A. Çapku: İlgi sahanız geniş olunca sanattan, musikiden de bahsetmemiz lazım.

Y. Argıt: Kendim bir sanatla ilgilenmiyorum. Fakat musikiyi severim. Kanun taksimi, yaylı tambur, ney bunlar hoşuma gidiyor. Hat yazılarını toplayıp koleksiyon yaparım. Bazı kütüphanelerde takvimler bile tasnife girer. Onun için günümüzde cd’ler, plaklar, afişler falan hep toplanıp kütüphaneye konulmalıdır.

A. Çapku: Bizde kütüphane, okuma merakı gibi konularda neler söylersiniz?

Y. Argıt: Doğrusu bizde kütüphane, kitap okuma, hoca talebe ilişkisi gibi durumlar pek yok. Bana bazen derler ki, yahu bu kadar şey biliyorsun da niçin bir şeyler anlatmıyor, birilerini yetiştirmiyorsun. Yahu ne anlatayım artık her şey ortada. İsteyen gelir kütüphaneye okur.

İnsan bir şey öğrendikçe hırsı artar. Okudukça daha fazla okumak, bilmediği ulaşamadığı kitaplara ulaşmak ister. Bu manada bizdeki eğitim sistemi okumayı özendirmiyor. Televizyon proğramlarına çıkanları dinlerseniz hepsi de birer mürşittir! Bizde talebeden çok mürşittir var. Cehl-i mürekkep bunlar…

A. Çapku: İlim yolcularına neler tavsiye edersiniz?

Y. Argıt: Yol sonsuz. İlim için durmadan yürüyünüz. En iyi huzur ilmin verdiği huzurdur.

A. Çapku: Hayattan beklentiniz nedir?

Y. Argıt: Yaşım 71. Benim beklentim daha çok kitap okumak için daha çok uzun ömür!

A. Çapku: Teşekkürler Yavuz amca.

Y. Argıt: Ben teşekkür ederim

(1 Mart 2005. İSAM)

Gençlerini, yetişen nesillerini kitap sevgisi, okuma, araştırma merakı ile yetiştirmeyen milletlerin akibetinin hayır olmadığı/olmayacağı bilinen bir husustur. Günümüz şartlarında talebelerimiz, yavrularımız acaba fikir-gönül dünyalarının açlığını/(gurultusunu) ne ile gideriyorlar? Geçenlerde bir internet cafe/internet kahvesine uğramış ve sahibine şunu sormuştum: Buraya gelen çocuklar, gençler en çok nelerle ilgileniyorlar? Ahmet bey, diyebilirim ki yüzde 80 oranında şiddet içerici ateri oyunları ile meşgul oluyorlar, dedi. Pekiyi bu doğru bir şey mi? diye sorduğumda, bey efendi; ee, ne yapalım. Gençler öyle istiyor (!…) diye cevapladı.

Yazının başındaki alıntıya herhalde göz atmış olmalısınız. Gençlerimizin, kendilerine bütün değerlerimizi emanet edilecek olduğumuz umut dallarımızın % 70’inin kitapların kapağına bile tenezzül edip bakmadığı söyleniyor! Bu bilgi doğru ise ortada gerçekten ürkütücü bir tablo var demektir. Araştırmalara göre evlerimizin bir çoğunda mini bir kütüphane bile yokmuş. Şu halde bilgiyi nerelerden temin ediyoruz? Televizyon, gazete, dergi, küllük kahvelerinden mi? Bilmemiz gerekir ki bu merkezlerden elde edilen şey bilgi değil malumâtfuruşluktur. Sistemli bilgi kütüphanede, kitaplarda, hocaların dizi dibindedir. Bunun için de emek/alın teri, gönül, umut aynı anda olmalıdır. Pekiyi bunu yetişen nesillerimize nasıl verebiliriz? İşte mühim nokta burasıdır. Bunun için çocuklarının ilk öğretmeni olan ana babalara, öğretmenlere, eğitmenlere, psikologlara, sosyologlara, senaristlere, hasılı aklı başında herkese görev düşüyor.

Bu bağlamda Kumru’da hatırı sayılır bir kütüphane var mıdır, bilmiyorum. Mesela Kumru’da, muhtelif ilim dallarına özgü şöyle 50 bin cilt kitabı muhtevi bir kütüphaneyi yetişen nesillerimizin hizmetine sunamıyorsak talebeler, bilgisini genişletmek isteyenler, ödev ve araştırma yapanlar acaba bu ihtiyaçlarını nereden, nasıl giderebilirler… Emeklilik ikramiyesi ile köyüne kütüphane yaptıran bir adamın hikayesini okumuştum. Yaşlı amca İstanbul’daki birçok yayınevine yazı göndermiş. Elinizde hayır ve hizmet adına vermek istediğiniz kitaplarınız varsa gelip alalım ve falan yerde açtığımız köy kütüphanemize sizin adınıza koyalım diye. Bırakalım köylerimizi acaba ilçelerimizde dişe dokunuz bir kütüphane var mıdır? Yoksa niçin?

Gerçekte Kumru için en az üç katlı genişçe, okuma salonları olan, açık raflı, kitap okumaya gelenlere bedava çayın ikram edildiği, munis bir ortama sahip kütüphaneyi ne çok hayal etmişimdir. Acaba ilçe merkezine yakın, her taraftan talebelerin rahatça gelebilecekleri müsait bir yere böyle bir kütüphane yapılabilir mi? Okul, cami, Müftülük sitesi ve şehrin hay u huyundan biraz uzakça olan İHL yanına ya da daha uygun görülen bire yere böyle bir hizmet binası nasıl olur? Diyelim yapılmaya karar verildi bu durumda estetik kaygıları haiz proje, kitapların tasnifi ve tabi kitap ihtiyacı nasıl giderilir? Bütün bunlar, üzerinde kafa yormaya değer şeylerdir kanaatindeyim. Şayet böyle bir hizmet için yola çıkılırsa yılda şu kadar kitap bulup ilçe kütüphanesinin kitap kadrosuna katmak, bu işe gönül veren bizlerin görevi olmalıdır. Zira bu sizin, bizim, hepimizin hikayesidir.

Ahmet ÇAPKU

14.10.2008
acapku@yahoo.com

http://www.kumrureklam.org/haberdetay.asp?ID=4

 

Kitaplara sevdalı bir adam

Kitabın aşkıyla hayatını kitaba çeviren adam…

Kitapları fabl olarak hikaye eden bir esere rastlamadım, ne güzel olurdu değil mi? Mesela Mesnevi bir hususu Pendname’ye danışıyor, o da gidiyor Divanı Hikmet’ten cevap alıyor. Yahut Battalname ile Gülistan yola çıkıyor ve aralarında geçen irfan yüklü muhabbetleri insan merak ediyor. Aynı hayali kütüphaneler için de kurgulamak mümkün Beyazıt Kütüphanesi sonra Süleymaniye Kütüphanesi hepsi birer müşahhas şahsiyet olsa. 

Böyle deyince zihinlerde şimsek şaktı, evet kültür tarihimizdeki ‘ayaklı kütüphaneler’ bunu nispeten karşılayabilir. Aklımıza ilk gelen de şüphesiz Beyazit kütüphanesi hafız-ı kütübü mütebahhir İsmail Saib Sencer olur. Devrimizde böyleleri kaldı mı demeye kalmadan sadr-ı kütüp Yavuz Argıt’ı hatırlıyoruz. İSAM müdavimlerinin Yavuz Amcası.

Kafkas Göçmeni bir ailenin evladı olan Yavuz Argıt 15 aralık 1934’te dünyaya gelir. Daruşşafaka’ya bir süre devam etmiş. Deniz Astsubay Hazırlık Okulunu ve Gemi Makine Kursunu bitirerek deniz astsubayı olmuştur. Fakat askerlik onun yapısına hiç uygun değildir. Sadece 1,5 sene sabredebilir sonra tekrar dönecek fakat bu seferki 21 gün sürecektir. Artık karar kılmıştır özel denizcilik yapacaktır çünkü bu meslek sayesinde hem maddi gücü yerinde olmuş hem de dünyayı gezebilmiştir.

 

Kitaba duyulan bu fevkalade muhabbet ve deniz hayatının sonucu evlenmek nasib olmamıştır. Denizde insanı sürükleyen bir hürriyet vardır, peki Yavuz Bey nasıl kitap biriktirebildi? İlkin sadece ödünç alarak hızla okumaktaydı sonra sayı arttıkça bavul bavul kitap alıp seyahete öyle çıkıyordu.

Bir seyahatte yanına aldığı kitap sayısı 500’leri buluyordu tabi limanlarda da yüklendiklerini saymazsak. Rakamlar onu anlatamaz fakat şaşırtıcı ibretler barındırdığı için ifade edelim. Edebiyat eseri olursa günde 1000 sayfa, hafif edebiyat olursa 2000 sayfa, çetin felsefe olursa 600 sayfa okurum diyor. O da bir şey mi diye düşünüp abartılı örnekler aklınıza gelebilir fakat bu fenafil-kitap, sevdasını ömrü boyunca sürdürmüştür. Kütüphanenizin hepsini okudunuz mu denildiğinde ‘tereddütsüz evet’ demiştir.

Şimdi 25.000’ni bulan kütüphanesine pek çok talip olmuşsa da İsam’dan gelen cazip teklif ona yeni bir hayat getirirmiştir. İsam’a taşınır, odası kendi için hane-i saaadettir. Kendini ‘ehl-i harabat’ bilmiş, kütüphaneyi de ‘puthane’ ilan etmiştir. Denizcilikle dünyayı gezen ayaklı kütüphanemiz memleketimizin de bütün illerine gitmiştir. Çok gezenin de nasıl bilenlerden de olabileceğini gittiği her ilde topladığı yerel baskı kitaplarla ispat etmiştir. Nurettin Albayrak Hocamız bu manzaraya Erzincan’da şahit olmuştur. Hatta Doğu’da bazı illerde kendisine şüpheli nazarlar yönelmiştir.

Burada beni düşündüren bir başka mesele o sadece kağıdın büyüsünde değilidir, kainat kitabını gözlemlemektedir. Astronomi merakını sayısız eserle giderememiştir.

En sevdiği uğraş gökyüzünü seyretmektir, dev bir teleskop almak en büyük hayalidir. Bu kafkas kartalı saatlerce kırlarda yürüyüş yapar, mezarlıkları gezer. Yüzlerce biyoloji kitabı okumuştur mikroskop da almak ister. Ömür neye kafi? Bütün bunlara rağmen tek kitap dahi yazmamıştır. Gençlere ders verin denildiğinde cevabı hep okusunlar olmuştur.

Peki siz nasıl okuyorsunuz diye sorulunca: bir kere okuduğumu bir daha okumam, okuduğumun %95’i vaktimi çalmıştır, kârım 1 gr şeker diyor. Bu hızını fotoğrafik okuma ile açıklıyor, merak edilmesin anlaşılma problemi yaşanmıyor. Fakat bazı eserleri defaatle okumak gerekir diyor ve bizlere çok sevdiği Risale-i Nur’u hatırlatıyor. Felsefe en sevdiği saha buna rağmen tam bir tefsir sevdalısı Türkçe bütün tefsirleri almış ve okumuştur. Yakın dostu Ahmet Nezih Galitekin felsefe merakı sebebiyle onun gençliğindeki dindarlığı koruyamadığını söylemiştir.

Vakit kaybetmemek için yemekleri soğuk yiyor, dostları dahi onunla çok fazla muhabbet etme fırsatını yakalayamıyor. Fakat müşkülpesent olsa da dostu çoktur, İsam camiası onu hep dostu olduğu gibi kültür tarihimizin çok önemli bir figürü olan Enderun kitap ve sahafevi onun uzun yıllar  devam ettiği yerlerdendir. Düşünün Sedat Umran gibi dostu vardır.

İSAM’da Yavuz Argıt bölümünden yararlanan herkes ona dua gönderir zira kütüphenenin genel bölülümüyle yarışacak kadar çok ve çeşitli alanda kitap vardır. İsamlıların Yavuz Amcası çok sevdiği şekerin hastalığı ile uğradığı Gata’da 7 Mayıs 2009’da dar-ı bekaya irtihal eylemiştir, Ümraniye Hekimbaşı’nda istirahaattedir. İnşallah çok sevdiği İsmail Saib Efendi ve Ali Emiri Efendi ile birliktedir.

İSAM Yavuz Amcasına vefa olarak Yavuz Argıt Armağanı kitabını hazırladı. Birol Ülker Bey’in hazırladığı bu çok kıymetli eserde Yavuz Argıt hakkında teferrutlı bilgiler ve anılar var. Kitap bir çok Armağan kitabı gibi toparlama akademik yığın değil tam da anılan şahsı hayırla yad edecek cinsten.

Tabiiki makaleler de var fakat yine kütüphane ve kitapla ilgili, dergi yazısı gibi rahat okunacak neviden. Kitaptan bazı başlıklar şöyle: -Fatih Çardaklı – Cemil Cahit Can, “Melami mesrep, Kalender, Mazanne Bir Denizcinin Terekesi: Yavuz Argıt Koleksiyonu”-Ali Yücel Yürük, “Cerakise-i Kafkas’tan Nev’i Sahsına Munhasır Bir Bibliyofil: Yavuz Argıt” – Mehmed Niyazi, ” Dost Bir İnsandı” Şimdi en iyisi bu kitaba ulaşıp bir kitap sevdalısının dünyasına dalmak…

 

Sedat Albayrak

HaberKültür.Net

http://www.haberkultur.net/haberoku-1824-Kitaplara_sevdali_bir_adam.html