Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar ve Gıda Güvenliği

194

GDO Nedir;

Bir canlı türüne başka bir canlı türünden gen aktarılması veya mevcut genetik yapıya müdahale edilmesi yoluyla yeni genetik özellikler kazandırılmasını sağlayan modern biyoteknoloji tekniklerine gen teknolojisi, gen teknolojisi kullanılarak yeni özellikler kazandırılmış organizmalara da genetik yapıları değiştirilmiş organizma GDO adı verilmektedir.

Ülkemizde ise genetik yapısı değiştirilmiş tarımsal ürünleri ayırmak için genel isim olarak “Transgenik Ürün” tabiri kullanılmaktadır.1994 Yılında ilk genetiği değiştirilmiş gıda olarak “olgunlaşması geciktirilmiş domates”üretilmiştir. Daha sonra, genetik olarak değiştirilmiş birçok gıda üretilmiş ve birçok ülkede tüketilmiştir. Bu yeni teknoloji üretilen ürünlerin güvenli olup olmadıkları en çok tartışılan konular arasında yer almıştır.1998 yılından itibaren ise Türkiye’de GDO’ lu ürünlerin üretimi yasaklanmıştır.

GDO LAR NİÇİN BU KADAR TARTIŞMA KONUSU OLMAKTADIR;

Gen teknolojisi ve gen transferi çalışmalarının günümüzde ön plana çıkardığı tartışmalardan biri de Transgenik ürünlerin genetik maniplasyonlar sırasında istenmeyen ve öngörülemeyen genetik özellikler kazanması konusudur. İstenmeyen özellikleri kazanmış Transgenik canlılar ve bunların ürünlerinin insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından sorunlar yaratabileceği fikri, özellikle AB ülkeleri başta olmak üzere birçok yerde belirli bir taraftar kitlesi kazanmıştır.

Olumlu yönleriyle kullanıldığında insanlığa büyük faydalar sağlamakla birlikte modern biyoteknolojinin en büyük olumsuzluğu, kullanıldığı materyalin doğrudan canlı varlıklar olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak; olumsuz kullanıma açık olması yanında yenilikler ile birlikte bilinmeyenlerin ortaya koyduğu risklerde ihmal edilmeyecek durumdadır. Günümüzde tarım ve gıda sektörlerini ilgilendiren alanlarda biyoteknolojik süreçlerin kullanımı ve ürünlerin tüketimine tepki şeklinde ortaya çıkan tartışmalar, Uluslar arası boyutlarda giderek artmaktadır. Bu tartışmalar ürünlerin ithalatını sınırlamaya varan politik tasarruflara yöneltmiştir.

Tartışmalar gen aktarımıyla yeni karakterler kazandırılmış ürünlerde henüz tam olarak bilinmeyen fakat insan, hayvan ve çevre sağlığının yani biyogüvenliği kısa yâda uzun vadede olumsuz yönde etkileyebilecek başka özelliklerin bulunabileceği kuşku ve varsayımına dayanmaktadır. İçinde bulunduğumuz dönemde sorunların en çarpıcı örneğinin ABD ve Kanada’nın oluşturduğu blok ile AB arasında yaşandığını görmekteyiz.

TARIMDA MODERN BİYOTEKNOLOJİNİN KULLANIMI;

Modern Biyoteknoloji en geniş kullanım alanı tarım ve hayvancılıkta bulmuştur. Yüksek miktarda ve kalitede ürün almak amacıyla geleneksel Kültür çeşitlerinin veya bunların yabani akrabalarının genetik yapıları değiştirilmektedir. En çok üzerinde çalışılan özellikler, hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılık, yabancı ot ilaçlarına karşı dayanıklılık, meyve olgunlaştırma sürecinin değiştirilmesi, raf ve depolama ömrünün uzatılması ve aromanın artırılmasıdır. Gen transferinde en başarılı olunan bitkiler domates, patates, soya fasulyesi, tütün ve kolzadır.

MODERN BİYOTEKNOLOJİNİN RİSKLERİ NELERDİR;

Modern biyoteknoloji ürünlerinin risk oluşturma ihtimalini 3 ana başlık altında toplayabiliriz.

1)- İNSAN VE HAYVAN SAĞLIĞI AÇISINDAN

İnsan ve hayvanda alerjik ve toksik etkisi olan genlerin aktarılması, Gıda Kalitesi ve besin öğelerini azaltıcı maddelerin gıdaya geçiş tehlikesi, transfer edilen genlerin, insan ve hayvan bünyesindeki mikroorganizmalarla birleşme ihtimali, antibiyotiğe dayanıklı genin kullanılması sonucu insanlarda antibiyotiğe dayanıklılığın artması.

2)- ÇEVREYE ETKİSİ

a)-Genetik Kirlilik, Doğal türde genetik çeşitliliğin kaybı
b)-GDO’nun yetiştiği ortamda yaşayan bitki, böcek, mikroorganizma diğer canlılara etkisi
c)-Doğal ortam dengesini bozması ve tek yönlü floranın oluşması.
d)-Virüs kaynaklı genlerin dayanıklılık genini diğer virüslere transfer etme ihtimali.
e)-GDO mikroorganizmalarının toprak mikroorganizma yapısına olumsuz etkileri.
f)-Bu toksinlerin hedef dışı organizmalara etki etme riski.
g)-Böceklerin genetik değiştirilmiş bitli tarafından üretilen toksinlere direnç kazanması.

3)-SOSYO EKONOMİK BAKIMINDAN

a)-Pahalı tohum, küçük çiftçilerin bu durumdan zarar görmesi.
b)-Bu teknolojiyi üreten gelişmiş ülkelerin dünya gıda ticaretini ellerinde tutmaları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerdeki gıda güvencesini olumsuz etkilemeleri.
c)-Organik ve diğer sürdürülebilir tarım yöntemlerine zarar vermesi
d)-Gıda yardımı kapsamında GDO’lu ürünlerin kullanılmasının etik olmaması.

GDO’LU ÜRÜNLERİN POTANSİYEL YARARLARI NELERDİR

Verimliliğin artması, Çiftçilik maliyetlerinin düşmesi, Besin öğelerince zenginleştirme, Ürünlerin içinde yenilebilir aşılar, Uygun olmayan koşullarda bile yetişen ürün çeşitleri.

SONUÇ OLARAK:

1998 yılından itibaren ülkemizde kesinlikle GDO’lu ürün üretimi yapılmamaktadır. Ancak yurtdışından ithal edilen genelde hayvan yemi olarak getirilen soya ve mısır ithalatında bu ürünlerin GDO’lu olup olmadığı bilinmemekteydi. Muhtemelen de bugüne kadar GDO’lu ürünler ülkemize girmekteydi. Çünkü Tarım Bakanlığı ithalat esnasında ürünün GDO’lu olup olmadığına dair bir analiz istemiyordu. Dolayısıyla Gıda yâda yem olarak gelen soya, mısır gibi ürünlerden mamul madde yapımında birçok üründe katkı maddesi olarak kullanılmıştır.

Tarım Bakanlığı, yeni çıkarmış olduğu yönetmelikle, bununla ilgili bir mevzuat olmadığı için bu boşluğu doldurmuştur. Gıda yâda yem olarak ithal edilen bir ürün toplamda en az %0,9 oranında GDO içeriyor ise GDO lu olarak kabul edilir. Gıda yâda yemin %0,5 ten fazla izin verilmeyen GDO içermesi halinde ithalatına, nakline, işlenmesine, dağıtımına ve satışına izin verilmez.

Çıkarılan bu yönetmelikte en fazla tartışılan konu GDO’ süz ürünlere etiket konulmasının yasaklanmasıdır. GDO’ süz ürünlere etiket konulmasının yasaklanması, bu durumun, mevcut Türk gıda kodeksi etiket yönetmeliğine aykırı olmasından ileri gelmektedir. Yönetmeliğe göre, bir üründe %0,9 oranında GDO bulunması halinde, ürünün etiketinde GDO’lu olduğu belirtilecektir. Bu oranda tartışma konusu olmaktadır. Bunu da Tarım Bakanlığı AB mevzuatına göre yaptığını söylemektedir.

Bana göre, burada en fazla tartışılması gereken şey; Tarım Bakanlığı’nın GDO lu gıda ve yemler hakkında çıkardığı bu yönetmeliğin uygulanıp uygulanamayacağı, gerekli altyapının olup olmamasıdır. Bu konuda endişeliyim.

Ayrıca yönetmelikte belirtilen diğer hususların tam olarak uygulanması açısından sivil toplum örgütleri, basın, siyasi partiler, bilim kuruluşları, tüketici dernekleri, vb. ne siyasi kaygı ne de reyting kaygısı gütmeden konuya müdahil olmalılardır. Aksi halde müthiş bir bilgi kirliliği oluşmaktadır.

Modern biyoteknoloji üzerinde yapılan tartışmaların, teknolojinin kendisine değil bu teknolojiyi kullanılarak üretilen son ürünlere yönlendirmesi varılacak sonuçların doğruluğu açısından önemlidir. Bu nedenle üzerinde durulması gereken husus, modern biyoteknolojinin nasıl kullanılacağı önemlidir.