Kosova’nın Düşündürdükleri

119

Geniş bir heyetle 26-31 Mayıs 2009 tarihlerinde Kosova’da bulunduk. Kosova yeni bir devlet. Yeni kurulmuş bir devlet olmanın ve sorunlu bir coğrafyada bulunmanın izlerini taşıyor. Bu coğrafyada devlet olmak ve devlet olarak kalabilmek kolay değil. Biz Türkler, bu dost ve kardeş devletin devamlı olmasını, huzur ve istikrar içinde gelişmesini gönülden dileyenlerdeniz. Kültürel ve tarihi bağlarla bağlı olduğumuz bu coğrafyanın insanları ne kadar mutlu olursa; biz de o kadar mutlu oluruz.

Türkiye yıllardır Kosova ve çevresiyle olan ilişkilerinde bazı ülkeler gibi bir şeyler kapma peşinde olmamıştır. Osmanlıdan gelen anlayış bugün de sürmektedir. Eğer Osmanlı emperyal amaçlar gütseydi; Balkanlar’da tek dil ve tek din olurdu. Buna rağmen; Osmanlının hoşgörüsünden ve kucaklayıcı anlayışından gerekli dersi alamayanlar da halen mevcuttur. Özellikle “Türkiye Kosova’yı acaba erken mi tanıdı?” sorusu akla takılmaktadır. Anayasasını görmeden tanıma (5. madde) bugün sorunlar yaratmaktadır. Türkçe, yeni Anayasadan çıkarılmış; Arnavutça ve Sırpça kalmıştır. Sırpça’yı kabul edenlerin Türkçe’ye tahammül edememesi düşündürücüdür. Türkçe ancak Türklerin %5’i aştığı belirli bölgelerde ve belediyeler seviyesinde resmi dildir. Kimliklerde ve resmi belgelerde Türkçe’ye yeni yeni geçilmektedir. Arnavutça bilmeyenlerin işe alınmadığı yaygın bir görüştür. Esnafın bu konuda önemli şikâyetleri vardır.

Bağımsız bir devlet olan Kosova çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır. Onun bağımsızlığına onay verenler, işlerine geldi mi iç çatışmaları körükleyebilirler. Çünkü; çatışma, dış güçleri Dünyanın her tarafında olduğu gibi burada da kalıcı bir unsur kılar. Kosova’yı ve Orta Avrupa’yı gördükçe Türkiye üzerindeki tezgâhları, kimlik çatıştırmalarını, Türkiye’yi tanınmaz hale getirme çabalarını daha iyi anlıyoruz. Ülkemizi yönetenler acaba bunun farkında mı? Onlar, ihanet odaklarına adeta çanak tutuyorlar. Batı’da yükselen değerler, bizde yıpratılan değerler halini alıyor. Türkiye’yi Ortadoğu’da, Balkanlar’da güçlü kılmamak için elimizden geleni yapıyoruz ve bunu da demokratikleşme hokkabazlığı içinde ortaya koyuyoruz.

Diğer yerlerde olduğu gibi; Kosova’da da misyonerler cirit atıyor. Savaştan sonra Protestanlığın hortladığını ve ihtiyaçların çok dışında büyük kiliselerin yapıldığını görüyoruz. İnsan hakları ihlalleriyle yürütülen misyonerlik faaliyetleriyle irtibatlı yüzlerce kuruluş var. Para dağıtılarak Protestanlık yayılmaya çalışılıyor.

Marjinal bazı fanatik dini gruplar da -çoğunluğu Batı güdümünde-  dikkat çekiyor. Batı destekli Vahhabilik, Osmanlı eserlerinin yok edilmesi, tarihi levhaların sökülmesi ve tarihi eser katliamıyla sürüyor. Aşırı etnik taassub bir ölçüde geçerli. Bazı yörelerde Arnavut kimliğinin İslâmi kimliği bastırması sorunlar yaratıyor. Diyanet Vakfımızın güzel çalışmaları ve gayretleri var. Bundan dolayı 7 sene önce ziyaret ettiğimiz Murat Hüdavendigâr Türbesi bugün çok farklı. Bazı güzel çalışmaların Türk okullarına dağıtımı ve ders kitabı takviyesine ihtiyaç var. Türk okulları ile Türkiye’deki okulların kardeş okul ilişkileri kurmaları gerekiyor. Okul kütüphaneleri zenginleştirilmelidir. Öğrencilerin ve öğretmenlerin Türkiye’yi tanıma turları geliştirilmelidir. Maalesef, Bulgar vizesi ilişkileri engellemektedir. AB üyesi yapılan Bulgaristan Balkanlarla Türkiye arasında adeta bir engel rolü oynuyor. Sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşüyor. Dış destek önemlidir. Nitekim, Goran’da Sırplar kendi çıkarları için Sırp eğitim sistemini uyguluyorlar. Öğretmen maaşlarına destek sağlıyorlar. Adeta Kosova merkezi yönetimini dışlıyorlar. Kosova’da sözde Türk bankaları açılmış. Çalık’a bağlı banka ile TEB Türkçe’ye o kadar yabancı ki… Oysa Türkçe oralarda bayrak. TRT’nin Türkçe TV yayınları oldukça etkili oluyor.  Gazi Mehmet Paşa Hamamı onarım bekliyor. Sinan Paşa Camii ise; TİKA tarafından onarılıyor.

Dilin tek başına etnikliği belirleyemeyeceği örneği buralarda da geçerli. Prizren’in Kırkpınar kazasında bir köy Sırpça konuşuyor; ama Sırp değil. Bazı Türk köylerinin Arnavutlaştığı da bir gerçek. Türkçe bilenlerin sayısı 250.000 dolayında. Ama, Türk kimliğini sahiplenenler ancak 40.000’i buluyor. Esnaf ve ticaret kesimi Türkiye’den mal alıyor; ama alışveriş merkezlerinde Türk malları çoğunlukta değil. Özellikle inşaat sektöründe büyük bir gelişme var. Ancak, bizim bazı ürünlerimiz pahalı bulunuyor. Hava alanında Mehmet Akif Ersoy Sempozyumuna katılan dostlarla karşılaştık. İpek ilçesine bağlı Şusisa köyünde rahmetli M. Akif’in akrabalarıyla görüşmüşler. Bunların “Biz Türklüğümüz adına yemin ederiz” demeleri çok dikkat çekicidir.

Kosova’da yaşayanlar, bugün ve yarın Batı’nın oyununa ve dolduruşuna gelmemelidirler. Bilhassa çoğunluğu teşkil eden Arnavutlar dikkatli olmalıdır. Yarın Kosova zarar görürse bu herkesi etkiler.      

Önceki İçerikZen Öğretisi
Sonraki İçerikHilekarlık, Dürüstlüktür
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)