Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Demokratik Toplum Partisi (DTP) hakkında Anayasa Mahkemesi’ne kapatma davası açtı. Mahkeme ile ilgili süreç başladı.
DTP’nin terör örgütünün İmralı’daki başı tarafından kurdurulduğu, milletvekillerinin bu şahsın tercihi ile seçildiği ve partinin buradan yönetildiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. İtiraf etse de etmese de her kesimden insan mevcut anayasa ve kanunlara göre kapatma işleminin geç bile kaldığının farkında.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle “bunun aksini savunmak ve etnik kökenine bakılarak bunları çiğneyenlere imtiyazlı bir muamele yapılmasını istemek de demokrasiyle, hak ve hukukla bağdaşmayan bir garabet olacaktır.”
Buna rağmen bazıları “kapatma kararı hukuken doğrudur, ancak siyaseten yanlıştır” derken; Başbakan Erdoğan, DTP’nin Meclis dışına itilmesine karşı çıkarak, “Parlamento dışı kalırlarsa onları da dağa gönderirsiniz” dedi. Erdoğan’ın, “Elde silahla dolaşmaya gerek yok. Silahsız gelirsin, masada her şeyini konuşursun” ifadesi “bir gizli af planı” veya “yeni bir açılım” mı söz konusu yorumlarına yol açtı.
MHP, ilk planda “bölünmez bütünlük aleyhindeki suçları işleyen milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını” teklif etti, ancak Mecliste destek bulamadı. Özellikle Ak Parti’nin sözcüleri, bu kanunun çıkması halinde, “dokunulmazlıkları teker teker kaldırılan DTP’li milletvekillerinin Meclis’te tutuklanıp, partilerinin de kapatılacağı” gerekçesiyle şiddetle itiraz ettiler.
Demek ki, AKP ve yandaşları DTP’nin kapatılmasına da, suç işleyen milletvekillerinin vekilliğinin düşürülüp cezalandırılmasına karşıdır. Bu kesimin, DTP’nin ve milletvekillerinin işlediği suçları tasvip veya takdir ettiğini söylemek mümkün olmadığına göre, AKP neden bu görüşü savunmaktadır? Acaba gerçekten Türkiye için “PKK’lıların dağlarda mı olmaları yoksa Mecliste mi olmaları daha iyi!” şeklinde bir tercihten başka imkân yok mu?
Bu sorunun cevabını ararken için şu ihtimalleri düşünmek uygun olacaktır:
1- MİT’in emekli üst düzey yöneticilerinden Cevat Öneş’in iddia ettiği gibi, 5 Kasımda Başbakan Erdoğan ile Başkan Bush arasında Washington’da yapılan görüşmede “ABD ile PKK’nın tasfiyesi ve karşılığında Barzani yönetiminin tanınması hususunda anlaşmaya varılmıştır.” Bu durumda Başkan Bush’un açıklamasında belirtilen “Kürt sorununun çözümü için Türkiye adımlar atacak” sözünün gereği olarak DTP’nin Meclis’te kalması uygun bulunmuştur.
2- “Kürt sorununun” çözümü için DTP’ye rol vermek düşüncesinin uygulanabilmesi demek, İmralı’dan yazdırılan DTP siyasi taleplerine kapı aralamak demektir. Bunu sağlayacak hukuki düzenlemeler ve bu kapsamda Anayasa hazırlıklarını dikkatle izlemek gerekmektedir.
3- ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında Barzani ve Talabani için planlanan roller uygulanmaktadır. “Büyük Kürdistan planı” için üçüncü figür Öcalan ve PKK için planlanmış rolün süresi dolmuş olabilir. Veya Öcalan/PKK, şimdilik sadece İran hedefine karşı kullanılacak bir koz olarak kullanılacaktır. (İleride şartlar olgunlaşınca yine Türkiye’ye karşı kullanmak üzere hazır tutulabilir.)
Esasen bu ihtimallerin birbirini tamamlayan sonuçlar olduğunu düşünmek mümkündür. Bu hususlar sebebiyle “DTP kapatılmasın” deniyorsa, Türkiye’de terör konusunun bir “Kürt sorunundan” kaynaklandığı yani Kürt halkına ayrımcılık yapıldığını ve “PKK’nın ve siyasi kolunun Kürt halkının demokratik hakları için çalışan yegâne temsilcisi olduğunu” kabul etmiş olursunuz.
DTP’nin kapatılamaması ve/veya suç işleyen milletvekillerinin cezalandırılamaması halinde terör örgütü kazanacağı büyük moralin yanında, bu konuda Türk devletini dize getirmiş ve bölünmenin yolunu açmış olacaktır. AKP’nin Güneydoğu’da almış olduğu oylar ve “PKK/DTP bölgeyi temsil etmiyor” söylemleri de boşa çıkmış olacaktır.