Ordu- Millet

116

Tarihte bir millet savaşçı niteliğe sahipse, kadın–erkek hepsi silah kullanıp savaşta yer alabilecek şekilde yetiştirilmişse o millete tarihi literatürde “ordu- millet” denilmektedir.

Bu duruma bakıldığında milletimiz ordu- millet devletlerin başında gelmektedir. Çünkü hepimizin tarih kitaplarından da bildiği gibi geçmişte milletimiz savaşçı bir millet olup kadın erkek tüm nüfus savaşmaya hazır bir şekilde yetiştirilmekteydi. Dolayısıyla belirtmek gerekir ki bizim toplumumuzun genetik kodlarında “ordu–millet” özelliği ayrılmaz bir bütünlük arz eder. Buna binaen milletimizin bilinç altında ülke bütünlüğünün yegane temsilcisi de ordudur.

Özellikle Türk milletinin İslamiyet’e geçmesiyle birlikte cihad ve şehitlik kavramlarının kabulü milletimizde var olan ordu – millet mayasının devamında önemli rol oynamıştır.

Sevgili okuyucular, tarihimiz incelendiğinde görülecektir ki geçmişte yer alan önemli olayların genelinde ordu faktörü mevcuttur. Çünkü Türk devletlerinin geneline bakıldığında kuruluşlarında ordu mensuplarının hatta bizzat ordunun kendisinin etkin rol oynadığı görülmektedir. Nitekim en son kurulan Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyet’ini kuranların 1908 Harbiyelileri olduğu hepimizin malumudur.

İstiklal Savaşı sırasında dış güçlerin kanaatimce milletimiz hakkında edindikleri en büyük izlenim ordu ve milletin iç içe birbirini bütünleyen iki unsur olduğudur. Bu nedenle bu dönemden sonra yaşanan isyanlar ve yaratılmak istenen kaos bu iki temel yapı taşını yıpratmaya yönelik hareketler olarak dikkati çekmektedir.

1980’li yıllarda değişen dünya düzeni, globalizm ve sermayenin ön plana çıkması, bunun yanında gelişen teknoloji ile birlikte dünyada var olan iki önemli kaynağın, su ve enerji kaynaklarının, önem kazanması yenidünya düzeni kurucularının gözünü ülkemize çevirmiştir. Çünkü bu kaynakların bir kısmı bizim topraklarımızda bulunmaktadır.

Fakat yenidünya düzenin önündeki en büyük engel ordu – millet yapılanması ve bunun devamı olan ulus-devletlerdir.

Bu sebeple ordu ve milletin bu kadar iç içe geçtiği Türk milletinin bugününe bakıldığında milletimizin mayası olan bu iki unsurun özellikle 1980’lerin başından itibaren birbirinden ayrılmaya çalışıldığı, hatta bu dönemde birbirine küstürme çalışmalarının yapıldığı görülmektedir.

Ülkemizdeki bazı teorisyenlere göre milletimizi var eden ordu–millet temel düşüncesinin zedelendiği ilk olay 12 Eylül darbesidir. 12 Eylül darbesiyle özellikle milliyetçi kesimde orduya karşı bir küskünlük yaratılmak istenmiştir. Milliyetçiliğin temel düşüncesi olan “devlet –ebed – müddet” formülü bu darbe girişimiyle zedelenmek istense de bu cenahta yer alan “devlet baba” teamülü yani “devlet baba gibidir, döver de sever de” zihniyeti yaratılmak istenen küskünlüğü hafifletmiştir.

Yenidünya düzeni kurucularının milletimize biçtiği rolü uygulayabilmesi için ordu– millet zihniyetini yıkmak üzere uyguladıkları ikinci önemli olay 28 Şubat sürecidir. Bu süreçle beraber özellikle mütedeyyin Müslüman kesim ile ordunun arası açılmış, bunun akabinde yapılan seçimlerle millet orduya bir nevi ders vermek için İslami kimliği ön planda gözüken bir partiyi iktidara getirmiştir. Fakat akabinde yaşananlar bizi devlet olarak en sonunda var olma mücadelesine götürmüştür.

Bu nedenle yenidünya düzeni kurucularının yaşanmasına temel hazırladıkları 28 Şubat süreci amacına ulaşarak millet ve ordu arasını açmıştır.

Son olarak bütün bu tabloya binaen belirtmek isterim ki; tarihte küllerinden doğan yegane milletlerden biri olan Türk milleti, şu an için kendini var eden yapı taşları yıpratılmış olsa da büyüklerin dediği gibi “aslıhu ve neslihu” olacaktır, yani her şeyin er geç aslına dönmesi gibi aslına dönecektir. Saygılarımla!…