Kader Anları

222

“Kader anı” dediğimiz bazı kritik olayların hem şahsi hayatımızda ve hem de milli tarihimizde yaşandığı durumları hatırlayınız.

Bu kader anları bazen şahsi tercihlerle, bazen de irademiz dışında tecelli ederler. Osmanlı Devleti olarak 1. Dünya savaşına dâhil olmamızı sağlayan İttihat Terakki önderlerinin (Enver, Cemal ve Talat Paşaların) kararı; Mustafa Kemal Paşa’nın “Kuvayı Milliye” Hareketini başlatma kararı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Dünya Savaşına girmemesini temin eden İsmet İnönü hükümetinin politikası çok önemli sonuçlara sebep oldu.

Bırakın savaşları, 1950–1960 Demokrat Parti (Menderes) Hükümetlerinin demokrasi ve kalkınma anlayışına getirdiği yenilik, Adalet Partisi (Demirel) Hükümetlerinin “İthal İkamesine” dayalı sanayileşme politikaları ve Turgut Özal’ın getirdiği iç ve dış rekabete açık ekonomi modeli tercihlerinin Türkiye’nin sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmelerini nasıl değiştirdiğini düşününüz.

Çanakkale’de küçük rütbeli bir subay (yarbay) olan Mustafa Kemal’in göğsünün üstündeki saate çarpan şarapnel parçası bir santim yana isabet etseydi, O’ da şehitler kervanına dâhil olan isimsiz kahramanlardan biri olarak kalacaktı. Öyle olsaydı, Türkiye düşman istilasından kurtulabilir ve Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Bilinmez.

Seçimlerden sonra Türkiye’yi bekleyen üç ana konuda yapılması gereken tercihler de, önümüzdeki on yıllarda izleyeceğimiz rotayı çizen kader anları olacak gibi görünüyor:

  1. Ekonomide, petrol fiyatlarının yüksekliği nedeniyle bazı ülkelerde oluşan sermaye fazlası gelişmekte olan ülkelere kayarken, Türkiye’ de bundan yararlandı. Ancak bu sermayeyi çekerken, bize benzeyen diğer ülkelerden farklı olarak iki dramatik tercih yaptık: Birincisi dünyanın en yüksek reel faizini vererek bu sermayeyi çektik. İkincisi bütün kritik işletmelerimizin yabancı kontrolüne girmesini sağlayan “babalar gibi satış” yöntemini uyguladık.

    Mevcut AKP hükümetinin tercihleri sonucu haberleşme, ulaştırma, bankacılık sektörleri dâhil olmak üzere bütün temel ve kritik sektörlerde yabancı sermayenin payı milli ekonomi kavramını yok eden bir oranda yükseldi. Bazı sektörlerde (haberleşme gibi) yerli sermaye payı hiç kalmadı.

    Diğer gelişmekte olan ülkeler mevcut borçlarını azaltırken, biz borcumuzu daha büyük borç alarak sürdürmeye devam ettik ve tarihimizin en büyük cari açığına ulaştık.

    Bu durum sür dü rü le mez. Yeni hükümetin alacağı, yeni ekonomik kararlar bir kader anı olacak gibi görünmekte.

  2. Terörün bu günkü aldığı boyut, eriştiği siyasi destek ve yarattığı psikolojik ortam da mevcut haliyle sorunun sürdürülemez olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin Kuzey Irak’a girerek terörü kaynağından kurutmaya çalışmasının bir bedeli vardır. Kuzey Irak’a girmeyip günlük şehit cenazesi sayısının her gün daha da artması, buna karşılık terör örgütü uzantılarının meclise girmesinin getireceği psikolojik gerginliğin de bir bedeli olacaktır.

    Bu konuda alınacak karar ve uygulanacak politikalar da bir kader anı oluşturacaktır.

  3. Zaten ufukta net bir görüntü alamadığımız AB konusu, Fransa’da Sarkozy’nin ve Almanya’da Merkel’in gelmesiyle hepten çıkmaza girmiştir. Bu gelişmeler, AB üyeliği hayaliyle milli haysiyetimizi rencide eden dış müdahalelere son vermek ve “Gümrük Birliği” dâhil verilen tavizleri gözden geçirmek için bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

    Gelecek hükümet bu konuda da “vaziyeti idare etmek” yerine milli menfaatlerimize uygun bir AB politikası icra etmeyi tercih ederse, bu karar da bir kader anı teşkil edecektir.

Ege Cansen’in ekonomimizin durumu için anlattığı fıkrayı hatırlatmak isterim: Ağzına kadar dolu bir lağım çukurunda bulunan insanlar, alt dudaklarına kadar gelmiş pisliğin ağızlarına kaçmaması için hareketsiz beklemektedir. Havuza girerek kendilerini bu pis ortamdan kurtarmak için havuza girmeye hazırlanan hayırsever adama karşı hep beraber seslenirler: “Sakın dalgalandırma!”

Sadece ekonomimizde değil, diğer temel konularda da artık dalgalandırmadan “vaziyeti idare etmek” mümkün değildir. Ya bacaklarımızdaki takat bitecek ve pisliğe gömüleceğiz. Ya da dalgalanmayı ve bir miktar daha zorluğa katlanmayı göze alarak bu çukurdan çıkacağız.

Unutmayınız seçmen olarak bizim tercihimiz de gerçek bir kader anı oluşturacaktır.

Önceki İçerikYabancı İlgisi
Sonraki İçerikEğitim ve Biz
Ruhittin sönmez
Ruhittin Sönmez 1956 Bucak/ Burdur doğumludur. 1980’den itibaren Kocaeli’de yaşamaktadır. EĞİTİM: İlkokul, orta okul ve lise eğitimlerini Bucak’ta yaptı. 1973’te İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliğinden ve 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İŞ HAYATI: 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuvar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001’de 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 03.03.2010’den itibaren Serbest Avukat 2018’den itibaren Arabulucu Sosyal Faaliyetler: Yaklaşık 16 yıl Türk Sanat Müziği korolarında korist olarak çalıştı. (İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubu) 250 Mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi ve 7 yıl Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Ocak 2023’ten itibaren aynı programı noktaTV’de devam ettirmektedir. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada 2 gün köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.