Cumhuriyet Düşünceleri

264

Cumhuriyet; adalet, meşveret, hürriyet ve şûra temeli üzerine kurulan bir rejimdir.

     Kuvvetler ayrılığı, denge ve denetim mekanizmalarını işleten bir nizamdır.

     Demokratik bir cumhuriyet olup, adalet ve meşverete dayanarak;

     Tam bir hürriyet içinde kanun hâkimiyetini sağlayan, vatandaşların rahat bir nefes aldıkları;

     İnsana en lâyık bir düzendir.

     Cumhuriyet, demokratik usullerle ve gerçek bir seçimle seçilen bir cumhurbaşkanı /

     Devlet başkanı tarafından temsil edilir.

     Cumhuriyeti benimsemek; demokrasi, adalet ve hürriyet taraftarı olmaktan geçer.

     Meşrutiyetle (1908) cumhuriyet yoluna çıkılmış; anayasalı rejim ve kuvvetler ayrılığı;

     Ta o zamanlarda kuvvetle desteklenmiştir.

     Cumhuriyet; çoğunluk sağduyusunun söz sahibi olduğu,

     Hakkın ve hakkaniyetin hâkim olduğu, insana en çok yakışan bir idare tarzıdır.

     Cumhuriyette demokrasi ve fikir hürriyeti varsa, hiç şüphesiz lâiklik de kesinkes var demektir.

     O Cumhuriyet ki:

     Avrupa zâlimlerinin son İslâm – Türk / Osmanlı Devleti

     Ve O’ndan doğmak üzere olan Türkiye Cumhuriyeti’nin

     Varlığını söndürmek niyetiyle yaptıkları müthiş / dehşetli bir suikast planına,

     Yani Anadoluyu işgal ve yapılacak olan Türk İstiklâl Savaşı’na engel olma gayretleri karşısında;

     Türkiye hamiyet ve milliyetperverleri yani Türkiye vatanseverleri;

     Kılıç ve kalemle gösterdikleri destansı, olağanüstü kahramanlık, gayret

     Ve hamiyetleri neticesinde, bu menhus plâna fırsat vermemişler;

     Üstelik Hürriyet ve Cumhuriyeti ilân etmekle,

     İsteklerini kursaklarında bırakmasını bilmişler;

     Cumhuriyeti; adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet /

     Kuvveti kanunun tasarrufuna bırakmak suretiyle benimsemişlerdir.

     Çünkü Allah, insanları hür olarak yaratmıştır.

     Fıtrat ve yaratılışlarındaki kabiliyet ve istidatları; ancak hürriyet ile inkişaf eder, gelişir.

     Zira hürriyet, imanın hassası ve özelliğidir. İnsan ancak, imanın kazandırdığı şahsiyet sayesinde

     Zâlimlere boyun eğmez. Zillete düşmez. İmanın verdiği şefkatle zulmetmez.    

     Nitekim “Veşavirhüm fi’l-emr.” (Âl-i İmran: 159) / “İşini onlara danış.” Ve “Emruhum şura

     Beynehüm.” (Şura: 38) / “Onların işi aralarında danışma iledir.”

     Âyetleri bu hususta bizlere ışık tutmaktadır.

     1876’da hayatımıza giren meclis ile, bir bakıma cumhuriyete de adım atılmıştır.

     Hz. Peygamber dönemi, Asr-ı Saadet ve Hulefa-i Raşidîn dönemi;

     Aslında bir cumhuriyet dönemi olarak kabul edilebilir. Nitekim:

     “Derde deva olan cumhuriyetin kendisi değil. Demokratik cumhuriyettir.

     Bakın cumhuriyetin daha adı yokken, İkinci Meşrutiyet ilan edilince…

     İkinci Meşrutiyeti(n) alkışla(n)masının sebebi de budur. (Ve bu şekilde)

     Hürriyet, meşveret ve ortak akılla ülkenin idare edilmesidir. (Nitekim:)

     Peygamber kendisinden sonra ‘Benim yerime şu geçsin!’ demedi.

     ‘Kendi aranızda en ehil olanını siz belirleyin.’ dedi.

     Bugünkü mânâda popüler bir seçim değildi ama, sonuçta

     Seçime ve tercihe dayalı o günkü toplumun iradesini yansıtan bir seçim vardı…

     Hz. Peygamber vahye mazhar olan(dı). Kendisine iyi kötü, doğru yanlış; vahiyle bildirilen

     Birisinin, istişareye ihtiyacı var mıydı?

     Bu, ümmete verilen bir derstir..Konfüçyüs’ün de dediği gibi

     ‘Eğer hükümdar âdil olursa kanuna gerek yoktur. Hükümdar âdil değilse,

     Kanunun anlamı yoktur. Dünyanın en iyi kanununu âdil olmayan zâlim bir adamın eline verin

     Kendisine benzetir.” (Prof. Dr. Hüseyin Çelik)

Önceki İçerikNiçin 29. Ekim. 1923?
Sonraki İçerikCumhuriyetimizin Yüzüncü Yılı Türk Milletine Kutlu Olsun
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.