Ve Men Lem Yahküm

376

    “Ve men lem yahküm bima enzelellahü feülaike hümü’l-kâfirun.” (Maide: 44)

    “Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, kâfir olanlardır.”

      Evet, “Kim Allah’ın indirdiği buyrukları doğrultusunda hüküm / karar vermezse

      Ve kendi menfaati doğrultusunda değiştirerek hüküm verirse,

      Onlar artık küfre sapmışlar demektir.” (Prof. Gazi Özdemir)                                             

      Maalesef, âyetin zâhir / dış mânâsına bakarak hüküm verenler, ahkâm kesenler var!

      Halbuki, “Men lem yahküm.” / “Kim hükmetmezse.” hükmü aslında;

    “Men lem yusaddıku” / “Kim tasdik etmezse.” hükmünde ve anlamındadır.  

      Aksi takdirde, zâhir anlamını ele alırsak, ortada mü’min / inanan kimse kalmaz!

      Çünkü, meselâ namaz Allah’ın emri. Bu durumda kılmayanlar kâfir!

      Oruç Allah’ın emri. O zaman tutmayanlar kâfir!

      Hac, Allah’ın emri. Bu takdirde gitmeyenler kâfir!

      Uzat uzatabildiğin kadar!

      Demek oluyor ki, Allah’ın emrini yerine getirmeyenler değil,

      Allah’ın emrini inkâr edenler kâfir olur.

     Emri tutmayanlar ise, ancak günahkârdır.

     Bu iki hususu birbirine karıştırmamak gerek.

     Evet, imtisal etmemek / Allah’ın buyruğuna uymamak;

     Ne sebepten olursa olsun; inkâr etmek demek değildir.

     Bu uymayış; gaflet, cehalet, şuur ve bilinçsizlikten ileri gelmiş olabilir.

     Fakat hiçbiri kulu, mes’uliyet ve sorumluluktan kurtaramaz.

     Allah indinde geçerli bir sebep olamaz.

     Velhâsıl, Allah’ın emrini inkâr etmedikçe,

     Allah’ın emrine uymayan kimse, yine mü’mindir.

     Yine müslimdir. Yani Müslümandır.

     Fakat günah işlemiş olur.

     Allah affeder veya etmez, ancak O’nun bileceği bir iş.      

                   x                                       

      İslâm âleminde ve hatta Türkiyemizde, bu inceliği düşünmedikleri için,

      Devlete ve idareye karşı için için bilenenler var!

      Bunlar; inanan ve niyetlerinde samimi olan temiz müslümanlardır.

      Fakat Kur’an hükümlerinin tatbik edilir olmayışından ötürü,

      İçten içe rahatsız olmaktadırlar.

      Fırsatını bulsalar, silâha bile sarılmaktan çekinmeyecek

      Bir hâleti ruhiye içinde, kıvranıp durmaktadırlar!

      Düşünmüyorlar ki, silâh dâhilde kullanılmaz.

      Kardeş kardeşe karşı silâha sarılamaz.

      Silâha sarılmaya, ancak dış düşmana karşı, yurt savunmasında cevaz vardır.

      İzin verilir. Çünkü iç kaosun kazananı dış düşmanlar olur.

      İçerde bir cihat / cehd ve gayret içinde olmak isteniyorsa,

      Bu; gazete, radyo ve televizyonlar; kısaca neşriyat ve yayın yoluyla yapılmalıdır.  

      Bunu yaparken de, asla yıkıcı, yaralayıcı bir üslup kullanmamalı.

      Kavl-i leyyin / yumuşak sözlerle hitaplarda bulunmalı.

      Nefret ve düşmanlığa yol açacak söylemlerden kaçınmalı.

      Akla kapı açmalı, tercih ve isteği muhataba bırakmalıdır.   

      Kısaca, gayemiz insanımızı kazanmak olmalı.

      İtici, düşman edici tohumlar ekmekten, her zaman kaçınmalıyız.

Önceki İçerikKökler ve Türkler
Sonraki İçerikBunları Bilmek Gerek…
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.