Liyakat-Sadakat İkilemi

146

“Düşene yol gösteren çok olur.” denir; doğrudur. “Ben demiştim.” diyerek ukalalık yapanlar da hiç eksik olmaz.

Her seçim sonunda olduğu gibi, yakın geçmişteki seçimde alınan sonuçlara ilişkin değişik konuşmalarla karşılaşıyoruz. “Liyakatsiz insanlar yönetime getirildi, sadakat duygusundan yoksun kişiler ihanet etti.” gibi değerlendirmeler yapılıyor. Bunlar doğrudur ya da yanlıştır, demiyorum. Bir de liyakat mi daha önemlidir, sadakat mı, diye soruluyor.

Peki, liyakat ve sadakat nedir, bunlardan hangisi diğerine tercih edilmelidir. Bu, tam bir dilemma.

Liyakat; layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk, yeterlilik anlamlarına geliyor. Sadakat ise; dürüst olmak, yalandan ve hileden kaçınmak, ne olursa olsun bağlılık yeminin arkasında durmak, güvenilir olmak demektir.

Şirkette, örgütte, partide, organizasyonda, yönetimde, ortak iş yapılan yerlerde bu iki değerden biri diğerinden öncelikli değildir. Liyakat ve sadakat, bir elin yan yana duran iki parmağı gibidir. Yük kaldırmada iki parmağın birlikteki gücü tek parmaktan fazladır. İki kaldıraç, yekvücut olduğunda, en az karesi kadar ağırlık kaldırır.

Nasrettin Hoca’ya bir gün, “Hocam, inişi mi seversin, yokuşu mu?” diye sorarlar. Hoca da “Düz yola ne oldu ki?” diye cevap vermiş. Liyakat ve sadakat, birbirlerinin yokluğunda öksüz iki evlat gibidir.

Ülkemizde, yakın çevremizde, yöneticiler veya ortaklar, beraber iş yapmak istediklerinde yol arkadaşı olarak düşündükleri insanlarda liyakati mi, sadakati mi dikkate alıyorlar sizce?

Cevabım hazır: İstisnalar hariç, sadakati öncelikliyorlar. Bu tercih, bir kişilik zaafı olarak kendini her yerde gösteriyor. Bizim insanımız, sebepleri değişik olsa da (egoistlik, narsistlik, bencillik gibi) kendilerine itiraz etmeyecek, mutlak teslim olacak kişileri yakın çevrelerinde bulundurmayı, onlarla yol almayı tercih ediyor. Liyakat sahibi insanların, bir gün kendilerine engel çıkaracaklarını, kuyularını kazacakları veya kendilerine ihanet edecekleri vehmiyle onları uzak tutuyorlar. İkinci planda kalan liyakat, zamanla değersizleşiyor, kıymeti bilinmeyen cevherler de yok hükmüne girerek kaybolup gidiyorlar.

Liyakat, kişinin olgunluğu, yetkinliğiyle ilgilidir. Sadakat, yetkinlik gerektirmez. Cahil, yetersiz olan kişiler de bir şekilde bağlılık duygusuyla varlıklarını sürdürebilirler. Ancak, onların bulundukları yere veya birlikte oldukları kişilere katacakları bir değer pek yoktur. En belirgin özellikleri, asli varlığın gölgesi olmaktan ibarettir. Gölge, var olan eşya ile birlikte bir mana ifade eder, ortada obje yoksa gölge de yoktur. Ancak liyakat, kendisi bir kıymettir, varlıktır. Yapı taşı yerde kalmaz, mutlaka layık olduğu mekânda kendine yer bulur, oraya bir değer katar.

Bir elin nesi var, iki elin sesi var, denmiştir. Ortaklaşma, dayanışma verimliliği artırır, zahmeti azaltır. Ortaklıklarda yol arkadaşlarının birbirlerine köstek yerine destek olması, işin lezzetini artırır, kazanç derecesini yükseltir, kişiye mutluluk getirir. Bunun temel şartı da karşılıklı güvendir. Güvenin sürekliliği, sadakatin gücüne bağlıdır. Sadakat yoksunluğu, sıcak çorbayı üfleyerek yemek gibidir. Aşın ve işin hem tadını kaçırır hem bulunduğu çevreye zarar verir. Samimiyet duygusuyla beslenen sadakat, sakin akan ırmağı çağlayana dönüştürebilir. O, kendi içinde üretim yapan büyük bir hibrit enerji santralidir.

Liyakat ve sadakat ikileminde liyakati eldeki orta parmağa benzetebiliriz. Sadakat, işaret veya yüzük parmaklarından biri. Liyakat, lokomotif; sadakat taşıyıcılar. Birinin yokluğu ya da yetersizliği, diğerini işlevsiz kılabilir. Akıllı yöneticiler, kurucular, liderler; her iki yetkinliği de dengeli, hakkaniyetli kıymetlendirmek zorundadırlar.

“Ancak aptallar suyun derinliğini anlamak için iki ayağını birden kullanma ihtiyacı duyarlar.” diye br veciz söz hatırlıyorum. Liyakatli insan leb demeden leblebiyi anlar, iki ayağını birden kullanma ihtiyacı duymaz. Çözüm odaklıdırlar, ufuk açıcıdırlar. Yeter ki sadakat kepeneği giymiş kurtlar engel olmasın. Yüksek ahlakla donanmış sadakat, sürüyü vahşi kurtlardan koruyan eğitimli köpek misalidir.

Kur’an-ı Kerim’de Allah “emanetleri ehline vermemizi, insanlar arasında adaletle hükmetmemizi” emreder. Bu emri işimize gelmediği zaman görmezlikten geldiğimizi inkâr edemeyiz. İnkarın temelinde, bir türlü hâkim olamadığımız nefsimizin varlığı bir gerçek. Okşandıkça şımaran nefis, maalesef, bütün sosyal dengeleri bozuyor.

Seçim sonuçlarına, siyasi ilişkilere, sosyal ve idari yapılanmalara, kırgınlıklara, küskünlüklere, bezginliklere bir de bu açıdan bakmalıyız. Nefsin önderliğinde açılan her yol, çıkmaz sokaktır. Yalakalık, riyakarlık, dalkavukluk memleketimin insanını esir almış, bunu görmezlikten geliyoruz, sadakat gömleğiyle kamufle ediyoruz.

Liyakatin mutlak zaferi için samimi sadakate her zamankinden çok ihtiyaç var. Orada burada hata arayanlar, öncelikle bunu düşünsünler.