Her bir zamanın insî / insan cinsinden bir şeytanı vardır. Şeytanın insan suretindeki vekilidir.
Gaddar / kahredici ve öldürücü bir ruh sahibidir.
Fitnekârane / ortalığı karıştırıcı, fesat verici bir siyasetin güdücüsüdür.
Dünyanın her tarafına kundak sokan bir Elhannâs / Şeytan’dır.
İslâm Âlemi’ni ifsat etmek, bozguna uğratmak, karıştırmak ve karışıklık çıkarmak için çalışıyor!
İnsanlardaki habis / kötü, pis menba ve kaynakları buluyor.
Yaratılış ve huylarındaki zararlı tarafları keşfediyor. Onları fiilî propaganda ile işlettiriyor.
Zayıf damarlarından girerek menhus / uğursuz emellerine âlet ediyor.
Kiminin intikam hırsını, kiminin mevki makam hırsını, kiminin tamahını,
Kiminin ahmaklığını, kiminin dinsizliğini, kiminin de taassubunu işletip
Siyasetine vasıta ve âlet ediyor.
“Siz kendiniz de dersiniz ki, musibete müstahak oldunuz. Kader zalim değil, adalet eder.
Öyle ise, size karşı muameleme razı olunuz.” Der.
Deriz ki: “İlâhî kader isyanımız için musibet verir. Ona razı olmak, o günahtan tövbe etmektir.
Sen ise ey mel’un! Günahımız için değil, İslâmiyetimiz için zulmettin ve ediyorsun.
Ona rıza veya istiyerek boyun eğmek, İslâmiyetten nedamet ve yüz çevirmek demektir.
Evet aynı şeyi -hem musibettir- Allah verir, adalet eder.
Çünkü, günahımız ve şerrimizden zecren / zorla vazgeçirmek için verir.
O şeyi aynı zamanda beşer verir, zulmeder. Çünkü başka sebebten dolayı ceza verir.
Nasıl ki İslâm düşmanı, aynı şeyi bize icra ediyor. Çünkü Müslümanız.”
“Başka kâfirlere dost olduğunuz gibi bana da dost ve taraftar olunuz.
Neden çekiniyorsunuz?” Der.
Deriz ki: “Yardım elini kabul etmek başkadır. Düşmanlık elini öpmek başkadır.
Bir kâfirin her bir sıfatı kâfir olmak ve küfründen meydana gelmek gerekmediğinden,
İslâmın eski ve sataşan ve saldıran bir düşmanını def için,
Bir kâfir yardım elini uzatsa kabul etmek İslâmiyete hizmettir.
Senin ise ey mel’un kâfir! Senin küfründen çıkan durdurulmaz husumet elini öpmek değil,
Dokunmak da İslâmiyete düşmanlık etmek demektir.”
“Şimdiye kadar sizi idare edenler fenalık ettiler, karıştırdılar. Öyle ise bana razı olunuz.” Der.
Deriz ki: “Ey Elhannas olan Şeytan! Onların fenalıklarının asıl sebebi de sensin.
Âlemi onlara darlaştırdın, hayat damarını kestin.
Meşru olmayan evlâdını onlara karıştırdın. Dinsizliğe yönelterek dini rüşvet isterdin.
Onlara bedel seni kabul etmek, yalnız pis su ile kirlenmiş bir elbiseyi
Domuzun sidiğiyle yıkamak demektir.
Sen yalnız hayvancasına geçici; bayağı, âdi bir hayatı bize bırakıyorsun.
İnsanca, İslâmca hayatı öldürüyorsun.
Biz ise hem insancasına, hem Müslümancasına yaşamak istiyoruz. Senin rağmına yaşayacağız.”
“Sizi idare eden ve bana hasım vaziyetini alanlar
Dün Kuvayı Milliye ruhu, bugün ise uzantılarıdır.
Maksatları başkadır. Niyetleri din ve İslâmiyet değildir.”
Deriz ki: “Vesilelerde niyetin tesiri azdır. Maksadın hakikatini değiştirmez.
Çünkü maksat, vesilenin vücuduna ihtiyaç duyar. İçindeki niyete bakmaz.
Meselâ ben bir define veya su bulmak için bir kuyu kazıyorum.
Biri geldi, kendini saklamak için bana yardım ederek kazdı.
Suyun çıkmasına ve define bulunmasına niyeti tesir etmez.
Su fiiline, kazmasına bakar. Niyetine bakmaz.
Bunun gibi, onlar bizi Kâbe’ye götürüyorlar, Kur’ân’ı yüksek tutmak istiyorlar.
Bütün felaketimizin menbaı olan Menfî Avrupa muhabbetine bedel, husumetini esas tutuyorlar.
Niyetleri ne olursa olsun bu maksatların hakikatini tağyir edemez / değiştiremez.”