Öfke mi Aptallıktan, Aptallık mı Öfkeden?

175

Bana mı öyle geliyor, yoksa toplumumuzun zekâ seviyesinde düşüş mü var?

Yandaş televizyonları bir yana bırakın. Onların haberleri zaten konserve. Konserve haberlerle yayım saatini dolduramayınca trafik kazalarına, yangın ve cinayetlere yükleniyorlar. Türkiye’dekiler yetmezse Hindistan’dan, Çin’den veriyorlar… Bunlara basılı gazete devrinde “üçüncü sayfa” haberi denirdi. Şimdi, iktidarımızın nutukları öncesinin dolgu maddesi.

Parlak fikir: Ağlayan sunucu

Ancak muhalif televizyonlarda da aman aman zekâ pırıltıları görmüyorum. Bir konu yakalanıyor. İki gün, üç gün, dünyada başka bir şey yokmuş gibi onun suyu çıkarılıyor. Haberlerle yetinilmiyor. Aynı konuda “uzman” toplantıları ile devam ediliyor. Haber dediysem haberler de haber değil. Popüler bir haber sunucusunun uzun uzun şikâyetleri. Size haber vermiyor, omzunuzda ağlıyor. Gözyaşları eksik. Belki yakında ağlayan sunucular da çıkar. Vallahi ağlayan sunucu diye meşhur olur; iyi reyting yapar.

Gelelim internet gazetelerine. Gazetecilikte bir kural var diye bilirdik. Haberi, daha başlığı okuyunca öğrenirsiniz. Başlıktan sonraki ilk paragrafta, 5N-1K vardır: Ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman ve kim? Haberin devamında ayrıntıları alırsınız. Günümüzde, başlıktaki gaye haberi saklamak, mümkünse hiç ipucu vermemek. “Bakın ne oldu?”, “İnanılmaz gelişme!”, “Uyarı yapılmıştı! İstanbul dehşeti…”, “Paslanmış gemiler çölüne dönüştü.”, “Beşiktaş’a da kazandırdı.”, “Kazayla ya da şans eseri keşfedildi.” Bu başlıkların bir kısmı ezberimden. Son dördünü bir gazetenin, internet sitesindeki gerçek başlıklardan aldım.

Kiraları terörist ev sahipleri yükseltiyor

Haberi tıklayıp okuyorsunuz. Bittikten sonra, haberin altında, çarpıcı başka haber/ reklamlarla karşılaşıyorsunuz. Bir haftada 15 kilo verdiren mucize… Neymiş o? Tıkla da oku. Resimdeki fareyi ancak üstün zekâlılar 10 saniyede buluyor. Acaba buna kanıp fare arayan kaç üstün zekâlı vardır?

Siyasilerin demeçlerine gelelim. İhtiyaç maddelerindeki fiyat artışını, FETÖ’cü, üç harfli süpermarketler yapıyormuş. Belli ki kira fiyatlarını da PKK’lı ev sahipleri yükseltiyor. İlaç fiyatlarını Gezi’ci eczacılar. Alayı tutuklanmalı!

Diyeceksiniz ki dinleme, okuma, saçmalama hürriyeti var… Beni asıl üzen şu: Birileri bunları yazdığına, söylediğine, gösterdiğine göre demek ki bunları tüketen, bunlardan etkilenen birileri de var. Bunlara inanıp “Demek böyle imiş…” diyen bir kalabalık da var. İşte, toplumun seviyesindeki düşüş diye gördüğüm şey bu.

Toplumun seviyesi düştüğü için mi böyle laflar ediliyor, yoksa bunları dinleye dinleye mi toplumun seviyesi düştü? Tavuk-yumurta bilmecesi.

IQ 83

Zihnimden bu kara bulutlar geçerken ta gençliğimde şöhret olan bir bilim kurgu romanını hatırladım. Bir ara okuduklarımın yüzde doksanı bilim kurguydu. Hatırladığım, Arthur Herzog’un 1978 basımı “IQ 83” eseri. Herzog’u belki “Katil Balina Orca (1977)” ve “Sürü (1978)” filmlerinden hatırlayan olur. IQ 83, bu günlerde filme alınacakmış. Gen kesip biçme işleri, özellikle CRISPR (okunuşu: krispr) teknolojisi Nobel alınca, ilgi artmış olmalı.

Hikâye, Fenilketonüri denilen kalıtım hastalığını, genleri kesip biçerek tedaviye çalışılan bir laboratuvarda geçiyor. Bir geni, bir virüsün DNA’sına ekleyip, virüsü hastalara nakletmeyi planlıyorlar. Derken bir kaza oluyor ve virüs daha deneme aşamasına gelmeden insanlara bulaşıyor. Etkisi IQ’da, yani zekâda, sert bir düşüş.

Önce kelimeler kayboluyor. Aptallaşan insanlar, durmadan belli klişeleri tekrarlar hâle geliyor. Aynen… Ya, aq, aynen… Trafik bir felaket hâline geliyor. Aynı anda kavşağa girmeye kalkan araçlar bütün kavşakları tıkıyor. İnsanlar yazı yazamaz hâle geliyor. Haftalar geçip bulaşma bütün ABD’yi sarınca yetkililer ve bu arada başkan da yazamaz hâle geliyor. Çat pat okuyabiliyor ama mutlaka prompterden. O yüzden tam cümlelerle değil, 2-3 kelimelik cümle parçaları ile duraklaya duraklaya konuşuyor. Mesela bu son cümlem, “O yüzden tam!”, “Cümlelerle değil!” şeklinde çıkıyor; olur olmaz vurgularla.

Vahim sarmal: Aptallık- öfke- aptallık

İnsanların asabiyeti yükseliyor. Öfke yükseliyor. En küçük sebepten kavgalar çıkıyor. Sosyal ketleme kayboluyor. Toplum içinde yaşayan bir insanın yapmayacağı eylemler, söylemeyeceği sözler sık sık yapılıyor, söyleniyor. İnsan grupları, büyük bir hınçla birbirlerine saldırıyor. Yumruklar havada uçuşuyor. Sonra silahlar çekiliyor.

Türkiye’de böyle bir virüs salgını -bildiğim kadarıyla- yok ama Herzog’un tasviri bana hiç de yabancı gelmedi. Aptallığın beceriksizliğe, okuduğunu anlamamaya, düşünmemeye yol açtığı belli. Öfke ve saldırganlık yaptığı da. Fakat aptallık bunların sebebi… Aptallık sebep, öfke sonuç. Acaba tersi de doğru olabilir mi? Asabiyet, öfke, nefret sebep, aptallık sonuç mu aynı zamanda?

Bazı “bilimsel” yayınlar, Türk halkının IQ’sunun düşüklüğünü yazınca konuya merak salıp incelemiştim. Sonuçta zekânın sadece genetik olmadığı, ortamın ve öğrenimin de büyük etkisi bulunduğu ortaya çıkmıştı. “Alt Akıl” kitabımın önemli bir kısmında işlenen budur. Toplumun alt akla düşüşü… “Kavram yoksa küfür ve sopa var” başlıklı yazım da bunun özetidir.

Bu bilgilerle, acaba diyorum, aptallık ortamı bozduğu gibi ortam da aptallığa yol açar mı? Düşünmeye değer. Türkiye’de gözlediğimiz entelektüel seviye kaybının sebebi aptallaşma, aptallaşmanın sebebi de seviye kaybı olabilir mi? Kendi kendini besleyen vahim bir sarmal! Hani biri sifonu çekmiş gibi…

Romanda bir bilim adamı, yine bir gen ve bir virüs vasıtasıyla birinci virüsün yaptığı genetik bozulmayı tersine çevirir ve insanlar,  rüyadan uyanır gibi yeniden akıllanmaya başlar. Bizim böyle bir şansımız var mı?

https://millidusunce.com/ofke-mi-aptalliktan-aptallik-mi-ofkeden/

Önceki İçerikBazı Sözleri Ciddiye Almak İnsana Ağır Geliyor
Sonraki İçerikKısaca Mevlânâ
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)