R.
Tayyip Erdoğan ve çevresine göre “dış güçler Türkiye ekonomisini mahvetmeye
çalışıyor.”
Nedense
bu “dış güçlerin” kim olduğu tam olarak telaffuz edilmiyor.
Türkiye dışarıya 450 milyar dolar borçlu. Dış güçler bu miktar borcu verenler olabilir
mi?
Veya Türkiye’nin
270 milyar dolar ithalat yaptığı, 250 milyar dolar ihracat yaptığı ülkeler
olabilir mi?
Bu dış güçlerin Türkiye ekonomisini mahvetmesi demek, alacaklarını alamamak, satacağı malları satamamak,
bizden tedarik edebilecekleri ihtiyaçlarını da alamamak demek değil midir?
****
RTE ve
yandaşlarının “ekonomimizi mahvetmek isteyen dış güçler” dediği belki de
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarıdır. Bunlardan biri Standard
& Poors (S&P) daha yeni Türkiye’nin kredi notunu B+’dan B’ye
düşürdü. Moody’s ve Fitch Ratings de son yıllarda, neredeyse yaptıkları
her değerlendirmenin sonunda, ülke puanımızı düşürüyorlar.
Yandaş
medya bu kuruluşları “operasyonel” olarak tanımlıyor. Bu gibi
“operasyonel kredi derecelendirme kuruluşlarının” Türkiye’de ‘gerçekleşen’
büyüme ve iyileşmeleri görmezden gelmekle suçlamaktalar.
Bir ülkede yatırım yapmak isteyen yatırımcılar, kredi derecelendirme
kuruluşlarının verdikleri notları takip ederek paranın akacağı ülkeye karar
verirler.
Yatırımcılar
kendilerine yanlış bilgi veren “operasyonel” kuruluşlara itibar etmez. Oysaki
bu kredi değerlendirme kuruluşlarının raporlarına ve verdiği puanlara göre
yüzmilyarlarca dolarlık sermayenin akacağı yön değişiyor. Yani bu tür
kuruluşlar da, isteseler bile, “Türkiye ekonomisini mahvetmek için” yanlış
rapor düzenleyemez.
****
AKP,
Kemal Derviş öncülüğünde yapılmış reformlarla düzene girmiş bir ekonomi
devraldı. İktidarının ilk yıllarında hem ekonominin kurallarına uydu ve hem de
AB’ye giriş hedefine uygun reformlar yapmaya çalıştı. Bu sırada Türkiye’nin
kredi notu yüksekti ve aynı dış güçlerden on yıl süreyle Türkiye’ye 120 milyar
dolar net yabancı yatırım geldi.
Şimdi
ise S&P notumuzu kırma gerekçelerinde mesela döviz rezervimizin
düşüklüğünden bahsediyor. MB rezervlerini net “eksi 50 Milyar dolara”
düşüren herhalde bu kredi değerlendirme kuruluşları değil. Muhalefetin “180
Milyar dolar nerede?” sorusuna net bir cevap verilebilecek durumda olsak
notumuz bu kadar düşürülür müydü?
“Türkiye’nin dış pozisyonunda kredi zayıflığı” gerekçesi haksız mı? Türkiye’nin dışarıdan
bulduğu borçların faiz oranını belirleyen CDS puanını bu kadar yükseğe
çıkartan kim? Bu yüzden başka ülkeler (Yunanistan bile) %1-2 gibi
faizlerle borçlanabilirken Türkiye’nin %10-11 faizle borç bulabilmesi kimin
eseri?
RTE ve
AKP, Maliye ve Hazine Bakanı N. Nebati’nin deyimiyle, “Epistemolojik kopuşla
savrulduğumuz heterodoks politikalar” benimsedi. Yani iktidar dünyanın
kabul ettiği çözüm yollarının tam tersini yapıyor. Böyle olunca kredibilitemizin
artmasını beklemek elbette gerçekçi değil.
**********************
İktidar Da Ekonomiyi Mahvetmek İstemez Ama
R.T.Erdoğan’ın
her yaptığında bir keramet arayanlar dışında, hemen hepimiz, ekonomimizin
savrulduğu çıkmaz sokağa nasıl ve neden girdiğimizin makul ve mantıklı bir
sebebini bulamıyoruz.
Tamam yapısal
sorunlarımız var. AKP iktidarı başka ülkelerden borç aldı ve verimsiz alanlarda
harcadı. Devlet gelirlerinin önemli bir kısmı israf ve yolsuzlukla
heba edildi. Sürekli dışarıdan aldıklarımızın bedeli, sattıklarımızın üzerinde.
Hep cari açık veren bir ülkeydik. Bu durum AKP döneminde katmerlendi.
Tamam dünyada
da ekonomik sorunlar var. Fakat bizim durum o kadar kötü ki, en kötü 5
ülkeden biriyiz.
Dünyadaki
diğer ülkelerden olumsuz olarak ayrışmanın ilk ve belki de tek sebebi KÖTÜ
YÖNETİM.
****
AKP
İktidarının özellikle Eylül 2021’den itibaren “heterodoks” politikalara
yönelmesinin yani dünyanın kabul görmüş çözüm yollarından sapmasının
getirdiği sonuçlar çok ağır oldu.
Enflasyonu patlatan, TL’yi değersizleştiren, pahalılığı tahammül edilmez
hale getiren, ilk defa
geniş kitlelerin derin yoksulluk kavramıyla tanımlandığı bir sürece
girdik.
Hiçbir iktidar ülkesinin böyle ekonomik bir darboğaza girmesini,
vatandaşlarının böylesine fakirleşmesini istemez.
Ama bu yapılan hatalar, izlenen yanlış politikalar tesadüf de olamaz.
“Ekonomist”
RTE’nin “faiz sebep, enflasyon sonuçtur” tezini de hiçbir gerçek
ekonomist kabul etmiyor. Fakat iktidar hala yapılan yanlışta ısrar ediyor. Halka
gerçekleri söylemiyor.
Kendisine
hiçbir kusuru yapıştırmayan “teflon iktidar” bu defa da hatayı “dış
güçlere” atarak bu badireden sıyrılmaya çalışıyor.
****
AKP
iktidarı, son aylarda, tam bir “seçim ekonomisi” uygulayarak adeta “benden
sonra tufan” politikası uyguluyor.
Bu
politikalar, AKP’nin akıl hocalarından Eski Milletvekili Şevki Yılmaz’ın
“seçimlere gelmeden, AK Parti’nin kasanın ağzını açması lazım. Efendim, 700
ton altınımız var. Merkez Bankası’nda şu kadar dolarımız var diyorsunuz, e kime
bırakacaksınız? Bu
hırsızlara mı?” fetvasına
uygun.
Rakiplerini “hırsız” görmeleri anlaşılabilir
bir durum: Çünkü “kişi karşısındakini kendi gibi bilir.”
Bu tavırlarıyla diyorlar ki, “devletin milletin varlıklarını satıp savurup üstüne de Merkez
Bankasının ürettiği paraları dağıtıp seçimi kazanalım. Kazanırsak ne âlâ.
Seçimden sonra 2-3 sene çok ağır ekonomik tedbirlerle milleti sıkarız. Böylece
bir yolunu bulur bu badireden çıkarız. Yok seçimi kaybedersek de
gelenlere öyle bir enkaz bırakalım ki millet bu günleri arar hale
gelsin. Gelecek seçimde biz yine kazanırız.”
Bu kötü tutum ahlaki değildir, güzel değildir, İslami değildir.
Ve “şüphesiz
Allah iyi ve güzel işler yapanlarla beraberdir.” (Nahl Suresi 18. Ayet)
Ayetin
daha çarpıcı bir tercümesini Bunyadov- Memmedeliyev mealinden okuyalım:
“Hakikaten,
Allah pis amellerden çekinenler ve yahşi işler görenlerledir!”